Bu işte bir bit yeniği var, ama…

Ekleme: 08.08.2013 14:22:00 / Güncelleme: 08.08.2013 14:22:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 
Hüseyin Sağlam / Doğruhaber / Analiz
 
Mısır’da yaşanan darbe, bölgede şekillendirilmeye çalışılan ancak Suriye’de kilitlenen yeni denklemleri rafa kaldırdı. Amerika artık bölge meselelerini naibler vasıtasıyla yürütmek yerine bizzat kendisi ele almaya başladı.

Darbe sonrası oluşmaya başlayan yeni denklemler kurma çalışmalarının Mısır’dan sonra en büyük etkisi, Suriye’de görüleceğe benziyor. Darbe öncesinde Esad yönetimi için “gidecek” sözü her fırsatta vurgulanırken darbeden sonra bu söz artık duyulmaz oldu. Hatta gündemin ilk sırasını teşkil eden Suriye meselesi, artık uluslararası platformlarda seslendirilmez oldu. Bunda Esad’a biçilen ömrün fos çıkmasının etkisi olduğu kadar darbe sonrası öngörülen konjonktürün de etkisi yadsınamaz.

Genel hatlarıyla Suriye meselesi gündemin alt sıralarına inerken bir anda Rojava bağlamında PYD-Nusra çatışmalarının gündeme oturması, dikkatleri Şam merkezli olmaktan çıkararak Kürt bölgelerinde yaşanmaya başlanan çatışmalara çevirdi.

Şu anda Suriye ile ilgili gündem tamamen Rojava’ya kaymış durumdadır. İlk etapta çatışmalar, daha önce de yaşandığı şekliyle PYD-Nusra’nın dar kapsamlı çatışmaları olarak değerlendirilirken çatışmaların artan boyutuyla paralel olarak buna müdahil olan siyasi tarafların mantar gibi türemeye başlaması, olayların ardındaki gerekçeler konusunda önemli kuşkuları da beraberinde getiriyor.

Unutmamak gerekir ki Rojava neticede halen Suriye’nin bir parçası. Buradaki çatışmaların ardındaki gerçekleri Suriye genelinde süren hâkimiyet savaşlarından bağımsız ele almak hayli zor gözüküyor. Hele alakasız görünen tarafların birden Rojava üzerinden artan hassasiyetlerini görünce ister istemez muhtemel bir “Bit yeniğini” düşünmeden edemiyor insan.

Nasıl mı?

Suriye ordusu ile silahlı muhalifler arasında süren çatışmaların seyri, artık ordunun lehine ve muhaliflerin aleyhine doğru şekillenmeye başladı. Çatışma alanları yakılıp yıkılsa da ordu birlikleri yöneldikleri yerleri belli bir süre sonra kontrol altına almayı başarıyor. Ancak burada silahlı muhaliflerin güçlerinin ayrıştırılıp farklı cephelere yönelmelerini sağlamak, ordunun daha erken başarı sağlamasını beraberinde getirecek ince bir stratejinin ipuçlarını ele veriyor.

Bu durumda Esad yönetimiyle zımni bir anlaşma içerisinde bulunduğu artık saklanamayan PYD’nin Suriye ordusu yararına yeni bir cephe açarak muhaliflerin iki ayrı cephede savaşmaya mecbur bırakılması, esasında ne Kürt halkının ne de muhaliflerin yararına olmayacağına dönük genel kanaat ortadayken PYD’nin aniden “Seferberlik” ruhuyla meydana çıkması, ister istemez böyle bir kuşkuyu uyandırıyor.

Mesele sadece bununla da sınırlı değil. Türkiye’deki bilumum darbeci ulusalcı Sol’un bir anda PYD’ye destek üzerinden meseleye dâhil olup çatışmaları “Kürt – İslamcı çatışması” havasına büründürme çabaları gözlerden kaçmıyor.
Darbeci Ulusalcı Sol’un bu ani refleksi, bir yönüyle PKK/PYD’den yana görünüp “Barış sürecini” bozmayı hedeflemeleri olarak okunsa da bu kesimin Suriye’deki çatışmalarda Esad yönetiminden yana ölümüne tavır koymaları, belki de PYD’ye destek yarışında bulunmalarının asıl sebebini ele veriyor. Yani bu kesimler deyim yerindeyse bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyorlar. Hem Kürtlerden yana görünerek İslam düşmanlıklarını Kürtlere mal etmek, hem de muhaliflerin gücünü bölerek Suriye ordusuna sunulan kritik desteğe şükranlarını sunmak.

Açıkçası PYD-Nusra çatışmasının bir anda alevlenerek çok farklı kesimlerin sıcak ilgisiyle karşılaşmış olması, ister istemez bu tür bir senaryoyu akıllara getiriyor.

