Yalanı anlamanın yolunun zıddı olan "Sıdk"a bakılması gerektiğini söyleyen İlahiyatçı Abdullah Asilsoy, Allah'ın bir emri olan "Sadıklarla beraber olun" emrine uyulması gerektiğini söyledi.
Yalanın ne anlama geldiği konusunda değerlendirmelerde bulunan Asilsoy, "Yalan Arapça'da kizp ve zıddı sadıktır. Dolayısıyla bizim dinimizde önemli bir kavramdır. İkisi beraber ele alındığında ne olduğu daha net anlaşılır. İslam'daki büyük günahlardandır yalan. Tabi farklı yönleri, farklı boyutları var. Yalan dediğimizde konuştuğu zaman kişinin yalan söylemesi, yalanı alışkanlık haline getirmesi, işte söz verip sözünde durmaması ki Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) nifak alameti olarak belirtir. Yani kişi konuştuğu zaman yalan söylemeyi adet haline getirmişse, söz verip sözünde durmuyor ise, kendisine emanet edilen herhangi bir şeyi muhafaza edemiyor ise, yani emanete ihanet ediyor ise, Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bu özellikleri kişideki nifak alameti olarak ifade etmiştir. Baktığınız zaman aslında bunun 3'ü de yalana çıkıyor temel itibariyle. Yani söz verip sözünde durmaması da bir başlangıçta yalana dayanıyor. Konuştuğu zaman yalan söylemesi zaten bizzat fiili olarak yalan. Emanete ihanet de öyle. Çünkü sana güveniyor, itimat ediyor. Sen de muhafaza edeceğine bir yerde söz veriyorsun ve dolayısıyla sözünde durmuyorsun. Bunlar da 3'ü de asıl itibariyle yalana dayanıyor. Ve Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir gün sahabe-i kiramdan bazıları 'Mümin şu günahı işleyebilir mi?' Diye sorduklarında Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) 'hepsine insandır, zaafı vardır. Saydıkları bütün o günahları işleyebilir, fakat yalan söyleyemez.' buyuruyor. Çok büyük bir musibettir. Bu alışkanlık hangi insanda varsa, hele hele Mümin'e asla yakışmaz bir durumdur." dedi.
"Sadıklar ile beraber olun"
Yalanın boyutunu daha net anlayabilmek için zıddı olan Sıdka bakılması gerektiğini ifade eden Asilsoy, "Bir müminin taşıması gereken çok önemli vasıflarından bir tanesi. Dediğimiz gibi sıdk. Birincisi özde doğruluk, ikincisi sözde doğruluk, üçüncüsü fiillerde doğruluk, yani amelde doğruluk, dördüncüsü de tavırda doğruluk. Eğer bir mümin burada kendisini sağlama alırsa, hayat prensibi olarak benimser ise hiçbir hususta yalana ve yalana uzanan yollara girmez ve kendisini de o afetten muhafaza eder. Özde doğruluk nedir? Kişinin bir kere niyetini doğruluğa çıkarması lazım. Zihin dünyasında herhangi bir İslam'a mugayir bir şey gelişmeyecek. Niyeti salih olacak, niyetinde samimi olacak. Böyle olduğu zaman ilk adımı atmış olur. O söze intikal eder. Sözde doğruluk, az önce ifade ettiğim gibi konuştuğu zaman doğruyu konuşmasıdır. Yalana kaçmamasıdır. Birincisi bu söz verdiği zaman sözünde durmasıdır ve dolayısıyla bunu yaptığı zaman ikinci bir adım atmak suretiyle kendisini yalandan ve o yola sevk eden sebeplerden uzaklaştırmış olur. Fiilde doğruluk nedir? Yapmış olduğu herhangi bir ticaret, yapmış olduğu meşgalesi ne ise onunla alakalı dürüst olmaya çalışması. Esnaf ise esnaf dürüst olacak, dürüst olmaya çalışacak, doğru olacak. Yüce Rabbimiz Tevbe Süresinde 119'uncu ayeti kerimede 'Ey iman edenler! Allah'tan sakının, Allah'tan korkun ve sadıklar ile beraber olun' buyurur. Yani Sıddıklarla beraber olun. Buradaki mana nedir? Hem siz doğru olun, yalan ve yalancılardan uzak durun, hem de o insanlarla o zümre ile beraber olun. Sadıklar ile beraber olun. Kişi bu sadıklardan uzaklaştığı zaman ister istemez diğerlerine kayar." ifadelerine yer verdi.
