Elektrik sorunu denilince, Doğu ve Güneydoğu illeri akla gelir. Yıllardır bir kangren haline gelmiş ve bir türlü çözülmeyen bir sorun. Kışın elektik kesintilerinden şikâyet eden halkın, yaz aylarında da bilerek kesilen elektrikler nedeniyle ekinlerini sulayamamaları tam bir mağduriyet furyasıdır. Belki bölgesel bir mesele olarak görülebilir ama yıllardır aşılmayan ciddi bir sorun olarak ortada duruyor. Bölgenin geçim kaynağı olan ekinlerin suya ihtiyaç duyduğu bir dönemde su kuyularının elektriğinin kesilmesi bölgede gündemin ana konusudur. Özellikle bulunduğum Mardin'deki ilçelerde halk isyanın eşiğindedir. Çünkü mısırın ekildiği bu zamanda, mahsulün gübrelendiği ve suya ihtiyacının olduğu bir dönemde elektrik kesintisine gidilmesi ciddi endişeleri doğurmuştur. Milli servet konumunda olan ekinlerin, Dicle EDAŞ'ın ticaret mantığına kurban edilmesi ve çiftçiyi ciddi manada mağdur etmesi başlı başına bir sorun olarak ortada duruyor.
Geçen yıllarda da olduğu gibi bu yıl da mahsullerin suya ihtiyaç duyduğu bir dönemde DEDAŞ tarafından köylerdeki elektriklerin her gün 8-9 saat kesilmesi halkı isyan noktasına getirmiştir. DEDAŞ’ın gösterdiği bahane ise “bazı abonelerin borçlu olma” gerekçeleridir. Oysa gittiğimiz köylerde ve birebir yaptığımız görüşmelerde bu rakamın %20 oranında olduğunu gördük. DEDAŞ bu borçluları bahane ederek bütün köylerde uzun süreli elektrik kesintisine gitmiştir. Hatta bu uygulamadan dolayı tarla mahsulleriyle birlikte elektriğe bağlı ev kuyuları da çalışmadığı için içilecek sularını bile şehir merkezlerinden su tankerleriyle temin etmek zorunda kalmışlar.
Bugünlerde elektrik kesintilerinin daha çok konuşulmasının sebebi, çiftçi mahsulünün kuruma aşamasında olmasındandır. Başta köyler olmak üzere bütün evlerde, iş yerlerinde, hatta sokaklarda elektrik sıkıntısı konuşuluyor. Bir tarafta keyfi uygulamalarla kesilen cezalar, diğer tarafta kendi emeklerinin heba olacağını söyleyen çiftçiler isyan noktasına gelmiş bulunuyor. Geçen senelerde mahsulün suya ihtiyaç duyduğu zamanlarda bu uygulamalardan dolayı halk, araçların yoğun olduğu caddeleri trafiğe kapatarak tepki göstermişti.
DEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle bu sıkıntılar başladı. Meseleye ticari bakıyorlar ve “ne kadar kar ederim” düşüncesiyle meseleye yaklaşıyorlar. Yılların getirmiş olduğu “bölgede kaçak elektrik kullanılıyor” zırhının arkasına saklanan DEDAŞ, mülki amirleri de kendi yanlarına çekerek ikna etmişler. Mülki amirlerle arayı iyi tutup halkı elektrik üzerinden soyuyorlar. Hatta son aylarda bulunduğum Kızıltepe’nin bazı köylerinde jandarma eşliğinde trafolar sökülmektedir.
Bunun yanında destek amaçlı çiftçilere gelen para dâhi DEDAŞ tarafından elektrik borcu yerine alınmaktadır. Fakat el konulan bu paralar da çiftçilerin borcuna yetmiyor. Bunun üzerine de ya icra yoluyla ya da borçlu-borçsuz herkesin elektriğini keserek ve mahsulünü susuz bırakma yöntemiyle tahsil etmeye çalışıyorlar. Çünkü her kuyuya yüz binlerce TL ceza kesmekteler. Eğer bir standart getirilmese çiftçiler ancak tarlalarını satarak ya da her yıl bütün mahsullerinin parasını DEDAŞ’a vererek kapatabilirler.
Sonuç olarak; bölgeyle ilgili “kaçak elektrik var” üzerinden bir şeyler devşiriliyor. Bu algı üzerinden DEDAŞ bir sessiz soygun gerçekleştirmektedir. Kimi yetkililer, bu algının etkisinde kalarak kendilerine sunulan “elektrik sorunu” raporlarına bakma tenezzülünde bile bulunmuyorlar. Bu algıya kurban giden bölge halkı, sesini hiç kimseye duyuramıyor.