Darbe Paketinden Önce Demokrasi, Şimdi de “Barış Süreci” Çıktı

Mısır’da yaşanan darbeyi “Demokratik nimet” olarak lanse eden Amerika, israil ve Körfez krallıkları şimdi de “Barış süreci” adıyla eski mevtayı canlandırarak darbe sonrası dönemin bedenine ruh üfleyecek yeni bir süreç başlattılar.

Ekleme: 27.07.2013 10:10:00 / Güncelleme: 27.07.2013 10:10:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 
Hüseyin Sağlam / Analiz

 

İlk önce Ramallah yönetimi, ABD’nin kendilerine verdiği “garantiler” ile “Barış sürecine” başlanacağını duyurdu. Ardından da o “garantilerin” detayları medyaya yansıdı.

YDH sitesine yansıyan “Barış Görüşmeleri”nin yol haritası şu şekilde idi: “Barış görüşmeleri, kapsamlı ve ayrıntılı bir şekilde 6 ila 9 ay sürecek, görüşmeler açık bir çerçevede yürütülecek ve herhangi bir ön şart ileri sürülmeyecek.

Ürdün; mülteciler, Kudüs ve sınır konularıyla ilgili toplantılarda hazır bulunacak. İsrail’in ördüğü önleyici duvar, Yahudi devleti ile geçici Filistin devleti arasındaki güvenlik sınırı olacak, önleyici duvar projesi kapsamında iki tarafın ve Arap Barış Planı İzleme Komitesinin onayı ile Batı Şeria’nın yüzde 8 ila 10’u büyüklüğündeki toprakların takası gündeme gelecek.
İsrail’in inşa etme kararı aldığı yerleşkelerin inşaatı durdurulacak. Ancak bu, Kudüs ve Ürdün vadisindeki nüfus yoğunluğu fazla olan büyük yerleşim merkezlerini kapsamayacak.

Müzakerelerin tamamlanmasından sonra bazı Filistinli ailelere Batı Şeria’ya, Refah’a veya Gazze’ye dönüşleri konusunda izin verilecek. Bazılarına ise tazminat veya göç etme hakkı tanınacak, özellikle Filistinlilerin yaşadığı Körfez’deki Arap ülkeleri, bunun kolaylaştırılması için yardımcı olacak. Bu çerçevede Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt’ten “geri dönüş fonu”na mali destek vermeleri istenmektedir.

Doğu Kudüs, 10 yıl süreyle uluslararası-Filistin-israil ve Ürdün ortak yönetiminde olacak ve doğu Kudüs’te yaşayan israillilere kimliklerini seçme izni verilecek.

Filistin ve israil tarafları özellikle Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki toprak takası için müzakere komiteleri oluşturulmasında anlaştılar.

İsrail, 20 yıl ya da daha fazla süre cezaevinde bulunan Filistinlileri serbest bırakacak; ardından da Mahmud Abbas, Batı Şeria’da Yasama Meclisi ve Özerk Yönetim Başkanlığı seçimleri için çağrı yapacak.”

Ayrıntılara bakıldığında ortaya çıkan manevranın özeti kısaca şu olmaktadır:

İsrail’in güvenliği ve rızası ön planda. Ürdün ve Arap ülkelerinin gözetim ve denetimi esas alınmakta, Amerika hakemlik rolü oynamaktadır.

“İki devletli çözüm” sloganı üzerinden Filistin’e dayatılan “Barış süreci”, kolu kanadı kırık bir uyduruk ülke vaadi karşılığında Abbas yönetimine devlet namında bir tampon bölge vaadinden öteye gitmeyeceğe benziyor. Hatta “devlet” namındaki tampon bölgenin bir amacı Abbas yönetiminin şahsında Filistinlileri avutmayı hedeflerken en önemli fonksiyon olarak da israil’e yönelebilecek direnişin gücüne karşı bir dalga kıran görevi görmek olacaktır.

Bu da aslında işgali kabul etmeyen Filistin direnişini boğmak ve direniş ile israil arasında bir tampon bölge oluşturmaktır.
Sürecin diğer bir noktası da HAMAS’sız görüşme yapılamayacağını savunan Türkiye’nin devre dışı bırakılması oldu. İhvan’a yapılan darbe sonrası sürecin başlatılması ve Türkiye’nin dışarıda bırakılması, aynı zamanda bölgesel meselelerde Türkiye’nin artık bir aktör olarak ABD-israil açısından öneminin kalmadığının da göstergesidir.

Gerçi Türkiye’nin “HAMAS’sız olmaz” prensibi de kendi içerisinde zaten bir sorunsallığı beraberinde getiriyordu. “HAMAS’sız olmaz” prensibi, aynı zamanda HAMAS’ın bölgesel siyasete entegre edilmesini de içeriyordu. Siyasete entegrasyon ise işgale karşı direniş geleneğinin terk edilmesi zorunluluğunu beraberinde getiriyordu. Bu anlamda aslında HAMAS’sız girişilen süreç, ilkelerini koruma adına HAMAS’ın hayrına olsa da HAMAS’a dönük politikalarda agresif bir tutumun da işaretlerini vermektedir.

Türkiye, neticede bir devlettir ve bölgesel meselelerden dışlanması, sadece dış politikanın onuruyla alakalı bir durumu beraberinde getirecektir. Oysa HAMAS’ın son dönemlerde eski müttefikleriyle ilişkilerinin limoni olması ve sözlerine itibar ettiği ülkelerin bugün için rollerinin tırpanlanmış olması, gelecek günlerin HAMAS için hayli zor geçeceğine işaret etmektedir.