Yazıyorken oy kullanılıyordu. Sonuç ne olur bilmiyorum. Seçim bir ülkenin adalet sistemini/mekanizmasını daha işler hale getirme ve üstüne koyma iddiasının siyasi partilerce halka arzı ve halkın ikna olma oranında kendisini beş yıllığına yönetecekleri sistemin adıdır.
Seçim ile bir ülkenin temel dayanakları değişmez. Zaten seçme hakkı bu imkân olsun diye de hiçbir ülke vermez. Dolayısıyla bir ülkede seçim varsa orda adaleti tesis eden bir sistemin de olduğu düşünülür. Zira başlı başına seçim adil bir uygulamanın ürünüdür. Öyle ya despot, diktatör, zalim, monarşik yapılar ne diye seçim yapsınlar ki.
Ama kazın ayağı öyle değil biliyorsunuz. Celladınızı size defalarca seçtirirler de kesilen başınıza son nefesinde celladınızı sayıklatırlar. Mesela başta ABD olmak üzere Batı’da asla adil seçimler yapılmaz. Halka dipçik mi dayıyorlar? Elbette evet! Modern olanı tabi… İtibarsızlaştırma, özel zaaflarından yakalama, rüşvet, kumpas, olduğundan kötü ya da iyi gösterme, iftira atma… Zincir uzar da uzar. Elbette bu dayatma sermayeyi yönetenlerce ve kitle iletişim araçları ile yapılır. Ve son Gazze soykırımında görüldü ki Batı’nın demokrasisinin de medeniyetinin de yuları Siyonizm’in elindeymiş.
Dolayısıyla seçimi modern dipçikler ile dizayn ediyorlar. İstemediklerinin kazanması imkânsız gibi. Faraza kazara gelse bile bu modern silahları başında öyle patlatırlar ki… Bir daha doğrulamaz. Bu bağlamda coğrafyalarımızda kaderi seçimle değişen ülke olmamıştır. Seçimi yüksek oranlarla alan Cezayir, Tunus, Sudan, Mısır ve Türkiye örneği ortada.
Dolayısıyla seçimler var olan aşı, işi, hakkı, adaleti ve özgürlükleri daha da büyütme imkânı olarak biliniyorsa da Türkiye gibi bağımlı ve dönüştürülmeye çalışılan ülkelerde seçim ölüm kalım mesabesinde önem kazanıyor. Zira laiklik, demokrasi, Atatürkçülük ve ulusçuluk adı altında akla hayale gelmeyen ilkellikte şartlar dayatılıyor halka. Üstelik bu dayatma medeniyet ve ilericilik olarak cilalanıyor. Hal böyle olunca “öteki” çok anlam kazanıyor.
Ancak Türkiye pratiğinde görüldü ki “öteki” ne kadar güçlü gelirse gelsin tokmağı düzeni dizayn edenler elden bırakmıyorlar; dolayısıyla onlar çalıp onlar oynuyorlar. Davulun hamallığı kar kalıyor “ötekine”.
Yıllarca dişinizle tırnağınızla bin bir emek ve bedelle kazandığınız kimi kazanımlar bir çırpıda uçuveriyor. Hatta sistemin sahipleri bazen kendi elleriyle yapamadıklarını sizden olanların eliyle yaptırırlar. İdam yasası, zina yasası, İstanbul Sözleşmesi gibi…
Özellikle Gazze soykırımı seçime dair bu flu fotoğrafı çok berrak hale getirdi. Dolayısıyla seçim, kalıcı kazanımların yolunda bir oyalama olduğu ancak geçici rahatlamanın kalıcı bir paradigmaya hizmet edebileceği gerçeğine istinaden sonuna kadar da bu hakkı kullanmayı gerektiren bir paradokstur.
Sandık topallığı gidermez ama körlüğe mani olur belki.