Mavi Marmara Gemisi'nin tanıklarından Av. Sönmez: Tam bir katliam yapmaya kalkıştılar

Mavi Marmara gemisine yapılan saldırının tanıklarından Avukat Gülden Sönmez; dünyanın gözü önünde her türlü hak ihlaline maruz kaldıklarını belirterek, yaşananların bütün dünya halklarının Filistin meselesini ve Filistin'de yaşananları anlamasına vesile olduğunu belirtti.

Ekleme: 31.05.2023 15:45:05 / Güncelleme: 31.05.2023 16:00:22 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Dünyanın 37 ülkesinden insan hakları savunucusu, aktivist, yardım gönüllüsü, gazeteci, avukat ve birçok meslekten insanın içerisinde bulunduğu Mavi Marmara gemisinin siyonist işgal rejimi tarafından saldırıya uğramasının üzerinden 13 yıl geçti.

Gazze'de devam eden ablukanın kırılması amacıyla; 2010 yılında içerisinde İsveç, Yunanistan, İrlanda ve Komorlar bayraklı olan Mavi Marmara gemisinin de bulunduğu özgürlük filosu, 31 Mayıs tarihinde Akdeniz'de uluslararası sularda siyonist işgal rejimi tarafından saldırıya uğramıştı. Saldırıda 10 Türkiye vatandaşının şehit düştüğü Mavi Marmara gemisinde, farklı ülkelerden onlarca insan da yaralanmıştı.

Gazze'ye insani yardım götüren ve 6 gemiden oluşan filonun yaklaşık 700 yolcusundan biri de İnsan Hakları Aktivisti Avukat Gülden Sönmez'di. İşgal güçlerinin uluslararası sularda hukuksuzca helikopter ve botlardan ateş açarak düzenlediği saldırıya tanıklık eden Sönmez; 13'üncü yılında yaşananları İLKHA muhabirine değerlendirdi.

Avukat Gülden Sönmez

Mavi Marmara gemisinin insani yardım için yola çıktığı dönemde Gazze'de yaşanan ablukanın ölümcül boyuta geldiğini aktaran Sönmez; geminin ve içinde olduğu filonun Gazze ablukasını kırmayı amaçladığını kaydetti.

"Mavi Marmara ile beraber toplam 6 gemiydik ve gemilerin üzerindeki insanlar tamamen sivil insanlar, yükü de tamamen insani yardım malzemesiydi"

Mavi Marmara Organizasyonu'nun, Gazze Özgürlük Filosu adıyla uluslararası bir organizasyon olarak planlandığını belirten Sönmez, "Gazze'de israilin uygulamış olduğu ölümcül abluka sebebiyle ne kara ne deniz tarafından hiçbir şekilde ulaşımının olmaması; gıda ve temel insani yardımın gitmemesi üzerine orada yaşanan ölümler ve bu ablukanın oluşturduğu ölümcül sonuçlara karşı bir dünya ve insanlık vicdanı olarak yola çıktı. 37 ülkeden, her meslekten bir dünya vicdanı organizasyonu şeklinde 24 Mayıs 2010'da yola çıktık. 31 Mayıs gecesi Akdeniz açıklarında uluslararası sulardayken israil ordusunun saldırısı gerçekleşti. Mavi Marmara ile beraber toplam 6 gemiydik ve gemilerin üzerindeki insanlar tamamen sivil insanlar, yükü de tamamen insani yardım malzemesiydi. Bütün dünyanın da takip ettiği bir organizasyondu, geminin üzerinde 50'den fazla medya kuruluşunun temsilcisi vardı ve bütün yolculuk şeffaf bir şekilde canlı yayınla tüm dünyaya yayın yapıyordu." dedi.

"50'nin üzerinde ateşli silahla ağır yaralı vardı ve yaklaşık 200'e yakın insanda bir şekilde yaralanmıştı"

31 Mayıs gecesi sabaha karşı işgal güçlerinin savaş gemileri, helikopterler, denizaltıları ve hücum botlarının dâhil olduğu silahlı bir saldırıya maruz kaldıklarını ifade eden Sönmez, "Maalesef 9 insani yardım gönüllüsü arkadaşımız gemi üzerinde o saldırı esnasında şehit oldular; Uğur Süleyman Söylemez ise 4 yıllık bir koma sürecinden sonra hayatını kaybetti. 50'nin üzerinde ateşli silahla ağır yaralı vardı yine neredeyse 200'e yakın insanda bir şekilde yaralanmıştı. Yolcular ve insani yardım görevlileri israilde hapsedildiler, daha sonra dünya kamuoyunun ortaya koyduğu tepki üzerine ve özellikle Türkiye'nin o günlerdeki tepkisi üzerine bütün yolcuları serbest bırakmak zorunda kaldılar." şeklinde konuştu.

