Hazreti Ebu Bekir ile ilgili daha önce sizinle paylaştıklarımız onun daha imanının ilk günlerinden cömertliğinin, fedakârlığının, yardımlaşmasının, şek ve şüphe barındırmayan bir gerçek olduğunu gördük. Tüm varlığıyla malını, mülkünü, zenginliğini İslam davası için bu günkü tabirle son kuruşuna kadar infak etmişti.
İşte tüm mal varlığını infak ettiği günlerin birinde Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’in meclisinde oturuyordu. İhtiyaç sahibi biri Efendimizden kendisini giydirmesi talebinde bulundu. Bunun üzerine Salallahu aleyhi vesellem “kim bu kardeşimizin ihtiyacını giderebilir” diye sorunca, Hazreti Ebu Bekir “ben ya Resulullah” diye cevap verdi.
Daha sonra Hazreti Ebu Bekir, talep sahibini yanına alıp eve gitti. Üzerindeki elbiseden başka elbisesi olmadığı halde üzerindeki elbiseyi çıkarıp kapı arkasından uzattıktan sonra kendisi evdeki hasırı etrafına sarıp çömeldi.
Tabi ikindi vakti girdi. Hazreti Ebu Bekir adeti olmadığı üzere vakit namazına gelmeyince Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem, ikindi namazına gelmeyen Hazreti Ebu Bekir için endişelenmeye başladı. Tam o sırada Cebrail aleyhisselam bir hasıra sarılmış halde gelince, Salallahu aleyhi vesellem ve Hazreti Cibril arasında şu konuşma geçti.
Salallahu aleyhi vesellem “ey kardeşim! nedir bu halin?” diye sordu.
Cibril aleyhisselam “ya Resulullah! Gökteki bütün melekler bu şekilde bir hasıra bürünmüşler” dedi.
Salallahu aleyhi vesellem, tekrar sordu “ neden? Ey Cibril!”
Hazreti Cibril, “çünkü Ebu Bekir, tüm malını Allah yolunda dağıttı. Şimdi de üstündeki tek elbiseyi bile verdi. Yani onunla namaza gelecek bir elbisesi de kalmadı. Cenab-ı Allah onun bu hareketinden razı olduğunu belirtti” Dedi.
Bu diyalogdan sonra Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem ve ashab-ı kiram Hazreti Ebu Bekir’in evine gittiler. Kapıyı hasıra bürünmüş halde Hazreti Ebu Bekir açtı. Onu bu halde gören Salallahu aleyhi vesellem tebessümle ağlar gibi oldu. Ona “ Ey kardeşim Ebu Bekir! Bil ki Allah sana selam gönderdi ve senin bu hareketinden razı oldu” dedi.
Bunu duyan Hazreti Ebu Bekir aşkın cezbesine kapılıp “ ene razi, ene razi, ene razi…” yani ben Allah’tan razıyım, ben Allah’tan razıyım deyip kendi etrafında dönmeye başladı.
Öyle ya bizzat Allah’ın bir kuluna selam göndermesi ve ondan razı olduğunu belirtmesinin sevincini karşılayacak kelime bulunur mu. Rabbim, bizi de amel defterini böyle güzel amellerle süsleyen kullarından eylesin. Amin.
Hissemize Düşen
Hazreti Ebu Bekir’in bollukta paylaşarak “fi’s-serrai” “ve darlıkta paylaşarak “ve’d-darrai”yle Kelam-ı Kerim’in “onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, paylaşırlar” (Al-i İmran/134) övgüsüne mazhar olmuştur. Bir kez daha gördük ki Efendimiz Salallahu aleyhi vesellem’in tedrisatından geçmiş ve adeta vahyin inzaline ilmel yakin, aynel yakin bire bir muhatap olmuş ashab-ı kiram bollukta paylaşmada olduğu gibi darlıkta -kendileri ihtiyaç sahibiyken- paylaşmada da teoriden ziyade pratiğin en güzel örnekleri olduğuna gözlerimizle görürcesine şahit olduk.
Öyleyse gerek bollukta infak etmeyi, yardımlaşmayı, paylaşmayı ahlak edinmemiz gerektiği gibi darlıkta paylaşmak da hayatımızda yer vermemiz gereken en güzel hasletlerdendir. Yani biz de teoriden ziyade, edebiyattan ziyade amel ehli olarak bollukta olduğu gibi darlıkta da paylaşmalıyız, pratik sahibi olmalıyız, güzellikleri birebir yaşamalıyız.
Dolayısıyla rahmet, bereket ve ihsan ayı Ramazan’ı fırsat bilip zekat ve fitrenin yanı sıra sadakalarımızla, bağışlarımızla, infaklarımızla velev ki bir gıda kolisiyle yetime, muhtaca, mağdura ve mülteciye umut olmakta acele etmeliyiz. Rabbim şimdiden kabul etsin.