Psikolojik Danışman Akdağ: "Çizgi filmler, çocuklara bal içinde zehir vermek gibidir"

Çizgi filmlerde masumiyet perdesinin altına gizlenen tehlikelere karşı ebeveynlere uyarılarda bulunan Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ bazı çizgi filmlerin çocuklara bal içinde zehir verilmesi gibi olduğunu söyledi.

Ekleme: 22.07.2023 16:35:04 / Güncelleme: 22.07.2023 16:38:04 / Röportaj / Adana Haberleri
Destek için 

Çocuklar, boş zamanlarının tadını çıkarmak için pek çok eğlenceli yola başvururlar ki bu eğlenceli yollardan biri de çizgi filmlerdir. Çizgi filmlerin olumlu ve olumsuz etkilerini çocuklarda gözlemlemek mümkündür çünkü çocuklar gördüklerini kendileriyle özdeşleştirerek, izlediklerini rol model alabilirler.

Çizgi filmlerde şiddet ve cinsiyet kalıplarına vurgu yapılması, olumsuz mesajlar veren içerikler çocuğun düşünce tarzını değiştirebilir ve becerilerini etkileyebilir. Bu da çocuğun eylemlerine yansır.

Çizgi filmlerin masumiyetinin altına gizlenen tehlikelere karşı ebeveynlere uyarılarda bulunan Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, İLKHA muhabirine önemli değerlendirmelerde bulundu.

Çocukların karakterleri gereği çizgi filmi sevdiklerini vurgulayan Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, "Bundan dolayı çizgi filmler bazen bal içinde zehrin verilmesi ya da tam tersi balın içinde aspirin verilmesine sebep olabiliyor. Bundan dolayı çizgi film başlı başına çok güzel bir araç olarak kullanılabilirken aynı zamanda çok kötü yanlış şeylere sevk edecek bir şey olarak da kullanılabilir." dedi.

"Çizgi filmler çocukların gelişimi için çok çok önemli bir yerdedir"

Çocukların yetişkinlerden daha farklı düşünce yapısına ve çizgi filmlerde kullanılan yöntemlerin çocuklar için çekici yönüne değinen Akdağ, "Bu farklılık 'bizden daha az ya da daha az kaliteli düşünüyorlar' anlamında değildir. Akıl yürütme şekilleri çok daha farklıdır bizlere göre. Bundan dolayı çizgi film onlara daha çok hitap eder. Renk, görüntü, görüntülerin hızlı akışı, şekil yapıları çocuklara çok daha fazla hitap eder. Bundan dolayı ki çizgi filmler çocukların gelişimi için çok çok önemli bir yerdedir. Bu nedenle çizgi filmleri doğru şekilde doğru biçimde evlatlarımıza buluşturacağız. Kontrolsüz bir şekilde bunu yaparsak, maalesef bal içinde zehir vermeye kalkışan yapılar ki şu an çok büyük bir oranda ve fazla sayıda var. Bunlar evlatlarımızı zehirleyerek çok sıkıntılı, sorunlu, problemli yerlere yönlendirebiliyorlar." diye konuştu.

"Çizgi film karakterleri başlı başına bir rol modeldir"

Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ

Çizgi filmlerde çocuklara sunulan karakterlerin çocuklar tarafından bir rol model olarak algılandığına dikkat çeken Akdağ, "Çizgi film karakterleri başlı başına bir rol modeldir. Ondan dolayı çocuklarımıza bir rol model sunarken o çizgi film karakterinin yapısına ve durumuna bakmamız lazım. Herhangi bir çizgi film karakterine denk geldiğimizde, bu karakter nasıl davranıyor, nasıl bir kahramanlık sergiliyor, problemleri nasıl çözüyor? Bunları görmemiz lazım. Herhangi bir problem çözmüyorsa, sürekli çocuklarımızı yanlış yönlendirecek tehlikeli hareketlerde, riskli davranışlarda bulunuyorsa bu karakter başlı başına çocuğumuza zehir vermeye yönelik oluşturulmuş bir karakter demektir. Bizim yapacağımız şey bellidir. Evlatlarımızla beraber oturacağız, onlarla beraber çizgi filmleri seyredeceğiz ve bu seyrin sonucunda çocuğumuz oradaki karakteri nasıl anlamış, nasıl yorumlamış, ne olarak algılamış bunu öğrenmemiz gerekiyor. Bu en önemli noktalardan bir tanesidir." şeklinde konuştu.

