Eskiden altın ve gümüşün saflığını ve kalitesini belirleyen taşa mihenk taşı denilirdi. Kalitenin ölçütüydü. Aslında her şeyin kalitesini belirleyen bir ölçüt vardır. Tıpkı altın ve gümüşün saflığını belirleyen mihenk taşı gibi. Toplumun kalitesini belirleyen mihenk taşı da ailedir. Ailenin düzgünlüğü, toplumun şahsi manevisini resmeder. Hatta toplumlar, daima faziletli ailelerle terfi etmişlerdir. Bir toplumda aile çökmüşse toplumun geleceğinden söz edilemez. Bunun içindir ki ilk insan ve ilk peygamber aile hayatıyla başlıyor. İnsanlık, kör materyalistlerin iddia ettiği gibi yarı vahşi bir topluluktan değil, mukaddes bir aileden neşet etmiştir.
Toplumumuz olarak son zamanlarda mihenk taşı olan aileye ciddi saldırılar vardır. Ve gün geçtikçe bu saldırılar artmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte toplumu köklerinden koparma çalışmaları hedeflenmiştir. Hatta bu konuda İsmet İnönü’nün itirafı vardır. 1968’de yayınlanan “Hatıralar” kitabında, harf devrimiyle ilgili; “Amacımız okuma yazmayı yaygınlaştırmak değildi. Asıl amacımız yeni nesle geçmişin kapılarını kapatmaktır” diyordu. Burada İsmet İnönü, Müslüman toplumu kendi köklerinden koparma ve bu yolu onlara kapatma niyetiyle harf devrimini yaptıklarını itiraf ediyor.
Müslüman toplumun kendi köklerinden uzaklaşması ve toplumu ayakta tutan ailenin zarar görmesi büyük projelerin neticesidir. Batı hayranlığını bize empoze ederek onların köhnemiş yaşam tarzlarını cilalayarak bize farklı enstrümanlarla sundular. Bu enstrümanlardan biri olan Televizyonun ilk yıllarından günümüze kadar “Batı hayranlığını” filmler ve dizilerle belleklerimize kazımaya çalıştılar. Bütün bunlar tesadüf değil, hesaplanmış bir projenin neticesidir. Avrupalıların yaşam tarzıyla ilgili Avrupa’dan gelmiş değerli bir dostumun şu ifadesi dikkatimi çekmişti: “Avrupa hayatı, üstü çiçeklerle süslenmiş lağım gibidir. Dışardan çiçek gibi görünür ama içine daldığında fosseptik çukurudur” diyordu.
Evet, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte tüm oklar manevi köklerimize olmuştur. Yani kişiyi, aileyi, daha sonra da toplumu İslam’ın köklerinden koparmak istemişler. Zaten ailenin sağlam temeli de manevi değerler vasıtasıyladır. Bizler ailemizi besleyen manevi değerlerimizle köklerimizi iyi sulamalıyız. İman suyuyla ailemize hayat vermeliyiz. Unutmayalım ki ailemiz hayat buldukça toplum da hayat bulacaktır. Ailemiz bozuldukça toplum da bozulacaktır.
Toplumumuzda aileyi kurtarmak için üç temel hatadan kurtulmalıyız:
Birincisi; Yıllardır özendirilen Avrupa yaşam tarzının özendirilmesine gem vurmalıyız. Onların köhnemiş hayat tarzının empoze edilmesinden kurtulmalıyız.
İkincisi; Aileyi çökerten dizilerin sunduğu hayat tarzını medyamızdan temizlemeliyiz. Bunun için hem RTÜK, hem de hükümet ciddi manada bir denetim mekanizması oluşturmalıdır.
Üçüncüsü; Eğitim müfredatımızın temelinde, köklerimizi besleyen Allah’a iman ve ahiret inancı iyice işletilmelidir. Bununla da topluma yıllardır özümsetilen köhnemiş fikirlerden kurtulmalıdır.
Sonuç olarak; toplumun mihenk taşı olan sağlam bir aile, gelecek nesillere sağlam bir toplumu kazandıracak bir mektep vazifesi icra eder. Bu vesileyle toplum, temiz, iffetli ve nezih bir hal alır. Bununla da “NESİL” emniyet altına alınmış olur.