Enes Durmaz

Televizyon değil kanalizasyon

01.09.2022 03:03:00 / Enes Durmaz

Televizyon dünyasında yeni yayın dönemi diye adlandırılan bir döneme daha girmiş bulunuyoruz. Uçurumdan aşağı düşme hızıyla aynı hızda, her geçen gün biraz daha seviyesizleşen, biraz daha toplumun dini ve ahlaki değerlerine savaş açan, aklıyla alay eden, toplumun asıl gündemini (gündeminde olması gerekeni) yok sayıp, çarpıtan; boş ve saçma sapan gündemler oluşturarak vakti israf ve zihinleri ifsat eden bir medya ile karşı karşıyayız.

Gençlerimiz dizilerdeki gençleri rol model alarak yaşantısına yön veriyor, evlerimiz dizilerdeki evlere bakılarak dekore ediliyor, çocuklarımız hatta bebeklerimiz bozuk zihniyetlerin ürettiği çizgi filmleri izleyerek büyüyor.

Toplumda mizah anlayışı diye bir şey de kalmadı. Bir zamanlar güldürürken düşündüren Nasreddin Hoca fıkraları vb. ile tebessüm edecek kadar saf ve temiz bir mizah anlayışımız vardı. Sadece tebessüm yetiyordu bize. Kalbimiz İslam ile hemhal olduğu müddetçe boş kahkahalarla doldurmaya çalıştığımız boşluklar yoktu zaten hayatlarımızda... Şimdilerde ise her biri bir diğerinden seviyesiz ve utanç verici (sözde) komedi film ve programları izleyip onların ahlaktan nasipsiz söz ve davranışlarına kahkahalar atmakta bir beis görmüyoruz.

Daha da ötesi cinayet, ihanet, vahşet, aldatma, çocuk kaçırma, hak yeme, sömürme, hırsızlık, yalan, iftira nasıl profesyonelce yapılır tüm detaylarıyla ve her gün istikrarla tabiri caizse toplumun gözüne sokuluyor.

Bediüzzaman der ki; ‘Batılı tasvir etmek saf gönülleri tadlil eder(doğru yoldan saptırır ve azdırır), delalete düşürür.’

Tam da bu sebepten dolayıdır ki İslam hukukuna göre ahlaki suçların toplum içerisinde detaylıca tasvir edilmesi yasaklanmıştır. Ancak adaletli bir hüküm verilebilmesi için Kadı Efendi’nin istemesi üzerine detaylıca sorgulanabilir.

Hal böyle iken her türlü melanetin en ince ayrıntısına kadar her detayıyla toplumun bilgisine sunulmasını nasıl yorumlamak gerekiyor dersiniz?

Zihinleri yormaya ne hacet! Toplum olarak geldiğimiz nokta meseleyi her yönüyle tasvir eder nitelikte değil mi sizce de?

Velhasıl toplumda edebi, hayayı, mahremiyet bilincini, sadeliği, fedakarlığı, diğerkâmlığı, güzel ahlakı, kısacası İslam’ın güzelliklerini hakim kılmak istiyorsak gelin bu yayın döneminde bütün bu hayasız yayınları boykot edelim; izlemeyelim, izletmeyelim. Vallahi bu basit bir eylem değildir. İnanın bu bir cihattır. Çünkü biliyoruz ki onlar bizim izlememizle güç ve cesaret kazanıp, kazandıkları güç ve cesaretle de bizi ve evlatlarımızı ifsat ediyorlar.

Rabbimiz İbrahim Suresi’nde, “Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir. Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sağlamlaştırır, zalimleri ise saptırır. Ve Allah dilediğini yapar.”

Kulak vermemiz, hayatımızda rehber edinmemiz gereken, ayette ifade edildiği gibi kökü sağlam ve dalları göğe yükselen nice izzetli söz varken biz sözlerin en kötüsü olan bu çağın ifsatçı yayınlarına kulak verirsek durumumuz yerden koparılmış, ayakta durma imkanı olmayan ve bu haliyle uçurumun kenarında yeşermiş bir ağacın dalına çıkmış ve çıktığı dalı kesen nasipsiz bir eblehten farksızdır.

Taş başa çarpıyor, baş taşa çarpıyor ama toplumca ders almıyoruz. Bizler bu gidişe dur demek için bir adım atmadığımız müddetçe bilmeliyiz ki bizi ve bilhassa çocuklarımızı çok daha büyük sıkıntılar bekliyor.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar