İslam aleminin hali pürmelalini bilirdik zaten; uyuşukluğumuzu, uyutulmuşluğumuzu, korkutulmuşluğumuzu hatta devşirilenlerimizi… Derinleştirilmiş ayrılıklarımızı, iğfal edilmiş yönetimlerimizi ve yöneticilerimizi bilirdik elbet. Bütün bu istilaya rağmen karda açan çiçeklerimizin olduğunu da bilirdik. Ancak ümmetin her zor şartta yaşamaya adanmış bu “dinamik unsurlarının” yakın zamanda bir başına gidişatı değiştirme imkân ve kabiliyetinin olmadığını da biliyoruz. Siyonizm’in dizayn ettiği ve kontrol ettiği mezhepsel düşmanlığımızı da yakın zamanda rayına oturtmak mümkün görünmüyor.
Arap baharının “dizayn edilmiş kontrollü bir süreç” olduğunu söylediğimizde aforoz edilmiştik. Oysa Arap Baharı ile farklılıklarımızı derinleştiren ve çatışmaya dönüştüren bu “Siyonist Akıl” o kadar çok malzeme üretti ki bunu onarmak yakın zaman işi gibi görünmüyor. Zira girişte sıraladığımız, ümmetin bütün kurum ve kuruluşları bu istilanın -ama gönüllü ama zorunlu- icracılarıdırlar.
Yani yönetilebilen ve yönlendirilebilen “öfkelerimiz” özgürleşmeden çok bir işe yaramayacaktır. Bir parmak işareti ile bir X ile dünya müstekbirlerine yol ve yön tayin eden Siyonist Çete’nin çöküşünü, bitişini konuşmak çok reel bir bakış olmasa gerek. Siyonizm’e atılan füzelerin %90'ına yolda ABD, İngiltere, G. Kıbrıs, Ürdün, Suud, BAB, Fransa hatta Kürecik göğsünü siper edip durduruyorsa ertesi gün “Siyonist Yeteneğin” yok oluşunu konuşmak kelimenin en hafif tabiriyle pespayeliktir.
Bu bağlamda kimi Batılı ülkelerde kıyam eden üniversite öğrencileri ve akademi dünyası en “özgür ve özgün alanlarının suspusluğu”nu bir nebze olsun gideriverdi. Ve elbette çok ama çok kıymetlidir bu kıyam. Hatta Batı eleştirilerimin önemli bir yanılgısı oldu bu eylemler. Dört elle sarılmalı ve bu kıyama; büyütmeli... Ancak tarihin akışına müdahale edecek kabiliyette olduğunu sanmıyorum. Zira ABD ve Batı kentlerindeki bu “vicdan ve merhamet hareketi” tamamen başsız ve örgütsüzdür. Bu nedenle çoğu kez önceki tepkilerinde olduğu gibi saman alevi gibi parlayıp geçiyor. “Sürdürebilme ve doğru yol izlemede” onu örgütleyecek ve gücünü doğru kanalize edecek “liderlik” vasfından mahrumdur. “Batı’daki muhalefeti örgütlemeye “kafa yorma” ayrı bir yazı konusu tabi.
Hatırlayın polisin vahşice öldürdüğü siyahi Goorge Floyd meselesinde halk topyekün sokağa inmişti. Ancak bu başsızlık ve örgütsüzlük, istihbaratın da müdahalesi ile onları bir süre sonra talana sürükledi ve “çapulcular” konumuna düşürüp söndürdü. Şimdi de büyük beklentiler beslediğimiz bu öğrenci kıyamı da benzer akıbetlere gebe olabilir.
Bu nedenle Gazze duyarlılığımız ve “ateş üstünde olma” halimiz kesintisiz devam etmeli ve mutlaka “bir şeyler yapmalı”. Refah’a girip son vuruşu da yapabilirler ki yapacak olsalar engelleyebilecek bir tek güç olmadığını da acı acı tecrübe ettik.
Gazze önemli oranda düşmüş zaten. Oradaki bir avuç tarihin tanıklık ettiği ve edebileceği müstesna kahramanın da takatinin bir sonu olabileceğini unutmayalım. Batılı halkların kıyamı çok kıymetlidir ancak bu kıyamdan bir devrim fikrini devşirmek ve bundan müteşekkil bir “rehavet” üretmek büyük hata olur.