"Bazı şehitlerin birinci bitişik atışla hayatını kaybettikleri halde ikinci bitişik atışla infaz edercesine tekrar tekrar silahla ateş edildiğini otopsi raporları da söylüyor"

Organizasyonun komitesinde de görevli olduğunu belirterek organizasyonun bütün sürecinin şeffaf bir şekilde yürütüldüğüne dikkati çeken Sönmez, "Bir Türkiye organizasyonu da değildi; tam anlamıyla uluslararası bir organizasyondu ve sadece Müslümanların organizasyonu da değildi; evet, belki bizler daha etkin ve öncü roldeydik ama farklı dinlerden, inançlardan insanlar vardı. Dünyanın dört bir tarafından; Venezüella'dan da yolcu vardı, Malezya'dan da yolcu vardı, Güney Afrika'dan da yolcu vardı. Tam anlamıyla barışçıl bir organizasyon şeklinde yola çıkmıştı. İlk ihlaller aslında bu gemiler yola çıkmadan çıkarken ki tehditlerle başladı. Bazı gemiler sabote edildi; aslında 9 gemiyle çıkacaktık. Özellikle israilin hem tehditleri hem sabotajları yolculuk başlamadan, henüz hazırlıklar esnasında da başlamıştı. Vicdani bir hareketti ve her halükarda amacımız hem insani yardım götürmek hem de ablukanın kırılmasını sağlamak ve bu konuda dünyada farkındalık oluşturmaktı. Birleşmiş Milletler gibi bütün uluslararası kuruluşların da haberi vardı; resmi bütün yazışmalar yapılmıştı. Gemi üzerinde esasen en büyük ihlal gemiye yönelik saldırı esnasında gerçekleşti. Direk öldürücü atışlarla; askereler tarafından sivil insanlara hem tepemizden helikopterlerden ateş açılıyordu, helikopterden gelen atışla hayatını kaybeden ve yaralanan vardı, hem de helikopter ve hücum botlarından gemi üzerine inen israil askerleri silahsız sivil insanların üzerine kimi zaman bitişik ateş ederek tam bir katliam yapmaya kalkıştılar. Bazı şehitlerin birinci bitişik atışla hayatını kaybettikleri halde ikinci bitişik atışla infaz edercesine tekrar tekrar silahla ateş edildiğini otopsi raporları da söylüyor. Ateşli silahlarla saldırı sonrasında ise plastik kelepçelerle kelepçelendik; hukuksuz aramalar, zorla sorguya alınmalar, sorgu sırasında tehditler, kimi arkadaşlarımız darp edildi, bazı arkadaşlarımız özel sorguya alındılar ve israilin çöl kısmında Berşeva denilen bir bölgedeki hapishanede hapsedildik. Bütün bu süreçler boyunca da aklınıza gelebilecek her türlü hukuk ihlaline maruz kaldık." diye belirtti.

"Keşke aynı duyarlılık devam etseydi belki bugün Gazze ablukasından bahsetmiyor olacaktık"

Mavi Marmara gemisinde yaşanılanların aslında Filistin halkının yaşadıklarını anlamaya vesile olduğunun altını çizen Sönmez, "Bizim gemimiz işgal edildi, onların vatanları işgal altında; bizim hürriyetimizin kısıtlanması kısa bir süreydi ya da yaşadığımız katliam çok daha küçük boyutlu bir katliamdı, onlar bunu tepelerinden füzelerle defalarca yaşıyorlar. Belki şunu söyleyebilirim; bizim yaşadığımız bütün dünya halklarının Filistin meselesini ve Filistin'de yaşananlarla ilgili biraz daha vakıf olmasına ve biraz daha farkındalığın artmasına sebep oldu. En önemlisi bence Gazze ablukasının ne kadar ölümcül bir abluka olduğu Gazze'nin dünyanın en büyük açık hapishanesi olduğu, orada yaşayan insanların aslında kim olursa olsun hangi dinden olursa olsun hiç kimseye abluka uygulanmaması gerektiği konusunda müthiş bir dünya gündemi oluştu. Keşke aynı duyarlılık devam etseydi belki bugün Gazze ablukasından bahsetmiyor olacaktık. Evet, biz ardı sıra Mavi Marmara saldırıdan sonra bir mücadele ortaya koyduk ama bir sonraki sene yüzlerce tekneyle tekrar denemek; bir sonraki sene bir yüzlerce tekne ile tekrar denemek ve abluka kalıncaya kadar bunu tekrarlamak gerekiyordu. Hatta bu Gazze'nin özgürlüğü ile beraber aslında Akdeniz'in özgürlüğü anlamına gelecekti ve belki Filistin'in özgürlük mücadelesi içinde çok müthiş bir katkı olacaktı." ifadelerini kullandı. (İLKHA)