Efendimiz Muhammed Mustafa Salallahu aleyhi vesellem’in vefatı ile yeryüzü hüzne bürünmüştü.
Yoksulların destekçisi, yetimlerin kimsesi, müminlerin serveri, Medine’nin güneşi yoktu artık.
Bundan Medine yaslı, Kâbe’nin örtüsünün siyahı daha da anlamlıydı. Fakat imtihandı, Salallahu aleyhi vesellem de bir beşerdi, her beşer gibi Onun vefatı da mukadderdi. İlelebet Baki olan sadece Allah’tı.
Tabi Onun arkadaşları İslam davasını Onunla tanımıştı, zorlukları Onunla aşmışlardı. Boykota Onunla meydan okumuş, işkencelere Onunla direnmiş, hicreti Onunla teneffüs etmişlerdi.
Bedir’de Onunla kılıç sallamış, Uhud’ta Onunla “inanmışsanız, üstünsünüz” emri ilahisiyle şereflenmişlerdi. Şimdi O yoktu; ama Onun vefatını hikmetle, sabırla karşılamışlardı; Onun arkadaşları. O varmış gibi davasını sahiplenmeye devam etmişlerdi.
Hemen Onun halifesi olarak Hazreti Ebubekir’i seçip kaldıkları yerden Salallahu aleyhi vesellem’in davasını daha zirvelere taşıma azmiyle bilenmişlerdi.
Dolayısıyla Hazreti Ebubekir bu şuur ve hassasiyetle halifeliğini icra etmeye başlamıştı. Öncelikle Salallahu aleyhi vesellem’in hemen vefatından önce Yemame, Yemen ve diğer yerlerde ortaya çıkan yalancı peygamberlere karşı harekete geçmişti. Yalancı peygamberler kendi kabilelerini etkileri altında toplamak istiyorlardı. Salallahu aleyhi vesellem’in vefatıyla cüret ve cesaretleri artmıştı.
Hazreti Ebû Bekir, bunlar üzerine Hâlid bin Velid, İkrime bin Ebî Cehil, Muhacir bin Ebî Ümeyye ve Amr bin Âs’ı -radiyallahu anhum- gönderdi. Bu hareket yalancı peygamberler fitnesini nihayete erdirdi.
Salallahu aleyhi vesellem’in vefatıyla Arap kabilelerinin bir kısmı da dinden döndü. Yahudiler, Hıristiyanlar ve münafıklar harekete geçti. Fakat Hazreti Ebu Bekir’in öngörüsü ve özverili mücadelesiyle bunların fitnesinin önüne de geçilmişti.
Hazreti Ebubekir dinin hükümlerinden hiçbir şekilde taviz vermedi, İslâm’ın sebatkâr bir müdâfii oldu. Yine Salallahu aleyhi vesellem’in vefâtından sonra ortaya çıkan “zekât mükellefiyetini reddetme” hareketlerine karşı da büyük bir kararlılıkla mücadele etti ve:
“–Şayet zekât mallarından küçücük bir ip parçasını bile benden saklayıp onu vermezlerse onlara savaş açarım!..” dedi. Böylece fitnenin büyümesine engel oldu ve dîni tahrife sebep olacak bütün kapıları kapattı.
Yine halifeliği sırasındaki hizmetlerden biri de şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i bir Mushaf haline getirmesidir.
Zira Kur’an-ı Kerim Hazreti Ebubekir’in halifeliği sırasında Zeyd bin Sabit’in başkanlığında bir komisyon marifetiyle; daha önce yazılı olduğu hurma yapraklarından, yassı taşlardan, ince levhalardan ve hâfızların ezberlerinden büyük bir titizlikle toplanarak aynen Allah Rasûlü’ne nazil olduğu şekliyle bir mushaf hâlinde bir araya getirildi. Böylece dinî hususlarda çıkması muhtemel pek çok fitnenin de önünü almış oldu.
Hissemize Düşen
Salallahu aleyhi vesellem’e en büyük bağlılık göstergesi olarak ashabı kiramın Onun davasında sebat ettiklerini gördük. Ümmetin birliğine ve geleceğine göz diken fitnelere karşı yekvücut mücadele ettiklerini müşahede ettik. Ümmetin en zor dönemlerini yaşadığı bu çağda bizim üzerimize düşen en büyük vazife Allah’ın davasında sebat etme ve ümmetin vahdetine aç kurtlar gibi saldıran ihtilaf hastalıklarına yekvücut direnmektir. Vesselam.