Küresel emperyalist sistemin İslam ülkelerine yönelik düşmanca tavırları hiç bitmez. İçten ve dıştan çökertmek ve yıkmak için var güçleri ile çalışırlar. Ya tam boyun eğdirirler ya da boğmak için ellerinden geleni yaparlar.
Onların amaçları bütün dünyayı köleleştirmek ve kendi boyundurukları altına sokmaktır. Onlara tamı tamına tabi olmadıkça da razı olacakları yoktur.
Bugün Türkiye bir NATO ülkesi… NATO’nun savaşa girdikleriyle savaşa girmek, barıştıklarıyla barışmak zorundadır.
Bu denli bir bağlılık söz konusu olduğu halde o paktın dışındaki Rusya ile yapılan bir S-400 anlaşması ‘kıyamet alameti’ sayılabiliyor. Türkiye önceden parasını verdiği F-35’ler listesinden çıkarılabiliyor. ‘İrademiz dışında adım atamazsınız’ diyorlar. Alırken de satarken de ‘bizden soracaksınız’ diyorlar.
Türkiye’nin israil işgal rejimi ile ticareti tüm hızıyla devam ederken Filistin’e yönelik en ufak bir destek kendi MOSSAD ajanlarının içimizde cirit atmasına sebebiyet verebiliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2020 yılında Türkiye ile israil işgal rejimi arasındaki ticaret hacmi 6.2 milyar dolara ulaşarak rekor kırdı. İki ülke arasında bir yandan ticaret hacmi, bir yandan da karşılıklı doğrudan yatırımlar artıyor. Öteden beri siyonist rejim ile ticari anlaşmalar devam ederken sivil toplum kuruluşlarının Filistin’e yönelik bir insani yardım gemisi katliamla karşılaşabiliyor.
Halk Bank yetkililerine yönelik ABD’nin hoyratça tavırları ortada iken ve hala dava ile ilgili süreç bitmemişken 10 ülkenin büyükelçisinin Türkiye’ye yönelik içişlerine müdahale sayılabilecek tehditkar yaklaşımları hangi düzeyde bir boyunduruğu dayattıklarının açık göstergesi olsa gerek.
Biliyorsunuz Halk Bank Genel Müdür Yardımcısı ABD’nin İran’a yönelik başlattığı ambargoyu deldikleri gerekçesiyle ABD’de 28 ay cezaevinde tutuklu kaldı. Yetkili daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Genel Müdür Yardımcısı serbest bırakılmasına bırakıldı da şimdi de Halk Bank’ın 20 milyar TL cezaya çarptırılabileceği ifade ediliyor. İddiaya göre, 2017-2019 yılları arasında Türkiye hükümeti ABD'deki lobicilik faaliyetleri için ayrıca 5 milyon dolardan fazla para harcadı.
Bu mu müttefiklik, bu mu stratejik ortaklık! Hayır, bu tamamen hoyratlık ve açık seçik düşmanlıktır! Bu, karşıdakinin bağımsız devlet statüsüne saygısızlık ve saldırganlıktır! Bu tamamen Türkiye’yi kendi boyunduruğu altına alma hamlesidir!
Uluslararası insan hakları ve kişinin hürriyet hakkını hiçe sayan ABD, ülkenin egemenlik hakkını tanımayarak Pakistan’dan CIA ajanları eliyle Afiye Sıddıki gibi bir bilim insanını kaçırarak en alçakça işkencelere tabi tutabiliyor ve tüm ısrarlı girişimlere rağmen serbest bırakmıyor!
Bugün ABD ordusu halen 172 ülkede çeşitli ölçeklerde 800'e yakın askeri üs ve Amerika ana kıtası dışında 320 binden fazla asker bulundurarak adeta jandarmalık yapıyor ve özellikle İslam ülkelerini kendi boyunduruğu altına almanın hesabını veya çalışmalarını yürütüyor. Dünyanın başına musallat ettikleri ajanları ve hafiyeleri ayrı tabi.
Son bir iki yıldır özellikle Türkiye’nin faiz indirimi ile ilgili çalışmaları küresel sistemin kur saldırısıyla karşılanıyor. Günlerce Merkez Bankası’nın geçtiğimiz perşembe günü yapacağı faiz kararı konuşuldu ve ‘sakın ha faizi indirmeyin’ göndermeleri yapıldı. İki puan indirim olunca da döviz fırladı, piyasalar allak bullak oldu.
Kılıçdaroğlu’nun memurlarla ilgili tarih vererek parmak sallaması yanında 28 Şubat süreci aktörlerinden TÜSİAD’ın yıllar sonra yeniden piyasaya çıkarak yaptığı ‘laiklik’ vurgusu, kesinlikle genel resme tekrardan odaklanmamız gerektiğini icap ettiriyor.
Hedef tamamen teslim almaktır. Buna zemin hazırlayanların gaflet içerisinde olmaları elbette ki kabul edilemez, edilmemelidir. Tüm bunlara zemin hazırlayan ferasetsiz idarecilerin değerlendirmesini de siz değerli okurlara bırakıyorum.
Selam ve dua ile.