Mesela eskiden sıkça yaşanan çatışmalarda PKK/PYD seferberlik çağrıları yapmazdı. Aynı şekilde ÖSO’nun farklı bileşenleri hemen PYD’ye karşı ortak karar almazlardı. Ulusalcı Türk Solu hemen böyle bodoslama ortaya atılıp bundan “İslam/İslamcı düşmanlığı” peydahlama yoluna gitmezdi.

Oysa bu sefer durum çok farklı oldu. PKK/PYD hemen seferberlik çağrısı yaptı. ÖSO’nun farklı bileşenleri PYD’ye karşı ortak harekât kararı aldı. Şu anda PYD savunma mevzilerini güçlendiriyor, Nusra ve ÖSO’nun farklı bileşenleri ise büyük saldırı için yığınak yapıyorlar.

Hazırlıklara bakılırsa Kürt bölgeleri büyük bir çatışma alanına dönüşmeye gebe görünüyor. Suriye ordusu bu gidişle PYD’ye yönelecek muhalifler karşısında daha hızlı ilerleme imkânı elde edecekken PYD, muhaliflerin geniş kapsamlı saldırılarını nasıl göğüsleyeceğinin hesabını yapıyor.

Burada eğer beklendiği gibi yoğun bir saldırı ve çatışma dalgası baş gösterirse velev ki PYD alanı muhaliflere kaptırmazsa dahi bölgeyi kaos ve yıkım alanına dönüştürmekten kurtarması zor gözüküyor. Zaten bu ihtimali göz önüne alan Türkiye, Suriye Kürdistanı’ndan gelecek olası göç dalgası için Suriye topraklarında mülteci kampları kurmanın hesap ve hazırlıklarını yapıyor.

Gidişata bir bütün olarak bakıldığında ise muhaliflerin askeri güçlerini bölmek için bir PYD-Esad ortak harekât planı ihtimali daha da güçlenmiş oluyor. Böylece PYD’nin, Esad yönetiminin ilk etapta bölge idaresini kendisine terk etmesinin diyetini ödemek için Kürt halkını kirli senaryolara alet ettiği gerçeği ortaya çıkıyor.

Bu kirli senaryonun deşifre edilmesinin önüne geçmek için midir bilinmez ama Esad yanlısı Ulusalcı Türk Solu ile beraber bir katliam propagandası almış başını gidiyor. Kürt katliamları üzerinden ulusalcılık vasfına nail olmuş olanların aniden Kürt dostluğuna soyunmaları, Esad’la dayanışma duygusu ortak paydasında buluşulmuş olması değilse bunun izahatı başka nasıl olabilir?

Rojava çatışmalarının “barış sürecinin” geleceğine etkisi

Son zamanlarda “süreçle” ilgili sıkça duyulan başlıca cümleler; “Şöyle olmazsa süreç biter”, “Hükümet adım atmazsa ateşkes biter”, “1 Eylül’e kadar düzenlemeler olmazsa biter”, “15 Ekim’de olmazsa tamamen biter” vb sözler ard arda sıralanıyor.

Sonda söyleyeceklerimizi en başta söylersek, aslında ortaya çıkan Rojava faktörü, ikisinin de elini “Barış” olmasa da ateşkes sürecine mahkûm ediyor. Zaten süreç denilen şey, Suriye ve Suriye Kürdistanı üzerinden gelişti. Devam edip etmeyeceği de yine büyük oranda burada yaşanacak gelişmelerin sonucuna bağlı.

Hükümet tarafı, bir yandan yaklaşan seçim süreçlerine gürültüsüz patırtısız girmeyi arzuluyor. Öbür taraftan sadece PYD’nin sorunu olmaktan çıkıp PKK’nin de sorunu haline gelen Rojava’daki çatışma sürecinin akıbeti yine hükümet açısından önem taşıyor. Bu nedenlerden ötürü kısa vadede hükümet kanadının ateşkesi bozacak herhangi bir adımın içerisinde olmayacağı söylenebilir.

Aynı kritik eşik PKK için de geçerli. PKK, Türkiye’den çektiği silahlı güçlerini büyük oranda Rojava’ya kaydırmış durumda. Üstelik Rojava’da oluşan fiili durum PKK için daha hayati önem arz ediyor. Rojava’daki çatışmalardan düzlüğe çıkmadan aynı anda Türkiye’de de çatışma sürecini başlatmak PKK açısından pek olası görünmüyor. Ve büyük olasılıkla hükümet de PKK’nin bu zaafını iyi biliyor.

İki taraf açısından bu olasılıklar açığa çıkınca Türkiye’nin PKK’ye karşı elini güçlendirmek için Rojava’da PKK’yi daha fazla oyalama stratejisi güdeceği de pekâlâ düşünülebilir.