Hakkını teslim etmek gerekir ki darbeler ülkesi “laik, demokratik, Kemalist…” Türkiye’de hayali bile kurulamayacak kadar özgürlük alanları oluşturdu bu iktidar. Her ne kadar 15 Temmuz ihanetinin geri aldırdıkları olduysa da… Yüz yıllık hasretiydi fikrini, zikrini, öfkesini, sevincini özgürce yaşamak bu halkın.
Bu kabuk tutturulmayan yaralara, babaannemin, bulduğu her otun karışımı Allah’a emanet “merhem” ile de olsa dokunan iktidarı 22 yıl aralıksız iktidar yaptı kadirşinas halkımız. İç ve dış “organizasyonlara” rağmen.
Bu minvalde “Büyük Türkiye” iddiası ve ideali iktidarın en büyük argümanı idi. Zira büyüklüğü batılılarca gasp edilmiş büyük bir medeniyetin mirasçısıydık. Tekrar ayağa kalkmanın yolu bizi deviren Batı’ya direnmekten geçiyordu.
İsrail, ABD ve Avrupa’ya karşı sesimiz ve sazımız belki de eşine rastlanmayan gürlükte ve estetikte yankılanıyordu. Meydanlar ve gönüller coştukça coşuyordu. Öyle ya yüzyıllık rüyaydı gerçekleşen. Ağlamak da hakkımızdı.
Her ne kadar ekonomi, eğitim, kültür ve yönetim modelimiz tamamen Batı’ya angaje ve mahkum bir kalıba sokulmuş yüzyıllık bir hikaye idiyse de iktidarın bu haykırışından bir umut, bir gelecek, bir mutluluk hatta bir devrim devşiriyordu suya hasret çorak gönüllerimiz.
Siyonist’e terörist diyebiliyor; Fransa’nın sömürgeci çirkin yüzünü ifşa ediyor, darbeci ABD’ye parmak sallayabiliyorduk. Müslüman ülkelere kol kanat gerebiliyorduk. Nas’ın hükümlerini övdüğü için 12 yıl hapis yatan kardeşimin yerine devletin başı faiz konusunda Nas’ı referans gösterebiliyordu. Her şehre bir Ömer aranıyordu. Kürd ve Kürdistan, ortak vatanın koparılmaz uzvu olmuştu. “Kuruluşun”, Batı’dan devşirme tabulaştırdığı kimi dayatmaları tarih oluyordu.
Doğrusu bu mutluluk zinciri “kırk gün kırk gece” masallarına değin uzatılabilir. Dindar nesilden, bağımsız ülkeye… Ama ne acı ve ne yaman çelişkidir ki bütün iddialarımızdan vurulduk.
Elbette ekonomiden anlamam ama dünyayı dizayn eden Siyonist kafalı, ABD sopalı bir siyasal sistem var. Çin ve Rusya’nın çözüldüğü bu sisteme karşı bir başınıza direnmeniz neredeyse imkansız. O nedenle bu sisteme direnen Çin, Rusya, İran, Türkiye, Venezüella, Suriye, Irak, Libya, Lübnan, Pakistan gibi ülkelerin sahici ve bagajsız birliktelikleri ile bir alternatif oluşturulmalı. Bu elbette seçilebilecek en tehlikeli ama en sonuç alıcı yoldur.
Mahkumiyetimiz maalesef israil’e boyun eğdirdi, rahibi bir tehdit ile verdik ama bizim “rahip” onlarda; semiriyorlar. Finlandiya ve İsveç’i NATO’ya gayri iradi kabul ettik. Fransa’ya fiske vuramıyoruz. Milliyetçiliğin dik alasına mahkum edildik. Kürtler yeniden kart-kurt olma yolunda. Ömer yüzlü Yezit dişli bürokrattan ne kadar korksam yeridir. Paramız pul oldu.
Ya nas? Yerle yeksan ettik haşa. Faizci Global Sistem’e mahkumduk madem; Nas’ı niye alet ettik Xweda ne nasa. Ne kadar at ve it varsa bıyık altında gülüyor kıs kıs şimdi.
El hasıl bir hayalimiz daha yıkıldı. Oysa Nas’a dayanmışlığı ne kadar da övmüş ve övünmüştük. Nereye dayanmıştınız ki yıkıldı.
Bu çatı bizim ve onu onarmaktan başka yolumuz yok dostlar. Gidecek başka yerimiz de yok.
Gayrı yeryüzünde hüküm Allah’ın oluncaya değin durmamalı.