Devletler neden büyük yapılar inşa ederler?

Tarihin en eski dönemlerinden bu yana, devletler her zaman çok büyük ve ihtişamlı yapılar inşa etmek için yoğun çaba içerisinde bulunmuşlardır. Arkeolojik keşifler bu durumun on bin yıldır hiç değişmediğini ispatlamıştır. Peki devletlerin bu icraatlarındaki temel motivasyon nedir?

Ekleme: 30.03.2023 17:45:27 / Güncelleme: 30.03.2023 17:45:27 / Güncel
Destek için 

Eski Yakın Doğu / Önasya’yı “inşacı” olarak tanımlamak uygun olmakla birlikte, bu tabiri sadece mimari alanda söylemek eksik kalacaktır. Örneğin süsleme sanatında motiflerin yüzeye yerleştirilmesinde de “inşacı” yaklaşım hemen dikkat çeker. Bu özellik, Neolitikten başlar ve günümüze kadar devam eder. Bu inşacı yaklaşım, sonraları ortaya çıkacak olan Yunan/Roma kökenli Batı sanatından da farklılık gösterir. MÖ 5. binyıldan sonra merkezi otoritenin görünür olmasını da yine anıtsal binalarda gözlemlemek mümkündür.

Anıtsal inşaat; yöneticiler tarafından her zaman gücün göstergesi olarak öne alınmış ve olabildiğince “büyük”, “en büyük” inşaat faaliyetleri olarak desteklenmiştir. Yerkürede en eski kent devletlerinin kurulduğu bu coğrafyada, yöneticiler inşaatı konu edinen tasvir eserlerinde bizzat görünmektedir. Sumer ülkesinin önemli kent devletlerinden Lagaş’ta (günümüzde Irak’ın güneyi) Birinci Hanedan krallarından Ur-Nanşe (ca. MÖ 2550-2500) ve oğlu ile diğer yöneticilerin kabartma olarak betimlendiği kireçtaşı levha üzerinde bir temel atma töreni resmedilmiştir. Bir başka Sumer kenti Tello (Girsu) kazılarında ortaya çıkarılan bu levha üzerinde kral diğerlerinden daha büyük boyutta yapılmış olup, başında taşıdığı hasır sepet içindeki inşaat malzemesiyle adeta ilk harcı kendisi atmaktadır. Benzer bir tasvir yaklaşık bin yıl sonra, bu sefer Assur İmparatorluğunun son krallarından Assurbanipal (MÖ 669-631), inşa edilecek tapınağın temelin atılmasında başında taşıdığı sepet ile ilk harcı taşımaktadır.

Tapınak, saray ve benzeri kamusal binaların inşası ve bunların olabildiğince büyük boyutlu olması bilinçli bir tercih gibi görünmektedir. Böylelikle bu büyük boyutlu ve ihtişamlı yapılar sıradan insanların kendilerini otorite karşısında zayıf, küçük ve önemsiz hissetmeleri sağlanmaktadır. Özellikle Mezopotamya’nın ilk tapınaklarının dış cephesinde yer alan derin nişler, ışık-gölge oyunu ile uzaktan birey üzerinde çok daha güçlü etki yaratmış gibi görünmektedir. Bunu günümüzün yüzeyi camla kaplı kule binalarıyla karşılaştırmak da mümkündür.

ÖNASYA'DA TAHTA GEÇEN HERKESİN İLK İŞİ BÜYÜK İNŞAAT FAALİYETLERİ

Çivi yazılı belgeler göstermektedir ki, Yakın Doğu / Önasya devletlerinde tahta geçen her kral veya eyalet valisi ilk iş olarak büyük inşaat faaliyetine girişmektedir. Bunu yaparken ortada bir ihtiyacın olması da gerekmemektedir. Örneğin Assur İmparatorları atalarının inşa ettikleri ve kendilerinin çocukluklarının geçtiği saraylarda hükümranlıklarını devam ettirmek yerine, çok daha büyük ve oldukça masraflı yeni saraylar, hatta yeni başkentler kurulmasını emretmişlerdir.

İnşaata harç taşıyan kral

Benzer durum tapınaklar için de geçerlidir. Kentlerin yüksek noktalarına inşa edilmiş çok sayıdaki tapınakların yanına yenileri eklenmiştir. Hitit kralı III. Hattuşili gibi tahtı yeğeninden gasp eden krallar da meşruiyet sorununu çözmek için başkent Hattuşaş’ın (Boğaköy) Yukarı Şehir bölümünde çok sayıda tapınak inşa etmiştir. Assur tahtının varisi olduğu şüpheli olan II. Sargon da hiç ihtiyaç yokken büyük bir masrafla kendi adıyla anılan Dur-Şarrukin/Khorsabad (Sargon’un Kenti) isimli yeni bir başkent inşa etmeye koyulmuştur. Söz konusu inşaatın onuncu yılında, henüz tamamlanmadan, yaklaşık 70.000 kişinin 10 gün boyunca katıldığı çok gösterişli bir açılış töreni düzenlemiştir. Kralın ani ölümünün ardından tahta geçen oğlu Sanherib (MÖ 704-681) babasının yarım bıraktığı inşaatı tamamlamak yerine, yeni bir başkent inşa etmeye karar vermiş ve bugün Musul’un bir mahallesi durumunda olan Ninova/Ninive kentinde devasa saray ve tapınaklar ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde tahtın varisi olmayan Pers / Akamenid İmparatoru Darius, insanlık tarihinin en muhteşem kenti olarak kabul edilen Persepolis’i MÖ 518 yılında inşa etmeye başlamıştır. Büyük İskender’in askerleri bu kenti gördüklerinde adeta kendilerinden geçmiş şekilde yağmalamıştır.

İNŞAAT POLİTİKALARINDAN HİÇ VAZGEÇİLMEDİ

Bu coğrafya inşacıdır; siyasetin temeli anıtsallık içeren inşaata dayanır. Yerleşik yaşamın başlangıcını temsil eden tarihöncesinin Göbekli Tepe, Nevali Çori, Karahantepe, Jerf-el Ahmar (Karkamış’ın güneyinde Suriye yerleşimi) ve diğer yerlerinde anıtsal binaların inşa edilmiş olması bunun bir göstergesidir.

Merkezi güçlerin ortaya çıkmasıyla birlikte bu büyük ivme kazanır. Bu coğrafyanın yöneticileri ihtiyaç olmasa bile büyük inşaat projelerinden hiç vaz geçmemişlerdir. İnşaat, her dönemde bu coğrafyanın ekonomisi ve siyasetinde temel belirleyici olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak müteahhitlik her zaman revaçta bir iş kolu olmuştur.

Kaynak: Arkeolojik Haber