Soykırımcı Siyonist rejimin elebaşı Netanyahu, BM’de yaptığı konuşmada eline bir harita almış ve “İşte yeni Ortadoğu” demişti.
Haritada Gazze’nin yer almayışı bazılarının dikkatini çekmişti; ama aslında Filistin tümüyle silinmişti.
Siyonist terör rejiminin hiçbir zaman kabul etmediği “İki devletli çözüm” projesinin resmen çöktüğünün ilanıydı bu.
Üstelik bu açıklamanın BM’de yapılmış olması da yeni bir sürecin başladığının işareti olarak okunabilir.
Filistin’in taksim edilmesi kararı 1947’de BM tarafından alınmıştı.
181 sayılı karar, bölgede bulunan İngiliz askerlerinin çekilmesi ile Filistin topraklarının 3'e bölünmesini öngörüyordu.
Filistinliler için belirlenen yerler, Batı Celile, Akka, Batı Şeria ile Aşdod’un kuzeyinden Refah’a kadar uzanan sahil kısmı ve çölün bir kısmını kapsayan 11 bin kilometrekarelik bir alandı.
Yahudi devleti ise Hayfa'dan Tel Aviv'e kadar uzanan sahil şeridi, Doğu Celile, Taberiye Gölü ve Necef (Negev) Çölü'nü içine alan 15 bin kilometrekarelik bir alandan oluşuyordu.
Kudüs ve Beytüllahim ile bunlara komşu diğer bölgelerin yer aldığı 3. bölüm ise uluslararası vesayetle yönetilecekti.
Ama 2. Dünya savaşının galip devletleri bu projenin hayata geçmesi için askeri destek ve diplomatik girişimlere kapı açmadılar. Yahudi devletini kuranlar da zaten çizilmiş sınırları kabul etmedikleri için devlet ilanından hemen sonra terör faaliyetleri ile hızlı bir genişleme sürecine girdiler.
Filistin devletinin kurulamayışı, Mısır ve Ürdün’ün bu konuda adım atmak yerine Yahudiler gibi Filistin topraklarını işgal etme yoluna gitmeleri süreci iyice karmaşıklaştırdı. Ürdün, Batı Şeria'da, Mısır da Gazze'de yönetimi ele geçirdi.
1967 savaşında Batı’nın büyük askeri desteğine sahip olan Siyonist rejim, Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze, Mısır'daki Sina Yarımadası ve Suriye'deki Golan Tepeleri'ni de işgal etti. Sovyetler Birliği, Mısır ve Suriye’ye vadettiği yardımı vermek bir yana, Batı ülkeleri üzerinden Siyonist rejime istihbarat yardımında bulunmuş ve Arap ülkelerinin büyük bir mağlubiyete uğramalarına katkıda bulunmuştu.
BM Güvenlik Konseyi (BMGK) Kasım 1967'de aldığı 242 sayılı kararla işgalci Siyonist rejimin işgal ettiği topraklardan çekilmesini istedi; ama buna uymayan işgal rejimine karşı hiçbir fiili yaptırım kararı almadı.
İşgal rejimi, Mısır’daki yönetim değişikliklerinden sonra Sina’dan çekildi, Doğu Kudüs’ün özel statüsüne karışmama sözü verdi; ama Golan’dan çekilmedi.
Netanyahu’nın “Yeni Ortadoğu” derken kastının ne olduğu konusuna yeniden dönersek…
Gazze’nin tümüyle boşaltılması ve orada yaşayan Filistinlilerin Sina’ya yerleştirilmesi konusu Trump döneminde gündeme gelmişti. Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistinlilerin ise Ürdün’e ya da bir Afrika ülkesine gönderilmesi planlanıyor.
Ürdün krallığı ve Mısır dikta rejimi, Filistin’in tümüyle işgaline razı; ama orada yaşayanların kendi sınırlarına yerleştirilmelerini iktidarlarına tehdit olarak gördükleri için karşı çıkıyorlar. Sisi’nin ikna edilmesi mümkün; ama Ürdün krallığı için bu şimdilik zor görünüyor.
İşgal rejiminin İran ile ilgili hesapları da Lübnan ve Irak gibi ülkeyi etnik temelli bir kargaşaya teslim etmek ve bu şekilde Lübnan’daki direniş hareketlerine desteğini kesmek.
Bu planlamaların öylesine yapılmadığı, siyasi ve maddi altyapısının hazırlandığı unutulmamalı.
Tabii bu arada işgal rejiminde 70 yıldır devam eden iç çekişmenin nerelere evrilebileceği göz ardı ediliyor. Siyonist rejim yıllardır kazanıyor olmanın motivasyonuyla ayakta kalabiliyor. Ciddi yenilgilerin başlaması çok da sağlam olmayan zemini açığa çıkaracak ve dünya kamuoyu bir anda tarihin en kirli ve kan dökücü rejiminin çöküşüne tanıklık edebilecek.
Trump’ın “Ben olmazsam israil 2 yıl içinde çökecek” sözünü yabana atmamak lazım.