Malumunuz birkaç gün önce İstanbul Ataşehir’de bir özel hastanede sağlık çalışanlarının yatağa bağlı bir yaşlı kadına yönelik alaycı ve onur kırıcı muamelelerinin görüntüleri ortaya çıkmıştı.
Haberlere göre görüntüler bu yılın ocak ayında çekilmiş. Bu arada birilerinin görüntüleri hastaneye karşı şantaj amaçlı kullanmak istediği ve bu konuda hastaneyle pazarlık yaptıkları, ancak istediklerini elde edemeyince de görüntüleri servis ettikleri iddiaları var.
Hastane çalışanlarından insanlıktan yoksun birinin yatağa bağlı yaşlı bir kadının yüzüne para vurarak alaycı bir edayla, ‘Bu paraları sana niye veriyorum, biliyor musun? Çünkü senin sağ böbreğini alacağım’ diyerek hastayı korkuttuğu görülürken, diğerinin de hakaretler ettiği duyuluyor.
Görüntüler insanlık adına gerçekten üzüntü verici. Bunu yapanların yetiştikleri ortamı tahmin etmek zor değil. Saygı, sevgi, ahlak ve erdem yoksunu çürümüşler bunlar!
Böyle bir neslin peyda olmasında -görevlerini yapanları istisna tutarak söylüyorum- hepimizin payı var. Bu ayıp hepimizin, herkesin!
Bu olay, hastanelerdeki yoğun bakım ünitelerindeki uygulamayı da tartışma konusu ediyor aslında. Yoğun bakıma atılan hastaların yakınlarıyla irtibatı kesildiği için artık oradaki görevlilerin insaf, vicdanına kalmış durumdalar.
Vicdan ehli doktor ve sağlık çalışanlarını tenzih ediyorum, fakat oradaki muameleden genelde şikâyet ediliyor. Kimi doktorların hasta yakınlarına bilgi verme konusunda dahi çok duyarlı davranmadıkları şikayetleri de ayrıca hep yapılıyor.
Başları ucunda okunacak bir Yasin-i Şerif’ten mahrum son nefeslerini veren hastaların, yoğun bakım izolasyonuyla ayrıca şüphe, tartışma ve suçlamalara konu oldukları/edildikleri, günümüz dünyasının ayrı bir handikapı olsa gerek. Şu teknolojik çağda yakınların, hastalarını gözlemleyebilecekleri farklı yollar bulunmalıdır.
Sağlık Bakanlığı ve adli makamlar İstanbul Ataşehir’de yaşanan rezalet ile ilgili gerekli cezai müeyyideleri uygulamak için devredeler, ancak bu gibi vakıalar her zaman bizim manevi eksikliklerimizi ve ihtiyaç duyduğumuz insani eğitim ve ruhi olgunlaşma konusundaki noksanlıklarımızı da hatırlatıyor.
“Eğer beli bükülmüş yaşlılar, takva sahibi gençler, süt emen çocuklar, yayılan hayvanlar olmasaydı, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti” buyruğunu ölçü edinerek erdem insanlık medeniyetini inşa etmek suretiyle dünya aleme örneklik teşkil eden bir geçmişin devamı bu tayfa hangi ara türedi. Zilleti, çürümüşlüğü, bitişi ve ennihayet belayı çabuklaştıracak huylar edinen bu zihniyet hangi ara peyda oldu?
Oysa ki beli bükülmüş hayat öğretmenleri yaşlılarımıza ve onlara saygıda kusur etmeyecek takvalı gençlerimize ihtiyaç vardır.
Her zaman söylüyoruz; milletlerin ilerlemesi veya yozlaşması salt teknik eğitimin alınıp alınmamasıyla alakalı değildir. Erdemli bir toplumun inşası için bütün bu teknik eğitimin/bilginin yanında ahlaki değerler eğitimini tesis etmek ve bireylerin bunu içselleştirmesini sağlamak için uğraş vermek gerekir.
Genel itibariyle bir millet nasılsa; yöneticisi de çalışanı da sağlıkçısı da öğretmeni de hulasa görev yüklenenlerinin geneli de öyle olacaktır. Çünkü bütün bunlar bu toplumun, bu milletin içinden çıkmış insanlar, bireyler, görevliler, yöneticilerdir.
‘Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz’ çünkü idare edenler sizin içinizden çıkanlar! Nasılsanız, öyle tedavi edilirsiniz, çünkü tedavi edenler sizin içinizden çıkanlar. Nasılsanız, öyle eğitilirsiniz, çünkü eğitenler sizin içinizden çıkanlar.
Etik ve ahlaki değerler çıtasını yükselttikçe bize dönüşü, huzurumuza etkisi o derece müspet olacaktır. Öyle ya, çalan çırpan bir toplumun içinden görev üstlenenlerinin kaçı dürüst davranacaktır ki?! Ahlaki değerleri aşmayı çağdaşlık diye telakki eden bir toplumun içerisinden kaç tane dürüst ve adil yönetici çıkar?!
Çalışanlar veya yönetenler milli ruhun birer yansımasıdır, çünkü onlar bu halkın içinden doğmuştur.
O zaman bizim bütün eğitim yöntemlerinin/alanlarının yanında şu değerler eğitimine özel yer ayırmamız olmazsa olmazdır. Allah aşkına, dünyanın en iyi doktoru olsun, hastasına iyi davranacak etiği taşımıyorsa ne fayda!
Burada meslek gruplarından söz ederken elbette ki amacımız bir genelleme yaparak herkesi mahkûm etmek değildir; bizim sözümüz ahlaki yoksunluk, ruhi yoksulluk yaşayanlaradır.
Sözün sonunda Rus Yazar Grigory Petrov’un dediği gibi diyorum: ‘Sizi topluca çürümekten, düşünsel bir uyanışa çağırıyorum!’
Not: Sekiz yıl önce Kurban Bayramı’nda Kurban eti dağıtırken en vahşi yöntemlerle şehit edilen Yasin Börü, Hasan Gökgüz, Hüseyin Dakak ve Riyad Güneş’i şehadetlerinin sene-i devriyesi vesilesiyle tekrar rahmetle anıyorum. Tarihin kara sayfalarına kazılan 6-8 Ekim (2014) olayları, birilerini de hep lanetle hatırlatacaktır.
Kalın selamette.