Sol zihniyeti, bir Seydadan daha çok kim rahatsız edebilir!

Ey cemaat! Solcuları nasıl bilirdiniz? Hep bir ağızdan "Kötü bilirdik" diye haykırdığınızı duyar gibiyiz. Keşke bu mizansen gerçek olsa da, Türkiye'nin bu koflaşmış din düşmanları için son görevimizi yapıyor olsaydık. Ama ne yazık ki, tam da öldü, leş oldu, yandı bitti kül oldu derken, yapılan bazı yanlışlar neticesinde tekrar hortlayan sol zihniyet, Türkiye'yi 28 Şubat döneminin karanlığına çekmek için her zamankinden daha azimli görünüyor.

Ekleme: 05.04.2023 22:13:12 / Güncelleme: 05.04.2023 22:56:29 / Haber-Yorum
Destek için 

Doğruhaber - Mesut Tunce

Türkiye solu, kendine has karakteristik özelliğiyle, dünya solundan oldukça keskin çizgilerle ayrışmaktadır.

Dünya solu genel olarak kendini, "dili, dini, ırkı ne olursa olsun mazlum ve ezilmişlerin yanında" konumlandırırken, Türkiye solu, muhatabının mazlum ya da ezilmiş olmasıyla ilgilenmez. Onun ideolojisini belirleyen en temel ölçüt, din karşıtlığı ve anane düşmanlığıdır.

Bir oluşumun odağında din ve dindarlık varsa, o oluşama mensup bireyler ne kadar ezilmiş olurlarsa olsunlar, solcuların düşmanıdırlar. Ya da mefhum-u muhalifini alarak şu şekilde de ifade edebiliriz: Türkiye'de dine mesafeli olduğunuz sürece, emperyalist de olsanız, solcuların sevgilisi ve yoldaşısınızdır.

Türkiye solu halkı, burjuva ve proletarya diye sınıflara ayırmaz. Sınıflandırma, dindarlık ve sekülerizm üzerinden yapılır. Seküler kesim burjuva da olsa, solcular onun yanında durur. Proletaryadan da olsa bir insan dindarsa, solcular onun karşısında konumlanır.

Bu durumu yüzlerce örnekle açıklayabiliriz, ancak bu yazımızda, solcuların son saldırısını değerlendirmemize konu edeceğiz, ki bu saldırının odağında, bu kez Seyday-ê Mela Abdulkuddüs var.

Solcular, belirli periyotlarla, din düşmanlıklarını ve halkın değerlerine karşı olan kinlerini kusmak için  panik ataklar geçirirler. Bunu yapmak zorundadırlar çünkü, varoluşlarının tek amacının bunda saklı olduğunu düşünürler. Belli aralıklarla dindarlara saldırmayan bir solcu, seküler kimliğini kaybetmiş, halkı karanlıklardan kurtarma misyonunu yitirmiş demektir.

Bunun için, pusuya yatmış vahşi bir hayvan gibi avlarının (dindarların) bir hata yapmasını beklerler. Bekledikleri hata gelmezse, işte o zaman üretkenliklerini devreye sokar ve hatayı kendileri üretirler. Bunun için yalanlar iftiralar gırla gider. Öyle ya solcu dinlemez günahı...

Bunun son örneğini şu an yaşamaktayız. Bakın ODA TV'nin, ardından da diğer tüm sol basının manşetlerine taşıdığı son haberlerde ne deniyor: "Kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanıp, Hizbullah üyesi olmaktan cezalandırılan Abdulkuddüs Yalçın'ın, TRT Kürdi'de dini programlar yaptığı ortaya çıktı."

İlk bakışta burada bir kaç husus gözümüze çarpıyor:

1) Kapatılan Devlet Güvenlik Mahkemesi diyorsunuz. Bu mahkemelerin kapatılmasının çok geçerli sebepleri vardı. Öncelikle, 28 şubatın bilinen tüm skandal yargı kararları bu mahkemelerden çıktı. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni (nam-ı diğer DGM'leri) yöneten hakim heyetinde bir askeri hakim bulundurmak mecburiydi. Ki bu, tüm evrensel hukuk normlarına aykırıydı. Zira sivil bir vatandaşı askeri bir hakimin yargılaması her türlü insan haklarına aykırı bir durumdu. Bu nedenledir ki AİHM gibi uluslararası mahkemeler, DGM'lerden çıkan tüm kararları geçersiz saymışlardır. Sizlerin de DGM'leri eleştiren onlarca makaleniz olduğunu biliyoruz. Çünkü bu mahkemeler, sizin solcu yoldaşlarınızı da yargıladı.

2) 1990'ların Güney Doğu'sunda dönen kirli oyunları hepimiz biliyoruz. Nasıl ki solcu HDP, 6-8 Ekim'de her sakallıyı İŞİD'çi diye hedef tahtasına oturttuysa, 90'larda da her dindar Müslüman, Hizbullah üyesi diye mahkemelere çıkarıldı. Tabi ki yukarıdaki paragrafta işleyiş prensiplerinden özetle bahsettiğimiz mahkemelerden adil kararlar çıkmayacağı aşikardı.

3) Seyday-ê Mela Abdulkuddüs Yalçın, tüm bölge halkı tarafından tanınan ve sevilen ilim sahibi bir şahsiyettir. Seyda'dır, Molla'dır, Alimdir ve İmam'dır. Dini eğitimlerini en güvenilir elden almaları için, halkın çocuklarını ona teslim etmesinden daha doğal bir durum yoktur. Kendi camisinde ders halkası kurup çocuklara Kur'an-ı Kerim ve Siyer dersleri veren bu alimin, Hizbullah üyesi diye cezaevine atılması, bölgenin inkar edilemez bir gerçeğidir maalesef.

4) TRT Kürdi, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Güney Doğu bölgesini hedef alan yayınlar yapmaktadır. TRT Kürdi'de program yapacak insanlar da haliyle o bölgenin sevilen sayılan, akil insanları arasından seçilecektir. TRT Kürdi'de Karadenizli bir hocanın program yapması düşünülebilir mi?

Görüldüğü gibi, Seyday-ê Mela Abdul Qudüs'ün cezaevine atılması da, TRT Kürdi'de program yapmış olması da, Bölgenin en sevilen ve saygı duyulan alimlerinden biri olmasına katkıda bulunmuş ayrıntılardır.

Peki solcular böyle sevilen bir şahsiyete neden saldırma gereği duyarlar...

En başta da dediğimiz gibi... Din düşmanlarını bir Seyda'dan daha fazla kim rahatsız edebilir!