Hüseyin Sağlam / Doğruhaber / Analiz
KÜRTLER kimden kaçıyor?
Rojava üzerinden ispatlanamayan bir katliam iddiasıyla olmadık ithamlar üretilerek “PKK/PYD’nin kazanımlarına” dönüştürülmeye çalışıldı. PKK’den yana görünen kimi “Beyaz Kürtler” ile PKK medyasının dinamizmini oluşturan Aydınlıkçı grubun hedef gözeterek yaptıkları kara propagandanın vardığı boyutlar, katliam iddialarını bile gölgede bıraktı.
İslami renk taşıyan tüm grup ve camialar “Kürt halkının baş düşmanları” ya da “Türkçü yeşil gladyonun” parçaları sayıldı.
Elbette ortada bir Rojava meselesi vardı ve PYD/YPG’nin önce Nusra ile sonrasında da bölgedeki tüm İslami kesimlerle baş gösteren bir çatışması vardı. Çatışmada haklı ve haksız tarafların belirlenmesine fırsat bile verilmeden katliam propagandaları eşliğinde İslami kesimlere yönelik başvurulan taarruz havası, iddia olunan katliamı gündemleştirmek yerine katliam iddialarını taarruzun zeminine indirgeme planlarının gölgesine sevk etti. Sanki Kürt halkı Müslüman değilmiş gibi lüzumsuz bir ifade olarak “Kürt-İslamcı çatışması” ortaya atıldı.
Kürt bölgesinde çatışmaların çıktığı doğruydu. Çatışmaların daha ziyade yerleşim bölgelerinde yaşandığı da zaten malumdu. Yerleşim bölgeleri içerisinde yaşanan çatışmalarda yöre halkının mutlaka mağdur olduğu da bir vakıaydı.
Ancak daha ciddi bir vakıa, Irak Kürdistanı’na açılan sınır kapısının kısa süreliğine açılmasıyla ortaya çıktı. Çatışmaların çok da yaşanmadığı Rojava’nın doğu kısmındaki halkın bir anda açılan kapıya yığılmaları farklı bir vakıayı da ifşa etmeye sebep oldu. Bir günde sınırı geçip Irak Kürdistanı’na sığınan insan sayısı 30 bini bulunca geçişler durduruldu. KDP yönetimi halkın yerlerini terk etmesinin Kürt halkının davasına zarar vereceğini gerekçe gösterdi. PYD’nin KDP’ye dönük suçlaması ise hayli enteresandı. PYD’ye göre Barzani yönetiminin ambargoları sonucunda çaresiz kalan halk yerlerini terk etti, Azadi ve El Parti de halka baskıya ortak olmuştu.
Oysa başta “İslamcıların saldırıları” bahane edilerek halkın katliamlardan korunmak amacıyla sınırı geçtiği propagandası yapılırken bunun daha sonra Barzani’nin ambargosuyla gerekçelendirilmesi iddiası, meselenin farklı bir boyutuna işaret ediyor.
Şayet Barzani yönetimi ceza amaçlı ambargo uyguluyorsa bu, Rojava halkından bir şekilde bazı şeylerin intikamını almak demektir. O zaman Barzani’nin cezalandırmasıyla karşılaşan halk, neden Barzani’nin yönetimindeki alana geçmek için yerini yurdunu terk ediyor? Dolayısıyla burada bir tezat olduğu gerçeği dikkatlerden kaçmıyor. KDP’ye yakın Azadi ve El Parti’nin halka baskı yaptığı iddiası ise “Her şeyi kontrol eden PYD/YPG’ye rağmen” nasıl mümkün olabiliyor?
Kaldı ki PYD yetkililerinin Kobani civarındaki “Kontrol noktalarının” kaldırılacağını belirterek halkın tekrar terk ettiği yerlere dönebileceğini söylemesi, aslında halka yönelik PYD/YPG baskısının da ipuçlarını ele veriyor.
Güney Kürdistan yönetimini Rojava’daki Azadi ve El Parti üzerinden vurmayı deneyen PYD’nin Kuzey Kürdistan’daki İslami kesimi Nusra gibi örgütlerin ispatlanamayan katliam iddialarıyla vurma taktiği, aslında ortak bir noktaya işaret ediyor. Örgütsel çıkarları ve örgütsel ideoloji romantizmini halkın topyekün çıkarına tercih edenlerin, haklılıklarını ispatlamak için zoraki düşman peydahlama yöntemine başvurarak baskıcı konumlarını meşruiyet zeminine dönüştürme çabaları olarak okuma yapmak en isabetli yöntem şeklinde öne çıkmaktadır.