"Tarihimizde ve toplumumuzda çok önemli figürler var"

Toplumların sahip olduğu örnek kişiliklerin ve tarihe mal olmuş önemli şahısların çizgi film karakteri olarak çocuklara tanıtılmasının önemine vurgu yapan Akdağ, "Bizim tarihimizde ve toplumumuzda başlı başına çok önemli figürler var. Bu figürlerin çizgi filmlere aktarılması gerekiyor. Bunları karakter olarak karşımıza aldığımızda, çocuklarımız örnek alacağı önemli karakterlerle karşı karşıya kalmış oluyor. O zaman gönül rahatlığıyla evlatlarımıza çizgi film seyrettirebiliriz. Tabi bu da her durumda çizgi film, televizyon ve ekran sınırlı olmak şartıyla olması gerekiyor. Çünkü biz bu sınırı ortaya koymazsak, ekran dediğimiz olay çocuğun direk beyni ile alakalı olduğundan dolayı beyin ve zihin gelişimi olumsuz etkilenecektir. Çocuk asıl olarak gerçekte büyümelidir ve gerçek karakterlerle onları örnek alarak büyümelidir. Bu da gerçek hayatta yaşayarak olabilir." ifadelerini kullandı.

"Pasif, doğadan ve insanlardan kopuk hayat çocuklarımızın beyin ve zihinsel gelişimlerini engeller"

Çocukların zihinsel ve kişisel gelişiminde 0-14 yaş aralığına dikkat edilmesi gerektiğini söyleyen Akdağ, şunları kaydetti:

"Çocukların on dört yaşına kadar beyinleri hızlı bir şekilde gelişir. On dört yaşında çocukların beyin nöronları, beyin sinir hücreleri herhangi bir yetişkinin beyni gibi görünür. Yani on dört yaşında neredeyse kendini tamamlamış bir beyinden bahsederiz. On dört yaşına kadar yeni beyin nöronları üretiliyor ve bunlar arasında bağlantılar kuruluyor. Bundan dolayı çocuklarımız ne kadar fazla yaşantı zenginliği elde ederlerse beyin nöronları ve arasındaki bağlantılar o oranda çok daha hızlı bir şekilde güçlenir. 0-14 yaş arasındaki pasif, doğadan ve insanlardan kopuk hayat çocuklarımızı geriye doğru iter, beyin ve zihinsel gelişimlerini engeller. Tam da burada ekran bizim için çok büyük bir risk teşkil ediyor. Çünkü ekran pasif bir hayatı getirir ve çocuğun bütün gün başında durmasını gerektirir. Haliyle bu da çocuğun beyin gelişiminin olumsuz etkilenmesine neden olur."

"Yapaycılık ve Animizm çocukların karakter gelişiminde çok çok önemli bir noktaya sahiptir"

Çocukların kavramlara yaklaşımını iki temel üzerine bina ettiklerini kaydeden Akdağ, "Bu kavramların bir tanesi Yapaycılık diğeri de Animizm’dir. Yapaycılık ve Animizm çocukların karakter gelişiminde çok çok önemli bir noktaya sahiptir. 0-7 yaş arasında çocuklar soyut şeyleri kavrayamazlar. Animizm dediğimiz şey: 'Canlı olmayan şeyleri canlıymış gibi düşünmek. Örneğin, bir kapıya çarpar ve kendisi de kapıya vurur. Burada kapının canı acısın diye vurur. Buna Animizm deniyor. Yapaycılık da, bir doğa olayı olan rüzgârın ağaçların dallarını sallanması ile oluştuğuna inanılır. Bahse konu çizgi film sektörü bu iki temel kavramı çok iyi bildiğinden dolayı, çocuklara bir şeyler aktarırken Animizm ve Yapaycılık kavramlarını kullanarak aktarıyorlar. Bu da tabiri caiz ise çocukların iliklerine kadar işliyor. Niye? Çünkü tam yerinden yakalıyorlar ve çocuklara istedikleri şeyleri verebiliyorlar." ifadelerini kaydetti.

"Biz evlatlarımıza rol model vermezsek, birileri rol modeli verir ve kendi yolunda yürütür"

Çocukların rol model aldığı çizgi film karakterleri ile kendilerini özdeşleştirme yolunu benimsediğini ve çocukları doğru karakterlere yönlendirmenin önemli olduğunu belirten Akdağ,

"Çocukların çizgi film karakterleriyle kendilerini özdeşleştirmeleri sonucu 'ben artık falan karakterim' diyerek bir hayal dünyası oluşturuyor ve o hayalde kendini tatmin etmeye çalışıyor. İşte bu anlamda çok önemli bir noktaya geliyoruz. Biz evlatlarımızın yolundan gitmesini istediğimiz karakterler ile çocuklarımızı buluşturursak başta çizgi film karakterleri olmak üzere evlatlarımız o zaman o kişinin yaptığı şeylere doğru gidecektir. Örneğin, falanca çizgi film karakterini çok seviyor diyelim. Bu çocuk sadece o çizgi film ile yetinmiyor. O resmi gördüğü her yerde, onu almak istiyor. Onun gibi yapmak, onun posterini, çantasını, kalemliğini almak istiyor. Yeterki onun (beğendiği çizgi film karakterinin) fotoğrafı üzerinde olsun. Biz, Fatih Sultan Mehmet'in bir fotoğrafını bir karakter haline getirip çocuklarımıza sunarsak çocuklarımız bunu Yapaycılık ve Animizm yöntemi ile kendileriyle özdeşleştirirse, bu çocuklar bu karakterleri çantalarında, kıyafetlerinde görmek isteyecekler ve haliyle ne olacak? Farkında olmadan çocuklar tarih, din, kültür bilinciyle yetişmiş olacaklar. Dışarıdaki problemli, sıkıntılı tiplere ve karakterlere pabuç bırakmamış olacaklar. Bu bizim için çok çok önemli çünkü çocuklar 0-14 yaş arasında rol modele ihtiyaç duyar, o rol modele göre yetişmek isterler. Rol modelle yetişmek istediklerinden dolayı, biz evlatlarımıza rol model vermezsek, birileri rol modeli verir ve kendi yolunda yürütür." şeklinde konuştu.

"Ekranlarını salon gibi ortak yerlerde kullanmalarını sağlayın"

Çocukluk çağında verilen bilincin yetişkinlik çağında da etkisinin görüleceğini ifade eden ve ailelere uyarılarda bulunan Akdağ, sözlerini şöyle tamamladı:

"Çocuk dediğimiz şey, henüz yetişmekte olan bir meyvedir. O meyvenin toprağına, suyuna biz ne verirsek, olgunlaşmış o meyvede onların tadını alır onların rengini göreceğiz. Ailelere uyarılarda bulunmak istiyorum. Televizyon, tablet, telefon, hepsi için söylüyorum: 'Sınırlı kullanmak şartıyla izin verilen şeylerdir.' Bu yetişkinler için de böyledir aslında. Bundan dolayı en başta çocuklarımıza ve kendimize belli sınırlarda, belli sınırlar dâhilinde ekranları kısıtlamamız lazım. Evlatlarınızın ekranla olan ilişkisini, neyi nasıl yaptığını bilin ve mümkün mertebe ekranlarını oturma odasında, salon gibi ortak yerlerde kullanmalarını sağlayın. Tek başlarına olduklarında yanlış yöne yönlendirmeleri çok olasıdır. Buna çok dikkat edilmelidir." (İLKHA)