"Kur-an ve Sünnet ışığında bir hayatı anca böyle tesis edebiliriz"
Konuşmanın devamında Asilsoy, şu ifadelere yer verdi:
"Allah'ın Müminler için bir emridir. Ve hem kendisi doğru olacak doğruluğunu muhafaza edebilmek için de sadıklar ile beraber olacak. Bir diğer husus da tavırda doğruluktur. Niyetimiz halis olabilir, ortaya sözümüz güzel sözlü de olabiliriz. Fiillerimizde amellerimizde de sıkıntı olmayabilir. Fakat tavrımız da onların paralelinde değilse yapmış olduğumuz diğer güzelliklerin tamamını batırabiliriz. Çünkü durduğumuz yer çok önemli. Takıldığımız tavır çok önemli. Yani Nebevi bir tavır mıdır takındığımız tavır yoksa kendimize göre belirlediğimiz bir strateji, o çok önemlidir. Dolayısıyla bizler Müminler olarak doğru kalmak için, yalandan uzak ulaşabilmek için, uzaklaşmak için, o grubun içerisinde bulunmamak için, bu günahı işlememek için bulunduğumuz yeri, bulunduğumuz konumu çok iyi tespit etmemiz lazım. Kur'an ve Sünnet ışığında bir hayatı anca böyle tesis edebiliriz."
"Yalan Müslüman'a yakışmayan hususların başında gelir"
Kur-an ve Sünnet'te yalan konusunda bir çok uyarıların olduğunu söyleyen Asilsoy, "Bizim genel tavrımız dediğim gibi Kur-an ve sünnet ölçeğinde olmalı. Kişi bazen fert olarak bu işin içinden çıkmayabilir, mübtela olmuştur. Birçok hususta da böyledir. Onun için Yüce Rabbimiz 'Doğrularla beraber olun.' buyuruyor. Ebu Bekir Sıddık (Radiyallahu Anh) dediğimizde Ebu Bekir efendimizin o sıddık lakabını alması, o sıfatı almasının sebebi nedir? Peygamber efendimize (Sallallahu Aleyhi Vesellem) zaten başta ilk iman edenlerden biri de hiç kimsenin inanmayacağı, özellikle o İsra ve Miraç hadisesinde 'Eğer onu O söylüyorsa mutlaka doğrudur.' diye tasdik etmesi. Bu aynı zamanda fiilin yanında sözün yanında tavırda da doğruluğun bir yerde ispatıdır. Aynı şey bizim için de geçerli. Yani Kur-an'ın hükümlerine göre ayetlere, hadislere göre bizim tavrımız çok net olması lazım. Dolayısıyla biz bu ortamda kendimize bir yer edinir isek hem yalan sözden hem yalan fiillerden hem yalancı insanlardan, toplumdan kendimizi de etrafımızdakini de korumuş, muhafaza etmiş oluruz. Çünkü bu çok büyük bir beladır. Bir Müslüman'a yakışmayan hususların başında gelir. Cenab-ı Hak Ümmeti Muhammed'i bizleri hem yalan sözden hem yalancı olmaktan hem de Peygamber efendimizin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) belirttiği nifak alameti olan bu yalan ve çeşitlerinden muhafaza buyursun inşallah." şeklinde konuştu. (İLKHA)