BM İnsan Hakları toplantısında İİT'nin Kur'an-ı Kerim'e yapılan saygısızlık ve saldırılarla ilgili karar tasarısı görüşüldü.
Kur'an'a saldırıların kınandığı kararda şunlar kaydedildi: "Yakın geçmişte Kur'an-ı Kerim'e yönelik aleni ve kasıtlı saygısızlık eylemleri de dahil olmak üzere, dini nefretin her türlü propagandasını ve tezahürünü kınıyor ve şiddetle reddediyoruz. Sorumluların, devletlerin uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleriyle tutarlı bir şekilde adalete teslim edilmesi gerektiğini vurguluyoruz." denildi.
İngiltere, ABD ve Avrupa Birliği, Kur’an yakma olaylarını kınayan ve devletleri nefret suçu olarak yasaklamaya çağıran Birleşmiş Milletler kararına karşı oy kullandı.
Peki, biz buna şaşırdık mı?
Kesinlikle hayır!
Adı geçen ülkeler temel haklar konusundaki “ikiyüzlülükler dosyasına” sadece bir sayfa daha eklediler.
İfade özgürlüğü kısıtlanamazmış!
Yalancılığınızla, ahlaksızlığı bayrak edinmiş medeniyet değerlerinizle batasınız inşallah!
Avrupa’nın hangi ülkesinde ya da ABD’nin neresinde Siyonist terör çetesinin cinayet, gasp, ilhak gibi insanlık dışı eylemlerine tepkilere “ifade özgürlüğü” kapsamında izin veriyorsunuz?
Neden sapkın yaşam tarzının dayatılmasına karşı çıkılmasını “ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirmiyorsunuz da sesini yükseltenlere üniversitelerde, medyada hayat hakkı tanımıyorsunuz?
Hayır, “Tevrat ve İncil’e hakaret edilmesine izin vermezsiniz” demem, çünkü bir Müslüman olarak böyle bir şey aklımın ucundan geçmez.
Müslümanım, insanım ve ahlaklıyım.
Hakarete, aşağılamaya, sapkınlığa sebep olmadığı sürece, eleştiriye ve “ifade özgürlüğü”ne tarafım.
İnsana, insanlık değerlerinin korunmasına, tarafım; zulme ve sömürüye karşıyım.
Peki ya siz?...
Şifa, nur, rahmet ve öğüt olan Aziz Kur’an’a yönelik saldırı sizi alçaltır, rezil eder; ama Kur’an temiz dimağları aydınlatmaya devam eder.
Soykırımcı, işgalci, sömürgeci kimliklerinizi “ifade özgürlüğü” gibi süslü sözcüklerle gizleyemezsiniz.
Hadi ordan!