Bakan Kirişçi: Göz ardı edilebilecek yağış değildi

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, HaberTürk'te Kübra Par'ın Açık ve Net programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Ekleme: 16.03.2023 22:34:51 / Güncelleme: 16.03.2023 22:44:58 / Güncel
Destek için 

Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Şanlıurfa ve Adıyaman'da yaşanan sel felaketiyle ilgili konuşan Bakan Kirişçi "Şanlıurfa'daki yağış göz ardı edilebilecek yağış değildi. Burada biliniyordu niye yapılmadı? Evet, biliniyor ama bunların hayata geçirilmesiyle ilgili elimizdeki enstrümanlar yetersiz kalabiliyor." diye konuştu.

Bakan Kirişci'nin açıklamalarından öne çıkanlar;

Sel felaketinde 15 vatandaşımız hayatını kaybetti. İnşallah buradaki sıkıntılar süratle giderilecek. Yıllık ortalama yağış miktarı Şanlıurfa'nın 460 kilogram. 14-15 mart itibariyle yağış miktarı 128 kilogram yağış düştü. Bugünü de eklediğimizde 138 kilograma çıktı. Şanlıurfa'nın 1 yıllık aldığı veya alması beklenilen yağış üç günde üçte biri nispetinde almış oldu. Bu miktarda bir yağış ister istemez taşkınları ve hasarları meydana getiriyor.

Üç derenin geçtiği yerlerde, örneğin DSİ'nin sorumluluğunda olduğu için ifade ediyorum, burada sele, taşkına neden olabilecek durum yok. Fakat aşırı yağışın getirdiği taşkınla birlikte bu taşkından etkilenebilecek işyerleri ve konutlar var. İstanbul'da Allah göstermesin depremin yıkabileceği konut ve işyerleriyle ilgili senaryolarla ilgili hepimiz her şeyi biliyoruz. Bunların değişimi ve dönüşümü, maalesef orada kentsel dönüşüme itiraz edenler, mahkeme kararıyla tek bir kişi de olsa, bu değişimi engelleyenlerin varlığından söz ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında ağırlıklı olarak akademik toplantı etkinliği oldu. Şanlıurfa'daki yağış göz ardı edilebilecek yağış değildi. Burada biliniyordu niye yapılmadı? Evet, biliniyor ama bunların hayata geçirilmesiyle ilgili elimizdeki enstrümanlar yetersiz kalabiliyor. Benim söylemek istediğim o.

BU AFET HERHANGİ BİR AFET DEĞİL

Bu afet herhangi bir afet değil. Bence öncelikle iyi tanımlayabiliyor olmak lazım. Asrın felaketi derken sadece bizim tanımlamamız değil, karada meydana gelen belki yüzyıllardır görmediğimiz felaket. Ben Hatay'da koordinatör olarak başladım. Vali eşiyle birlikte ikinci kattan kayarak kurtulduğunu söyledi. Herkes enkaz altındaydı. Belediye başkanlarını sordum. Dediler ki, 'depremde şu anda enkaz altında'. Burada bir dayanışmanın sergilenmenin ihtimali adeta sıfırdı. Hatay'da çoğunlukla da deprem sabahında gerçekten kendi uçağımız olduğu halde Hatay Havalimanı'na inemedim. Adana'dan karayoluyla geçtik. Normalde bu tür depremlerde komşular, iller arasında bir dayanışma olur, biri diğerine yardım eder. Öyle bir şehir düşünün ki ayakta kalan bina oranı yüzde 10'larda. 12 Mart'ta bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlandı. Büyükbaş ise büyükbaş, küçükbaş, kanatlı, arılı kovan türlerinin hepsini inşallah tazmin edeceğiz. Bire bir ayni olarak bunları ödemiş olacağız.

HAYVANINI KAYBEDENLERE..

80 bin üzerinde köy evleri TOKİ tarafından yapılacak. Hayvancılık faaliyetlerinde bulunmak isteyen, sera üretiminde bulunmak isteyen, diğer tarımsal faaliyetlerde bulunmak için de ihtiyaçlar karşılanmış olacak. Hayvanları kayıp altında olmayanlar var. Onları da tespit ettiriyoruz. Ayni olarak bire bir karşılayabileceklerimiz daha çok kayıpta olanlar. Desteklerin hepsini ziyadesiyle yaptık. Türkiye büyük devlet. Bu desteklerimizi o kardeşlerimizi de yaparız. Kayıt dışı da olsa. Yaralanmış olan hayvanlar alındı, büyükbaş, küçükbaş kesimini gerçekleştirildi. Gebe ve genç hayvanları aldık TİGEM'de bakımını üstlendik. Bunların sütlerinin alımını yaptık. Bütün bunların hepsi vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi. Hayvanların genellikle köydeki vatandaşın yaşadığı konutlarının altında olduğunu bilelim. Bizim bu bina yıkılmalıdır, ağır hasarlıdır, orta hasarlıdır diye statüsünün belirlenmesi gerekiyor. Bunu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapıyor. Onlar onay verince ekibimiz oraya giriyor.

