Tarih sayfalarına baktığımızda toplumu ayakta tutan dinamiklerin muhafazası için büyük mücadeleler verilmiştir. İçtimai hayatın sağlıklı bir şekilde yürümesi için toplumun vazgeçilmez dinamikleri olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde toplumsal hayat için ilahi öğretilere baktığımızda da içtimai hayat için bazı değerlerinin kesin çizgilerle belirlenmiş olduğunu görüyoruz. Bunlar içtimai hayatın bir düzen içerisinde yürümesi için kaçınılmaz ihtiyaçlardır. Geçmiş medeniyetlerin kanunları ve güncel olan yasalara baktığımızda ana hedef olarak seçilen beş temel esas belirlenmiştir. Bunlar Can, Mal, Din, Akıl ve Nesil emniyetidir. Bu beş değer başlı başına araştırma konuları olmuştur. Hatta Arapça diliyle “Zarureti Xemse” (Zaruri olan beş şey) olarak bilinen değerler ilim konusu olarak okullarda ders olarak işlenmektedir. Üniversitelerde birçok tez hazırlama konusuna ayinedarlık etmiştir. Bununla geçmiş medeniyetlerde yaşanılan uygulamaları ve günümüzdeki yansımaları hep karşılaştırılmıştır.
Aslında söz konusu değerlere hem tarihsel açıdan hem de güncel olarak baktığımızda şöyle bir tespitle karşılanıyor: Bunların korunması insanların fıtrat değerlerine göre tanzim edilmediğinde yetersiz kalıyor ve içtimai hayat için kısmi fayda veriyor. Ancak bu değerler ilahi öğretilere göre muhafaza edildiğinde topluma daha çok fayda verebiliyor. Bugün fıtratın bozulması ve insanların özünden uzaklaşmasının temel noktası, toplumda korunması gereken beş temel esasın fıtrata göre, yani ilahi değerlere göre muhafaza edilmemesidir.
Toplumu ayakta tutan ikinci unsur ise, “yönetme” değerleridir. Yani insanları yönetme değerlerinin muhafaza edilmesidir. Yönetme ve idare etme konusunda ilahi değerler kaybolduğunda insanların arzularına göre idare şekli çıkıyor ki bu da toplumsal dengesizliği ortaya çıkarıyor. Yani adalet mefhumu kayboluyor ve haksızlıklar baş gösteriyor. Bu değerler daha çok idare makamında olan kişilerin tutumlarıyla şekilleniyor. İnsanları yönetmeye talip olan kişilerin yönetim anlayışı ve uygulama şekilleri belirleyici oluyor. Bunu daha da güncellersek; örneğin önümüzde yerel seçimler vardır. Yani belediye seçimleri var. Buna talip olanlar, insanları ve işleyişi idare etmeye taliptir. Bunu biraz daha özele alırsak; belediyeyi idare edecek kişiler hangi değerlerle bu makama talip olduklarıdır. Belediyelere talip olanlar, gerçekten halka hizmet için mi o makama taliptir yoksa zenginlik kapısı olarak gördüğü için mi? Belediyelere talip olanlar, halkı rahatlatmak için mi, yoksa rant için mi oraya taliptir. Belediyelere talip olanlar, halka hizmet getirmek için mi, yoksa onlara tepeden bakmak için mi taliptir…
Yönetme kollarının sadece bir bölümü olan belediyelerdeki bu kıyasları yaparak toplumumuzdaki yönetim değerlerini anlayabiliriz. Burada kimsenin vicdanını sorgulama peşinde değiliz. Ancak toplumu ayakta tutan değerlerin ne kadar dejenere olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu değerleri yeniden ihya etmek hepimizin görevidir. Bunun tellallığını yapacak ve öncülük edecek bir oluşuma tüm halkımız muhtaçtır. İlahi değerleri önceleyen ve hakkaniyet noktasında idare makamına talip olanları başa getirmemiz, hepimizin selameti ve hepimizin görevidir.