Filistin deyince gözlerimin önünden direnişin önder isimleri bir bir sinema şeridi gibi geçiyor: Şeyh Ahmet Yasin, Abdülaziz Rantisi, Halid Meşal, Mahmut Zahar, Muhammed Deif, İsmail Ebu Şenneb, İsmail Heniye, Salah Şahade, Yahya Ayaş, İzzeddin Kassam, Emin el Hüseyni… Aklıma ilk etapta gelen isimler bunlar. Lakin siz bunlara Yahya Sinvar ve Ebu Ubeydeleri de ekleyebilirsiniz.
Onurun adını duymak isteyenler, direniş nedir diyenler bu isimlere baksınlar. Rantisi’nin Şeyh Ahmet Yasin için “Bir ulusun içinde adam adamın içinde bir ulustu” gibi iltifat dolu ve yiğitliği özetleyen ifadeyi hiçbir veciz sözde bulamazsınız.
Hepsi vakarlı, onurlu, izzet sahibi, tavizsiz, dik duruşlu bir direnişçi iken geride kalanlar onlardan aşağı mı kalacaklar? Aslanın yavrusu da aslandır demişler, tıpkı armudun dibine düşmesi gibi.
Destan yazan bir direnişle o pısırık, korkak ve yüz karası Arap liderlere direniş nasıl olurmuş gösteriyorlar biiznillah. Aksa Tufanıyla unutulmaya ve dünya siyaset sahnesinde İbrahim anlaşmaları adı altında satın alınacak Arap liderlerinin Filistin’i satmasına varan kötü süreç sonucunda şu an değil Arap âleminin, dünyanın da desteği elde edildi.
Direnişin kazanımı yiğitlerin açtığı yolda yürümenin gururu üzerine kuruludur. Korkmak yok bu yiğitlerin kitabında, durmak yok… Ne demişti Şeyh Ahmet Yasin tutukluyken çıkarıldığı mahkemede: “Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü işgalciler tarafından kurulmuştur. Gayrı meşru ve kanun dışıdır.” Ömür boyu hapis verip 15 yıl da fazladan yazdılar. Sekiz yıl yattı ve yine taviz vermedi ve o mahkeme hâkimine hitaben: “Dışarı çıkmam karşılığı karpuz yememi şart koşsan yine de kabul etmem.” demişti onurla, gururla. Tedavi için gittiği Ürdün’den dönüşte en büyük vasiyetini yaptı ve “Bu vatana sahip çıkma konusunda asla gevşeklik göstermeyin” diye ömürlük bir vasiyette bulundu.
Hatırlıyorum da Filistin için evlatlarını şehit veren Ümmü Nidal dişi aslanlardan biri olarak şunu söylemişti: “Oğlum değerlidir, ancak dinim daha değerlidir.”
Emel ed-Durre oğlu Cemal’i şehid verirken: “Hamd olsun, oğlum şehid oldu. Zaten şehit olmayı arzulardı.” demişti.
Bu soykırım sürecinde çocukların ve yetişkinlerin dilinden hamd ve tevekkül zikirlerinin eksik olmadığını gördük. Önceki nesil iyi bir miras bırakmış ki herkes bir teslimiyet içinde direnişin onurunu dünyaya gösteriyor. Etrafta onca sırtlan ve çakal varken biz de bu aslanların cesaret ve kahramanlıklarına şahidiz. Dedik ya aslanın yavrusu da aslandır.