Hatice Yıldız

Sevgi, mübalağa sanatıdır; korkmayın, abartın !

28.06.2020 08:10:18 / Hatice Yıldız

Çocuklarını her sevişinde, öpüşünde anne/babaya katında makamlar bulunduran Mevlâ'nın adıyla...

Sevgi adına her ne var ise anne rahminde başlamıştır, sıcak dokunuşlarla...Ta içten, en içeriden...Ve çocuğun gözlerini dünyaya açmasından yaşamının sonuna kadar devam edegelmesi gereken bir tılsımdır sevgi denilen şey...

Aradan çok zaman geçmiş değil...Halamgille oturup sevgiden/sevmekten bahsediyorduk ve halamın ağzından şu cümleler dökülüvermişti; "Kızım on üç yaşına gelmiş, beni öp diyor.Kocaman kız olmuş onu nasıl öpeyim?"

Fıtratlarımıza yerleştirilen sevgiyi kullanmayı beceremiyoruz ne yazık ki. Anne sanır ki çocuğun karnını doyurarak; baba sanır ki çocuğunun cebini doldurarak tüm ihtiyaçlarını karşılamış olurum. Bizim diğer canlılardan bir farkımız olmalı. Çocuğunuza değer vererek ona gözünüz gibi baktığınız gibi gözlerinin içine bakıp sevginizi vermelisiniz. Sevgi denilen şey ekmek, su, oksijen gibi zaruri bir ihtiyaçtır. Çocuğunuzu bu oksijenden mahrum etmeye hiç birinizin hakkı yok!

Hem çocuğunuzu sevmeyecekseniz, ona sevgi mutfağınızdan sevginizi servis etmeyecekseniz, sadırlarınıza yerleştirilen o sevginin ne anlamı var? Orada üstü kapalı sandık gibi saklanmasının, toz tutmasının ne anlamı var?

Sevgi denilen şeyin ne kadar mühim olduğunu göstermek adına psikolojide şöyle bir deneye başvurulmuştur;

Doktorların denetimindeki bir yetimhanede çok sayıda bebeğin daha büyümeden öldüğü yönetimin dikkatini çekiyor. Gıda ve temizlik koşulları yoksul kesimden daha iyi olmasına rağmen yetimhanedeki bebekler yetersiz gıda alan ve pis yerlerde yaşayan çocuklardan daha fazla hastalığa yakalanıyor ve ölüyor. Durumu araştıran psikolog, yetimhanede her bir bakıcıya on beş çocuk düştüğünü görüyor. Çocuk bakıcıları çocukların altını değiştirmeye, onları yedirip içirmeye o kadar zaman harcıyor ki onları kucaklarına alacak zaman bulamıyorlar. Araştırmacı psikolog, çocukları dört gruba ayırarak; birinci gruptaki bakıcıya 3, ikinci gruptaki bakıcıya 6, üçüncü gruptaki bakıcıya 9, dördüncü gruptaki bakıcıya ise 12 çocuk düşecek şekilde paylaşım yapıyor.

Bakıcılar besleme ve alt değiştirme işlemlerini bitirdikten sonra geri kalan zamanlarını çocukları kucaklayarak, onlara dokunarak, öpüp koklayarak geçiriyor. Bu uygulama bir kaç yıl devam ediyor ve şu sonuca ulaşılıyor;

En çok dokunmanın gerçekleştiği birinci grupta en az, en az dokunulan dördüncü grupta ise en çok hastalık ve ölüm ortaya çıkıyor. Sevgi gören çocukların bağışıklık sistemi gelişirken bundan mahrum olan çocukların tam tersi bir durumu yaşadığı bir çok deneyler ile test edilmiştir. Kucağa alınan ve sevilen çocuk kendisine hiç bir şey söylenmese dahi değer verildiğini, sevildiğini hissetmektedir. Böylece bebek hem ruhen daha sağlıklı hem de biyolojik olarak daha iyi gelişmektedir.

Bu yüzden evlerinizi sevgi ile ısıtın. Çünkü insanlar sıcak yerlere koşarlar/koşmak isterler. Evde sevgi görmeyen çocuklar ise sevgiyi dışarıda; gerek maddelerde gerek insanlarda veya başka şeylerde aramaya çalışırlar...

Hem sevgisizlik değil miydi insanları hırsızlığa, katilliğe, madde bağımlılığına, çoçukları sokağa iten?

