Abdullah Aslan

Kültürümüz, `Şura`ya ehil` olanlara emanet olsun!

08.03.2017 07:32:00 / Abdullah Aslan

Kültür aslında bir yaşam şekli; toplum olarak yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Ülkelerin yaşamla ilgili kendi kültürlerini yaşatma gibi bir projeleri, daha doğrusu bir dertleri her zaman vardır.

Hiç bir ülke kendi kültürünün erozyona uğramasını istemez. Kültürleşme(kültürel etkileşim) seni aslından koparmayacak şekildeyse, olabilir. Bunu doğal karşılamak mümkün. Yani seni asli mecrandan saptırmayacak şekilde diğer kültürlerden insanlarla bir arada yaşamanın sonucu olarak kimi davranış biçimlerini kazanman veya kazandırman zem edilmiş bir husus olmaz, olmamalıdır.

Araç kullanma, telefondan istifade etme, yolda yürüme, sokakta konuşma, komşu-akraba ağırlama veya onlarla karşılaşma konularında 'çağ' bahanesiyle kendi kültürümüzden bigâne kalmak, iyi bir kültürleşme değildir.

'Çağın gereklilikleri' kisvesiyle kendi ahlaki ilkelerimizden vazgeçerek bir kültürleşme bizi bize yabancılaştıracak ve kültürel şok yaşatacaktır.

Kültürleme(kendi kültürümüzü bir sonraki nesle aktarma) veya müspet kültürleşme(karşılıklı etkileşme) değil de, kültürel yozlaşma veya kültür emperyalizmi çok tehlikeli bir mecra olur.

Cuma günü başlamak suretiyle geçen hafta sonu Kültür Bakanlığı`nın İstanbul`da yaptığı bir kültür programı vardı; 3. Kültür Şurası Programı… 17 başlıkta kültür alanları belirtilmiş ve bu alanlarla ilgili komisyon raporları oluşturmak suretiyle, kültürümüzü yeniden gözden geçireceğimiz husus programlanmıştı.

Üç yılda bir yapılması gereken Kültür Şurası'nın üzerinden 28 yıl geçmişti. İlk Şura 1982'de ikincisi de 1989'da yapılmıştı.

Gecikmiş de olsa bu şuranın icra edilmiş olması önemliydi. Sayın Cumhurbaşkanı ve Kültür Bakanı`nın belirttiğine göre buradan çıkacak rapor bundan sonraki kültür politikalarında etkili olacak ve hatta bizzat Cumhurbaşkanının ifadesiyle bunun takibini de kendileri yapacaklar.

Ancak burada asıl önemli olan, kültürümüzü tartışanların veya bunun raporunu tutanların ahlak ve medeniyet yüklü kültürümüze ne kadar müspet baktıkları veya kendi kültürlerini ne kadar benimsedikleri meselesidir. Bu konuda eleştirilerin olduğunu belirtmek lazım. Dileyelim ki, 'kültürel yozlaşmaya dur' diyecek kararlar yansısın raporlara.

Başta da ifade ettiğim gibi kültür bir yaşam biçimidir. Gelişecekse de maddi ve manevi kültür beraber gelişmeli. Maddi kültürel gelişkinliklerin içerisine kendi manevi kültürümüzü derç etmediğimiz takdirde, maddi kültür tuzağıyla kendi kültürümüzden uzaklaşmayla karşı karşıya kalacağımız muhakkaktır.

Sn. Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi, Televizyonlar ve internet üzerinden empoze edilen kültüre çok dikkat etmek lazım.

Televizyonlardan söz etmişken, Şura'yı düzenleyen muhafazakâr, milli ve manevi değerlere bağlı bulunduğu iddiasında olan partinin etkisinde-yetkisinde olan televizyon ve gazetelerden söz etmeden geçmek eksiklik olur.

Her şeyden önce kültürel dünyamızı derinden sarsan veya sarsacak yayınlar ve sergiler arz eden bu televizyon ve gazetelere ahlak ilkelerini hatırlatıp milli ve manevi değerlerimizin önemine vurgu yapmak gerekmez mi?

Kültür, oradaki oturumlarda konuşulduğu gibi sadece konuşulan dil değildir. Orada özellikle dilin üzerinde durulması büyük bir eksiklikti. Kültür denilince sadece 'atıyorum' türünden lügate duhul eden dil tahrifatları akla gelmemeli. Bir şahsın isminin önüne konulan saygı ifadelerinin yok olması tabii ki bir kültür erozyonu, ancak mesele sadece bununla sınırlı değildir.

Bizim dejenere olmamış yaşam kültürümüzün hangi evresinde çıplaklık kültürü vardır? Hangi kültür külliyatımızda, dizüstü çıplakların model olabileceği algısını yerleştirecek organizasyonlara geçit verilmiştir?

Bazı şeylerin kültürel yozlaşmayla normalleşmesi, bizi onları afişe etmekten alıkoymamalı. Kültürel adımlar atanların da bu konuda cesur olmaları gerekmektedir.

Oynanan film ve tiyatrolarda, sergilenen afiş ve müzelerde ahlak ve maneviyatımıza aykırı hiç bir enstrünman ve görsele yer verilmemesi gerektiğinin altı çizilmeli ve bu yönlü oyun ve sergiler kesinlikle himaye ve destek görmemelidir. Yıllarca Şaban'a inek diyenler artık kabul görmemeli.

Karmayı, aldatmayı, her tür gayri meşru cinsellik, intihar, vs. kötülükleri bizim yaşam biçimizmiş gibi algılatmaya çalışan hinlikler artık revaç bulmamalı.

Bu kötülüklere hizmet edenler kültürel çalışmaların başında olmamalı, onların vereceği, hastalıktan başka bir şey olamaz.

Bu, Kültür Şurası ya… O zaman işe buradan başlayabiliriz: Bundan böyle kültürümüz, gerçekten ‘Şura'ya ehil' olanlara emanet olsun!

Selam ve dua ile...

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar