“Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah`ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. “( Munafikun 9)
Helalinden mal elde etmek en doğal hakkımızdır. Çalışacağız ve kazanacağız. Çoluk çocuğumuza helalinden aş ve ekmek getireceğiz. Çalıştığımız veya çalışacağımız iş, tarlamız, bağımız, bahçemiz, işyerimiz olabilir. Bir işyerinde işçi olarak da çalışıyor olabiliriz. Her nerede ve hangi şartlarda çalışıyorsak bu işimiz öncelikle helal olmalı ve bizi Allah`ı zikretmekten alıkoymamalıdır.
“Namaz bitince artık yeryüzünde dağılın ve Allah`ın lutfunden (rızkınızı) arayın ve Allah`ı çokça zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. Onlar bir ticaret veya eğlence gördükleri zaman, dağılıp oraya gittiler ve seni ayakta bıraktılar. Deki: “Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Cuma 9-10)
Allah`ın zikri denince akla sadece tespih ile salavat veya Allah ismini çekmek gelmemelidir. Elbet tespih ile salavat ve benzeri zikirleri çekmek zikir olarak isimlendirilebilir. Ancak asıl zikir öncelikle Kur`andır. Kur`anı okumak ve anlamaktır. Kur`an ve dualarımızla kıldığımız namazdır. Haftada bir bile olsa bir araya geldiğimiz ve dinimizin vecibelerini öğrenmeye çalıştığımız sohbet halkalarıdır.
Dünyevi kazanç elde etmek kişiye hoş gelir. Ve insan kazanıyor göründüğü içinde kar ettiğini zanneder. Ancak eğer bu kazancı onu namazından, orucundan ve camisinden ediyorsa gerçekte bu kişi kazanmıyor hatta zarar ediyor. Çünkü dünyevi kazanç kalıcı bir kazanç değil fani bir kazançtır.
Hiç kimse kendisiyle beraber kabrine dünyevi bir şey koymamıştır/koyamaz. Ölüm bir gerçektir ve hiç kimsenin eceli ertelenmez. Kişinin ecelinin ne zaman geleceği ise meçhuldür. O yüzden asıl hazırlık Ahiret için olmalıdır. Asıl çalışılması gereken ve uğrunda çaba sarf edilmesi gereken uhrevi kazançtır.
Kişi hiç bir zaman dünyevi işini ertelemez. Tek bir gün bile işyerini açmayı aksatmaz. İşyerinin açma saatini şaşırmaz. Tezgâhında eksilen malı temin etmeyi ihmal etmez. Müşterisini kaybetmemek için en iyi şekilde karşılar, ağırlar ve uğurlar. Aynı şey bir bahçe sahibi için de geçerlidir. Buğdayın, arpanın, mercimeğin ekilme ve biçilme zamanı, biber, domates ve üzümün koparılma zamanı geldiğinde bu zaman hiç bir şekilde ertelenir mi? Elbette ki hayır.
Öyleyse neden sürekli İslami işlerimizi erteliyoruz?
Neden tarlamıza, bağ ve bahçemize veya işyerimize verdiğimiz önemi bize cennetler ve Allah`ın rızasını kazandıracak işlere vermiyoruz. Fani bir dünya için yer geldiğinde günün yarısından fazlası çalışıp çabalıyoruz. Ama İslami bir hizmet veya işe gelince, bin dereden su getiriyoruz.
Bağ, bahçe veya tarlamızla uğraşmak, işimiz, işyerimiz, ticaretimiz bizi Allah`ı zikretmekten alıkoymamalıdır. Müşteri yoğunluğumuz ya da işimizle olan uğraşımız bizim camiye cemaat namazına gitmemize bazen engel olabilir. Ama hiç değilse namazı kılmamıza engel olmamalıdır.
Tam ezan okunduğu esnada iki müşteri içeri girer ve bizi uzun süre uğraştırır. Sanki şeytan kulağına fısıldamış da onu iş yerimize göndermiş. Elbet namazın hiç bir bahanesi yoktur ve her ne surette olursa olsun kılınmalıdır. Ama asıl olan bunu zamanında ve cemaatle kıla bilmektir. Bahçesi uğraştığından dolayı sadece bir vakit cemaat namazını kaçıran bir sahabe bahçesini satıyor. İşte bu Allah`ı zikretmeye karşı gösterilen hassasiyettir.
“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah`ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah`ın zikriyle mutmain olur.” (Rad süresi 28)