Sevgisizlik değil miydi hastane, yetimhane, hapishane sayılarını arttıran? 

"Sevgi insanları tedavi eder. Hem verenleri hem de alanları." diyor Modern psikiyatri öncülerinden Dr. Karl Menninger. Sevgi çocuğu; kıskançlıktan, cimrilikten, kibirden kısacası istenmeyen her türlü davranışlardan alıkoyar...Sevgi gören çocuk sevgi verir/dağıtır. O mutlu olursa aile mutlu olur, aile mutlu olursa dünya o denli bahtiyar olur...

Dünyada en ucuz hem de en büyük ilaç patenti sadece sevgiye aittir...Bu yüzden sevgisizlik makasını daralttıkça daraltmaya çalışın. Çocuğunuzu kör, dipsiz kuyu olan sevgisizlik çukuruna atmayın/itmeyin. En büyük motivasyon, en büyük tedavi yöntemi olan sevgi reçetesini para vermeden istediğiniz kadar istediğiniz yerde kullanmaya çalışın.

'Ailemden sevgi görmedim ki sevgi vereyim' deyip bahane öne sürenler var malesef... Vermek için almak şart değildir. Yıllardır çocuklarımızı sadırlarımızdaki sevgiden mahrum ettik. Ne oldu peki? Koca bir hiç! Ne onların bize karşı olan sevgileri arttı ne de gönüllerinde yer edebildik. Bizleri sadece zaruri ihtiyaçları gideren bir mekanizma olarak gördüler o kadar...Malesef ki sevgi denilen şeyi vermediğimiz gibi alamıyoruz da. Çünkü sevilmenin ön şartıydı sevgi. Sevmeden de sevilemiyorduk...O yüzden çocuğunuz ağlarken, gülerken; bir şeyleri kırarken, dökerken kısacası her dem ona sarılıp, doya doya öpüp sevin ki Mevlâ katında hem makamınız artsın hem de çocuğunuzun kalbinde değeriniz artsın! Sevgi, en güzel mübalağa sanatıdır; korkmayın, abarttıkça abartın! Hiçbir zararı yok! Unutmayalım ki sevgi değil sevgisizlik öldürür. Haaa beceremiyorsanız "mış" gibi yapın. Belki bir gün o "mış" tohumu sevginizle sulanır, ısınır ve yeşerip bir devasa ağaç olur da gönlünüzde yer ediverir. Dallandıkça da dallanır ve çocuklarınızın gönüllerine uzanır...

"Ders çalışırsan, uslu olursan, dediğimizi yaparsan seni çok severiz." diyerek çocuğunuzu şartlı sevmeyin."Cebimi daha çok doldurursanız, beni parka götürürseniz sizi daha çok severim." diyen çocuğunuzun cümlelerini kaldırabilir misiniz? O halde Toyotome'nin; 'Sevgi karşılıksız paylaşma ve beklentisiz vericiler içeriyor ve hiç bir şarta bağlı değilse gerçek sevgi olabilir.' sözü gereği çocuklarınızı her şeye rağmen koşulsuz sevin! Sevecekseniz böyle sevin! Şartlı sevecekseniz boşverin! Sevmeyi araç haline getirmeyin çocuk adına. O da onunla kandırmasın başkalarını. Ne de olsa o boşluğu gerek mesleğiyle gerek arabasıyla gerek parasıyla doldurup sevgi ihtiyacını bir şekilde doldurmaya çalışır, orayı dert etmeyin siz!

Hâlâ fıtratlarında sevme/sevgi duygusunu barındırıp çocuğunu sevme imkanı olan anne/babalara aşağıdaki yazıyı bırakıp yazımı şu ümid cümlesiyle noktalıyorum...Sevgi sanatını en güzel şekilde icra etmeniz ümidiyle,Vesselâm...

Halil Bey, 1999 Gölcük depreminde eşini, büyük kızını ve iki kolunu kaybetti. Halil Bey şimdi şöyle söylüyor;

"Allah bize iki kolu çalışmaktan öte sevgiyi göstermek için vermiş. Bize verilen iki kolun en mühim görevi sevdiklerine sarılmakmış. Yüreğimdeki sevgiyi taşımak için kullanılan elleri ben dövme ve hakarette kullandım.

Ey iki kolu sağlam insanlar! En sevdikleri hâlâ yanında olanlar! Durmayın sarılın! Benim protez kollarım yüreğimi, yavrumu taşımıyor."

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar