Kitlesel bir aklama ritüteli: Sinema

Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) için analiz kaleme alan Yusuf Yetiş, sinemanın, çeşitli psikolojik yöntemlerle direkt olmasa da sübliminal bir biçimde zihinlere ve düşüncelere sinyaller vererek bunu örneklerle açıkladı.

Ekleme: 10.09.2023 11:55:04 / Güncelleme: 10.09.2023 11:56:49 / Güncel
Destek için 

Yusuf Yetiş, SDAM için "Kitlesel Bir Aklama Ritüeli: Sinema" başlıklı bir analiz kaleme aldı.

Yetiş, 19. yüzyılın sonunda icat edilen sinemanın, 20. yüzyılın başlarında icat edilen televizyonun her ne kadar liyakat sahibi ustalar iş başındayken sanatın ruhunu ve arı estetiğini ortaya koyma çabasıyla ortaya çıkmış olsa da modern sistemler ve ideolojiler içerisinde diğer birçok şey gibi propaganda enstrümanı olarak kullanılmaya başlandığını belirtti.

Son yüzyılda kitlelere ulaşan her şeyin ideologların, para babalarının, çeşitli lobilerin ve emperyalist devletlerin süfli ve bayağı ideolojilerinin toplumca özümsenmesi gayesiyle propagandist bir hale büründürüldüğünü ifade eden Yetiş, "Bir süre sonra bireyler kitleler halinde oturduğu yerden zihinsel manipülasyonlara maruz kalır ve kısmen fikirsel sömürüye hazır hale getirilir. Sinema, çeşitli psikolojik yöntemlerle direkt olmasa da subliminal bir biçimde zihinlere ve düşüncelere sinyaller verir. Çıkış amacı ‘olanı sanatın ruhuyla göstermek’ fikri üzere kurulmuş olsa bile, ‘Yapımcısının çıkarı için olması gerekeni’ en sinsi metotlarla beyaz perdeye aktarır. Eril kahramanlık serüvenlerini, romantizm arayışını, kadın melodramını, kurtarıcı şiddet öykülerini, ırkçılığa ve suça ilişkin klişe izletimleri, empoze edilmesi hedeflenen ideolojiye yapılan güzellemeleri vb. konuları; toplumsal değer ve kurumlarla bağlantılı hale getirerek bunları değişmez bir dünyanın pek doğal ve apaçık göstergeleri olarak algılanmasını sağlayıp halkın teveccühüyle bambaşka bir sempatiyle yeniden konumlandırır." dedi.

Analizinde Rambo, Oppenheimer ve Barbie filmlerinden yola çıkarak toplumsal algı çalışmalarına dikkat çeken Yetiş, "Hasılı kelam, Sinematografik ilüzyonla ve Oppenheimer otobiyografisi üzerinden yapılan trajediyle dünyanın en büyük faciasının arka planında yaşanan dram unutturulurken öte yandan gişe rekortmeni Barbie filmiyle de feminen dokunuşlarla erkek egemen dünyanın sorunsallığını çözme paravanıyla kapitalizm ve tüketim çılgınlığı harlanıyor. Sonuç olarak Rambo’da, Oppenheimer’da Barbie’de problemleri ve hakikati anlatmaktan ziyade beyaz perdenin gücüyle günah çıkarma ayinleri ve ideolojik çıkarlara hizmet gücü seyirciyle buluşturulur." değerlendirmesinde bulundu. (İLKHA)

Analizin tamamını okumak için tıklayınız