İlim sahipleri çoğu kez kendi dönemlerinde veya sonraki kuşaklara bazı vazifeleri hatırlatmış. Bunlardan biri de ilimdir. Peygamberimiz (a.s) ilim öğrenmek kadın, erkek herkese farzdır, diye izahta bulunmuştur. Bu uyarıları dikkate alan Allah`ın yarattıkları arasında en şerefli varlık olan insan, kendi vazifesini yerine getirdiğinde daha mutlu ve bahtiyar olmuştur.
Bu düşünceden hareketle bir gerçekliği ortaya koymak istediğimizde ön plana çıkanları referans alır, istatistikleri veri olarak sunarız. Verileri analiz ederken de kendi gerçeklerimizle karşılaştırır, zaman zaman ölçüyü kaçırarak kendimizi eleştiririz. Çoğu zaman bu düşünceyi genelleştirerek alışkanlık haline getiririz.
Alışkanlıklarımızın yansımasını evde, sokakta, kahvede, cumada hatta bayramlarda görürüz. Hep kendimizi eleştiren başkasını koruyan anlayışı, kültür haline getirmek, böylesi yaklaşımlar geliştirmek doğru olmadığı gibi başka sorunların ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir.
Sanatımızda böyledir. Ritmi kaçırdığımızda ya da yanlış ritim ile başladığımızda bütünlük bozulur, her söylenen söz anlamını kaybeder verilmek istenen mesaj yanlış ve bozuk verilir. Söyleyen de dinleyen de bu durumdan hoşnut olmaz. Bu yüzden yapacağımız her işe doğru programla, doğru ritimle başlamalıyız. Öyle ki kendimizin anlayacağı bir iş olsun, bir değer bulsun.
Bu anlayışa sahip olmadığımızda böylesi bir anlayış, hayatımızın diğer alanlarına tesir eder. Bu tesir alanlarından biri de şüphesiz eğitimdir. Eğitim anlayışımıza baktığımızda her veli çocuğunun en güzel mesleğe sahip olmasını, en iyi maaşı almasını ister. Bu anlayışı irdelediğimizde doğru söylemin ritmini kaçırdığını görmüş olacağız.
Neden, diye düşündüğümüzde; bizleri yoktan var eden rızık veren Allah, bulunduğumuz durumu değil, yaradılış gayemizi anlamamızı ister. Bulunduğumuz meslek de doktor, hâkim, savcı, öğretmen gibi farklı mesleklere sahip olsak da yaradılış gayemizi anlamadıktan sonra icra ettiğimiz mesleğin yaratan nazarında bir değeri olmayacaktır.
Bu feraset ve anlayışla eğitimi ilah-i bir aşk, Peygamberi bir sevda olarak görmeliyiz. Nerde olursak olalım hangi mesleğe sahip olursak olalım okumayı ibadet görüp kulluk bilinciyle taçlandıralım. Bu hususu göz önüne almayıp kulluk bilincini yitiren bir eğitimci ya da öğrenci kendi mecrasından uzaklaşarak hakiki anlamda eğitim veremediği gibi eğitim de alamaz. Yani kul olmayla öğrenebilir ve yükselebiliriz.
Bu bağlamda insan kendi nefsini ayaklar altına aldığında yükselebilir, empati kurabilir, her seviyeden insanı anlayabilir. İnsanlara değer vererek davranışları anlamlandırabilir. Bu fikri taşımayan her meslek sahibi, insanlara üstten bakarak insanları küçümsediği gibi ayrıntıları da kaçırır, yanlış analizler yapar.
Unutmayalım ki birçok varlık aşağıdan yukarıya doğru yükseldiği gibi en güzel mekânlara da kendi mekânından ( mezarından) hareketle ulaşabilir. Mekânımızın geniş ve ferahlığı ya da doğru istikamette olabilmesi için kulluk bilincinin farkına varıp eğitimimize doğru yerden başlamamız gerek. Bunun için beşikten mezara kadar eğitim anlayışını prensip edinmek ve bu uğurda gösterdiğimiz tüm çabalarımız karşılıksız kalmayacağı gibi en büyük kazanım olacaktır.
Bu kazanımların devam etmesi, iyi bir eğitimin gerçekleşmesi için kulluk bilincinin yeniden hatırlatılması ve ders olarak işlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Selam ve dua ile...