Kahramanmaraş merkezli yaşanan 2 büyük depremin ardından yaşanan yıkımla birlikte 50 binden fazla insan vefat ederken yüz binden kişi ise yaralandı. Yaşanan afet sonrasında kimisi bazı sevdiklerini kaybederken kimisi ise ailesinin tamamını kaybedip yalnız başına kaldı.
Yaşanan bu acı hadiseler geride bir başına kalan, sevdiklerini kaybedenler için ciddi bir kaygı ve psikolojik sorunu beraberinde getirdi. Sevdiklerini kaybedenler, yeniden bir deprem yaşanabileceği korkusu ve gelecek kaygısı sebebiyle ciddi tedirginlik yaşıyor.
Psikolog Servet Aşan, yüksek kaygı, deprem sonrası kâbus görme, sürekli deprem korkusu yaşama gibi durumlardan kurtulabilmek için yapılması gerekenlerle ilgili İLKHA muhabirine konuştu.
Doğa kaynaklı afetlerde ilk anlarda olaya şahit olan kişilerin psikolojik tepkilerinde şok ve inkâr durumlarının yaşanabileceğini belirten Aşan, yaşanan olayın bir süre sonrasında kişinin psikolojik tepkilerini, yaşam tarzını, yaşam koşullarıyla birlikte bir tepki ve davranış örüntüsü ortaya çıkardığını söyledi.
"İlk 2-4 hafta arasındaki tepkiler normal"
Yaşanan olayın kişilerde bir süre sonra kaygı duymalarına sebep olabildiğini belirten Aşan, "Aslında bu varoluşsal kaygıyı tetikliyor. Bir belirsizliğin olduğu yerde kişi kendisinin ve sevdiklerinin can güvenliğini düşünürken aynı zamanda yaşadığı ortamın nasıl bir halde olduğuna dair de fikirleri olumsuz anlamda gelişiyor. Dolayısıyla kişi bundan sonraki süreçte bilinmeyen belirsizliğin nasıl giderilebileceğine dair düşünceler içerisindeyken aynı zamanda bunun tepkileri de ortaya çıkıyor. Kişinin uyku durumunda ani bir ürpertiyle uyanması, tekrardan bir afet, bir deprem yaşıyormuş hissiyatıyla yatağından sıçraması gibi durumlarla karşılaşabiliyoruz. Aslında tüm bunlar afet bölgesinde bulunan insanlar için doğal tepkiler olarak kabul ediliyor. İlk tepkilerin yoğunluğu zamanla azalıyor. Bu kaygı günlük işlevselliğini ya da yaşam koşullarında belirli olumsuz faktörlere yol açıyorsa mutlaka bir uzman ile görüşmelerini tavsiye ediyoruz. Ancak ilk 2 ve 4 hafta arasındaki tepkilerin tümüne doğal tepkiler diyebiliriz. Zaten kişide psikososyal desteğin yanında kaygılarında bir düşüş yaşanırsa etrafta yapılan yardım çalışmalarına gönüllü olarak destek vererek çevresindeki ilişkileri güçlü tutmaya başlıyor. Bunları yaptıkça da kaygı düzeyinin yoğunluğu düşüyor." dedi.
Sosyalleşme kaygıyı azaltır
Aşan, "Mesela biz gönüllü psikolojik destek vermek için bir başvuru hazırlamıştık. İlk hafta bine yakın başvuru geldi. İkinci hafta tarihleri yenilediğimizde bu başvuru sayısı 500'e düştü. Üçüncü hafta artık tarih planlaması ve görüşmelerin başlanması için bir girişimde bulunduğumuzda bu sayı 50 kişiye düştü. Aslında kişilik biriciktir ve tepkilerimiz de bu yönde değişiyor. Kimisi bunu biraz daha uzun bir süre doğal tepki olarak karşılıyor, kimisi de bununla gerçekten başa çıkamıyor. Bu durumda artık bir uzmana başvurulmasını tavsiye ediyoruz. Bunun dışında eğer kişi afette bir sevdiğini kaybettiyse bir yas süreci de yaşanacaktır. Çünkü bu sıradan bir ölüm değildir. Dolayısıyla burada yas sürecinin uzun tutulması da normal karşılanabilir. Kişi etrafındakilerle ne kadar iletişim kurabilirse, ne kadar paylaşımda bulunabilirse, günlük rutinine ne kadar hızlı dönebilirse bu tepkileri biraz daha azalmış ve yaşama bağlanmış olur. Diyelim ki kişi travma sonrası stres yaşamaya başladıysa, olayı tekrar tekrar yaşayıp akut sistemine girdiyse bu deva artık doğrudan müdahale edilmesi gerekir. Uyku düzeni, beslenme veya güvenli yer ihtiyacı karşılandıysa yine tepkileri normale dönmeye başlar." diye konuştu.
"Zamanla herkesteki kaygı yoğunluğu düşecek ve rutinlerine dönecekler"
. Deprem sonrasında farklı illerde yaşayanların da kaygı duyabileceğini ancak bu kaygının önlem almaya vesile olması gerektiğini hatırlatan Aşan, son olarak şunları kaydetti:
"Türkiye fay hatlarının yoğun olduğu bir bölge. Dolayısıyla sadece İstanbul değil diğer illerde de kaygı duymak yerinde bir tepkidir. Çünkü anormal bir olay yaşandı ve neredeyse hepimiz bunu yaşamış kadar hissettik. Çünkü ülkemizdeki birlik, beraberlik, dayanışma durumu kültürümüze özgü bir durumdur. Dolayısıyla acılarımız paylaşınca yaşamış kadar oluyoruz. İstanbul tehlikeli ve kaygı duyabileceğimiz bir bölge ama tedbir almamızı sağlayacak kaygılar duymamız daha doğru olur. Çünkü orada yaşanan olay sebebiyle arkadaşlarımızla herhangi bir yerde oturup sohbet etmekten bile kaçınır duruma geldik. Çünkü tüm dikkatimiz deprem bölgesinde. Bazen suçluluk, bazen pişmanlık hissettik. Bazen de daha fazla ne yapabiliriz? Diye düşündük. Ancak bu olay buradaki insanların da bir süre sonra rutinlerine dönmesine yol açacaktır. Zamanla herkesteki kaygı yoğunluğu düşecek ve rutinlerine döneceklerdir. Tabiki İstanbul tehlikeli bir bölge olduğu için kaygı seviyesi yüksek oluyor. Deprem bölgesindekiler için nasıl tavsiyede bulunuyorsak buradaki insanlara da bunu tavsiye ediyoruz. Olayı çok içselleştirme durumuna giderseniz yaşamış kadar oluyorsunuz. Bunu yaptıktan sonra günlük rutininizin dışına çıkıp, uyku problemi yaşayıp yavaş yavaş temel besinleri istifleme durumuna geçer ve bir süre sonra eve girmekten kaçınma gibi durumlar olursa bu günlük rutini bozacaktır. Bunları hızlı bir şekilde gidermek ve eğer güvenli değilse bulunduğunuz bölgeyi değiştirmek için gerekli adımları atmak kaygı durumlarını düşürecektir." (İLKHA)