eserlerden esintiler

HİZMETTE VERİM VE BAŞARI – (1. Bölüm) FIRAT NART

13.06.2023 12:30:30 / eserlerden esintiler

Abdullah AYYILDIZ

Kulluk bilinci, insanın kuşanması gereken en önemli bilinçlerin başında gelir. Zira Yüce Allah, “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) ayetiyle bizim aslî fonksiyonumuzu hatırlatmaktadır. Kulluk ise Allah’a, onun getirdiği dine, Peygamberine (SAV) bağlılık ve yolunda hizmet etmekle olur. O hizmetin neticesi ve gaye edinilen en yüce başarısı da Rabbimizin rızasıdır.

Bu yazı dizimizde sizlerle Fırat Nart’ın kaleminden çıkan “Hizmette Verim ve Başarı” eserinin üzerinden İslami hizmetin gayesi, gerekliliği, hizmeti unsurları, evreleri, planlama ve hizmette karşılaşılacak engeller konusunda faydalı bilgiler edinmeye çalışacağız.

Rabbim aktardığımız bilgilerden öncelikle bizi, bilahare okuyucumuzu müstefit eylesin!

Her insanın bir ömrü vardır ancak ömür odur ki ulvi bir gayeye hizmet etsin. Zira ölümden öte bir yol var ki asıl hayat odur. Bu dünyada çalışıp kazandığımız ne varsa bu ömür vesilesiyle bizlere ahirette tastamam verilecektir. Ve bilinmelidir ki Allah katındaki değerimiz, hayatımızı İslam’a göre düzenlemekle bilinecektir.

İnsanın o hesap gününde “Keşke hayatım için önceden bir şeyler takdim etseydim” (Fecr, 24) pişmanlığına düşmemesi için her daim kulluk bilincini hatırından çıkarmadan hayatına devam etmesi gerekmektedir. Zira Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) tabiriyle “Ölmeden önce ölün” sırrınca hazırlıklı olmalıyız.

Kulluk bilincinde gevşeklikler, maalesef ki eksikliklere sebebiyet vermektedir. Öte yandan küfür cephesi bir olmuş üstümüze üstümüze geliyorken ve Müslümanların hal-i pürmelali ortadayken durup dinlenmek, gevşeklik göstermek Müslümana yakışmaz. Müslümana düşen, İslam’ın hamiliğini yapmak ve zorluk ve sıkıntılarda yılmadan, birbirine dayanarak, destek çıkmak olacaktır.

Bu tür durumlarda insan kendini küçük görür ve “Neden ben?” diye sorar. Oysa sorması gereken asıl soru “Neden ben olmayayım?” olmalıdır. Habbede ormanı saklayan sır, sende cihanı titretecek bir cevhere dönüşebilecekken neden sen olmayasın ki? Burada bir şeyi hatırlatmakta daha fayda vardır. Bireysel anlamda hizmet her ne kadar önemli olsa da organize olarak yapılan hizmet daha tesirlidir. Çünkü çoklukta bereket vardır.

İnsanın bir başka handikabı, örnek olmayan örnekleri göstererek azimle çalışmayı bırakmasıdır. Herkesin hesabının kendince olacağını ve kudret imkânınca sorguya tutulacağını bilen bir insan, işini yapar, gerisini Allah’a bırakır.

Peki, çalışmak için ne gereklidir, diye soracak olursak yazar şöyle bir aşamadan bahseder:

Hayal et, hayalini şekillendir, akıl yürüt, tasdik et, ûlul emre itaat et, Hak’tan yana ol ve inancını yitirme. Ve unutma! Bugünün gerçekleri, dün birilerinin düşüncelerinde yer bulmuş hayallerdi. Başkalarından istifade et ama başkalarının aklıyla hareket etme. Bir fikrin varsa istişare et ancak emretme. Allah tarafından vahiyle tasdiklenmiş Efendimiz (SAV) dahi ashabıyla istişare etmekten imtina etmez, dediğim dedik bir tavır takınmazdı.

Şeytan, insanı bazı zamanlar birbirine taban tabana zıt olan hak-batıl konusunda “tarafsızlık” hilesiyle kandırır. Oysa Hak çizgiden çıkıldıktan sonra her tutum batıla hizmet eder. Safların belli olduğu bir vakitte mümine yakışan, Hak’tan yana sarsılmaz bir tavır takınmak ve bu uğurda mücadele etmektir.

Yazar, üretken insanların her an arayış içinde olduğunun altını çizerek ekler. Kişiyi uğrunda koşturacak büyük hedeflerin peşinde olmak gerek. Hiçbir işe “başarılmaz” diyerek başlanmaz. İnsanın yapacağı işlerde önceden başardıklarına odaklanmak, yapacağı daha zor işlere motive eder. Bizi uğraştıracak iş, zor olan değil, nereye gideceği bilinmeyen bir iştir. Zira hedefsizlik, sahibini perişanlığa ve ihtilafa duçar olmuş hale sürükler. Öyleyse söylenip tükenmek yerine, çalışıp üretmek gerekir.

Müminin enerjisinin kıymetli olduğunu belirten yazar, bu enerjiyi düşmana karşı harcamayanların dostlarıyla tartışarak heba ettiğini de hatırlatır. Bu handikaptan kurtulmak için mümine geniş bir ufuk, derin bir düşünce ve İslami bir duyarlılık gereklidir. Uzun soluklu, peyderpey, aceleden uzak, aksatmadan yapılan çalışmaların verimi daha fazla olacaktır. Ancak bu, zamanı heder etmek anlamına gelmemelidir. Ömrünün son günüymüş gibi hareket edildiği, idrak edildiği vakit işler daha bir ciddileşir, hız ve kalite kazanır.

(Devamı gelecek inşallah)

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar