Halime Gönül

Nisan ve yükümlülüğümüz

08.04.2011 15:37:59 / Halime Gönül

Nisan: baharın, dirilişin ve uyanışın müjdecisi; yeisin bertaraf olduğu, umutların yeşerdiği aydır.

Nisan ayı, artık bizim için bunlardan öte bir çağrı bir anlamı ifade ediyor. Nisan ayı tebliğ zamanı, davet zamanı ve tüm nesillere çağrı zamanıdır.

İslam elçilerinin ülkenin dört tarafına davet çağrısında bulunduğu zaman dilimidir.

Çürümüş, kokuşmuş, bozulmuş, cahiliyenin her türlü ahlaksızlığına ve bataklığına sapmış bir topluma kurtuluş reçetesini sunma ayıdır.

Peygamber Efendimizin o güzel ve pak ahlakının misk-i amber kokusu misali toplumun üzerine serpilmeye ve sindirilmeye çalışıldığı an ve zaman dilimidir.

Şüphesiz toplumdaki bu bozukluk ve kötülük, ahlaksız yozlaşma, bize bazı şeyler çağrıştırıyor.

Bu durum, toplumun Müslüman erkek ve kadının beraberce davet sahasına dönmesine ihtiyacının olduğu sinyallerini vermiyor mu?

Bu toplumun, İslam ve peygamber sevgisini, ahlakını aşılamaya çalışan fertlere ihtiyacı vardır.

Yüce Allah`ın şu ayeti tüm insanlara davet sorumluluğunu hatırlatıyor: “De ki: Bu benim yolumdur; bir basiret üzere Allah`a davet ederim, ben ve bana uyanlar da. Allah`ı tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (Yusuf, 108 )

Bu ayete baktığımızda davet mükellefiyetinin sadece erkeklere ait olduğuna dair bir işaret yoktur. Bu toplumu inşa etmek, genç ve iffetli bir nesli yetiştirmek sorumluluğu ve yükümlülüğü, Müslüman kadına da aittir. Müslüman kadın bu hak olan davet ve görevden çaba sarf etmeyip bigâne kalır mı?

Eğer Müslüman kadın davet sahasına dönmez ve geri durursa bu, toplum için büyük bir kayıp, zayıflık ve zillettir.

Yoksa bizler Allah`a davet hususunda kadının bir rolünün bulunmadığını zanneden bir zihniyete mi sahibiz?

İlk İslam tarihi döneminde yaşayan Müslüman kadının davet rolünü araştırdığımızda fedakârlık ve davet konusunda erkekler gibi örnek teşkil ettiklerini görüyoruz. Davet, hicret,  şehadet ve savaş meydanında… Akabe biatında sahabe kadınları görüyoruz…

Bu örnekleri fazla uzakta aramamıza gerek yoktur.  Şüphesiz 90`lı yıllarda Müslüman kadın inancı uğruna her türlü zorluğa göğüs gererek davetin çağrısını toplumun her kesimine ulaştırmak için büyük bir çaba sarf etmiştir.

Özellikle Güneydoğu illeri bunun için açık bir örnek idi. Bölgede hırsızlık ve çete, cinayet, fuhuş vs. suçlarda gözle görülür bir azalma vardı.

Hatta bölgeye Batıdan gelen memur kesimi ve aileleri buna şaşırıyorlardı.

Bir polis memurunun babası, bu şaşkınlığını dile getirip ‘oğlum burada açıklık saçıklık yok denilecek kadar az, içki vs. açıkta satılmıyor` demişti. Oğlu bölge halkının mütedeyyin insanlar olduklarını dile getirmişti.

 Nisan ayındayız ve Efendimizin doğumunun kutlandığı ve anlatıldığı aydayız.

 Bu toplumun asrı saadet toplumu misali İslam`ın prensiplerine göre şekillenmeye ihtiyacı olduğunu görüyor. Bu da Müslüman kadının tekrar davet sahasına dönmesi ile mümkündür.

 Allah`ın resulüne sevgisi olan müminlerin anneleri gibi ahlaki vasıflara sahip Müslüman kadınların çoğalmasına ihtiyaç vardır. İslam`ın anlatıldığı, dinin hakkıyla öğretildiği, Resulullah (s.a.v)`in muhterem zevceleri annelerimizin ahlakı ile genç kızlarımızın ahlaklandırıldığı sahada çalışan gayretli Müslüman kadınlara ihtiyaç vardır.

 Günümüzdeki cehalet ve sapıklık, kadın davetçilere olan gereksinimi bize hatırlatmaktadır.

Müslüman kadın, Allah`ın davetini kızlar, anneler ve kadınlar arasında yayarak çocuklarına kadar Allah ve Resul`ünün sevgisini yerleştirmekle yükümlüdür.     

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar