İslam ümmetinin olmazsa olmazı camiler. İbadi, siyasi ve sosyal çalışmaların, halkın sorunlarının çözüm yerleri, ruhların huzur bulduğu mekanlar mescitlerimiz, camilerimiz…
Peygamber Efendimizin Medine’ye gelirken İslam toplumunu oluşturma adına attığı ilk adımı mescidin temellerini yükseltmek olmuştu. Kendisi bizzat o mescidin inşasında çalışmıştı.
Aynı karyedeki, aynı mahalledeki müminlerin bir araya gelerek günde beş sefer Rabblerine yöneldikleri yerin adıdır, mescit.
Aynı şehirdeki, aynı medinedeki müminlerin haftada bir defa bir araya gelerek Rabblerine yöneldikleri mekânın adıdır, mescit.
Yılda bir, imkanları olan dünya müminlerinin bir araya gelerek Rabblerine lebbeyk dedikleri yerin adıdır, mescit.
Rabbimizin, ibadet ederken yönelmemizi emir buyurduğu yerdir, mescit.
Peygamber Efendimizin aleyhisselatu vesselamın, ‘oraya gidemezseniz de yardımlarınızı gönderin’ diye işaret buyurduğu menzilin adıdır mescit.
Memleketlerimizin onunla anıldığı, İslam diyarının ondan yükselen sesle hayat bulduğu yerlerdir, mescitlerimiz.
Mescitlerimiz değerlerimizdir, göz bebeklerimizdir. Onları imar edecek, koruyup kollayacak olanlar da biz müminler olmalıyız.
‘Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve sadece Allah’tan korkan kimseler gerçek mânada îmâr edebilir…’
Allah’ın mescitlerinde ibadet ve zikir edilmesinden men eden ve oraların harap olması için uğraşanlardan daha zalim kim vardır?
Demek ki mescitlerimizi imar edecek olanlar müminler; harap olması için uğraş verenler de zalimlerdir.
Zalimlerin en çok korktuğu yerler mescitler ve mescitlerde olgunlaşan adil şahitlerdir. Müminlerin gerçek manada mescitlere yöneldiği her dönemde, oralara yönelik müdahaleler baş göstermiştir.
Bu müdahaleler; bazen sahte versiyonlar üzerinden dırar ile karşılık bulabilen alternatif yerler oluşturmak suretiyle kendini göstermiş, bazen insanların oralarda Allah’ı anmalarının yasaklanması şeklinde ortaya çıkmış, bazen de tamamen oraların dönüştürülmesi veya ortadan kaldırılması şeklinde ibraz olmuştur.
Sokaktaki hezeyanlarını mescitlerimizin huzur dolu atmosferine taşıyarak oradaki hatiplere veya imamlara ayar vermeye çalışanlar mescidin ruhuna aykırı hareket ederek hadlerini aşmışlardır.
Kendi saçmalıklarını mescitlerimize taşıyarak müminlerin ibadet huzurunu kaçırmaya çalışanlar, binamaz şovmenlerdir.
Camide kimin/kimler için hangi hayır duasında bulunulacağı, kimin/kimler için de hangi beddualar edileceği hususu oradaki hatibin/görevlinin görev ve sorumluluğundadır. Öyle her zırvalayanın höyküreceği yer değildir.
Ayrıca sokak/caddedeki iffetsizliklerini camilerimize, mescitlerimize taşıyanlar, sınırlarını aşan iffet-haya kaçkınlarıdır.
Özellikle merkezi camilerimizin -zahiren alınan bütün önlemlere rağmen- adeta bilinçli bir şekilde üryanların akını altında olduğu dikkatlerden kaçmıyor.
Parklar ve bahçelerdeki sergilenen rezalet yetmezmiş gibi bugün bütün merkezi camilerimizin ibadet edenlerin huşu ve tazarru halini bozacak şekilde bir görüntüyle karşı karşıya kalması bizi bir kez daha düşündürtmelidir.
Sonuç olarak demem o ki; camilerimizi, mescitlerimizi imar için uğraşalım; zalimlerin, zırvaların, kaçkınların oraları harap etmelerine müsaade etmeyelim.
O mukaddes mekanların ruhuna halel getirecek davranışlarda bulunanlara karşı imar ve inşa ruhuyla dur diyelim.
Mescitlerimizi asli fonksiyonundan uzaklaştıracak girişimlere karşı teyakkuzda olalım. Çünkü oralar, bu ümmetin olmazsa olmazlarıdır.
Selamette kalın inşallah!