Günler geçmesine rağmen hala hayatta olan hayvanları çıkardık. Faaliyetlerimiz halen devam ediyor. Tespitler sürüyor. 12 binin üzerinde köy var. Bu coğrafyalarda olan vatandaşın üstünde yaşadığı altında ahırın bulunduğu hayvanların tespit çalışması sürüyor. 8 binin üzerinde büyükbaş hayvan 66 binin üzerinde küçükbaş hayvan şu anda kayıtlarımızda telef olmuş olarak gözüküyor. Ayni olarak bunların karşılanacağı sözünü vermiş olduk. Bu hayvanlardan yayılabilecek hastalıklar konusunda son derece titiziz. Aşılama faaliyetlerimiz yürüyor. Veteriner kliniklerimiz mobil olarak var. Bunlar aynı zamanda sahipsiz hayvanlara da bu hizmetleri veriyorlar.

Bize bu deprem şunu öğretti; bir faylardan uzak duracağız, ikincisi sıvılaşma kabiliyeti yüksek olan coğrafyalardan uzak duracağız, üçüncü olarak da tarım arazileri. Bizim 2002 yılında kişi başı zaten 4 dekar gibi çok yüksek olmayan bir arazi büyüklüğümüz var. O yıl 66 milyondu nüfusumuz, şimdi 85 milyona çıktık. Böyle baktığınızda artan nüfus, gelen turist sayısı, tüketim alışkanlıklarımız, refah seviyemizin yüksekliği, çocukluk, gençlik yıllarında soframızda olanlar bugünkü neslin tercih etmediği şeyler. Tarım arazisi tabiri yerindeyse siz bir balçığın içinde ayağınızda çizmeler de olsa kendinizi ayakta tutmakta zorlanırsınız. Tarım toprakları da böyledir. Özellikle Risk Kalkanı ile ilgili çalışmalara katkı verirken, tarımsal yapıların kendisi dahil, ağır, ağıl, kümes, sera, silo, depolar bunlar. Ahırı bile gelişigüzel yapmamız gerekiyor. Mutlaka yapılması gereken yerlere yapılması gerekiyor. Biz Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığımızla oturup, orman envanterinde gözüken veya ağaçlardan müteşekkil olmadığı yerleri belirledik. Adıyaman için tek bir yere bütün şehri taşımak artık çok mümkün değil. O kadar çok konut yapacaksınız ki, yaymak durumundasınız. Bu tür yerlerde eliniz zayıflıyor

ZEMİN ETÜDLERİ YAPILDI

Eğer mera yoksa, marjinal tarım alanlarını bu iş için kullanabilirsiniz. Burada da zemin çalışması yürütülüyor. Zeminin sertliği önemli. Tarım toprakların zaten böyle bir dayanımı söz konusu değil. Bizim alternatifli olarak gösterdiğimiz yerler var. 11 ilin tamamında ilçeler düzeyinde de çalıştık. MTA ile gittiler, fay hatları gösterildi. Güçlü faylar, iri faylar, diri faylar. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı zemin etütlerini yaptı. Son Cumhurbaşkanlığı kararı ile süreç hızlı ilerlesin. Çadırı haklı beğenmeyip de konteyner isteyen depremzede var. Bizim esas çözümümüz kalıcı konutlar. Bu çalışmalar yürütülürken prosedür hızlı ilerlesin diye. Zemin etütleri yapıldı.

Biz burada makul olan çözümleri paylaşmaya çalışıyoruz. Bir kent merkezi kavramı var. İnsanlar bizi 30-40 km'ye götürmeyin diyor. Bunun orta yolunun bulunması gerekiyor. Periferide bulunan şehir şu anda onları mutlu edecek durumda değil. Bizim önceliğimiz tarım arazisi. Sonra mera sonra da ormanın vasfı ile zayıf olan yerlere gelip yapabilirsiniz dedik. Biz Milli Emlak'tan oranın iki katı yer alıp, ağaçlandırma çalışmalarını yürütüyoruz.

İMAR AFFI

Tarım alanlarındaki daralmayla ilgili özellikle son 2 milyon hektarlık 18-19 yılda kaybettiğimiz alan var. Kanun çıktıktan sonra bu 700 bin dekara düşüyor. Bizim gönlümüz buna da elbette rıza göstermiyor. Büyük ova kavramını iktidar olarak biz getirdik. Bir anlamda SİT alanı gibi düşünün. Her alanda olduğu gibi bu da bir eğitim konusu. Sanayi mi, tarım mı? Hayır! Bunlar birbirinin tamamlayıcısı. Böyle karşılaştırma bizi doğru yola götürmez. İmar affı konusu. İktidar ile muhalefetin çok kolay içselleştirdiği konu. Şu anda imar affını kimse ağzına alabilir mi? Hatta af kelimesi lügattan çıkarılmalı. İmar affı asla ağıza alınmayacak şekilde anayasal güvenceye kavuşturulmalı diyen bizim Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ Toprak bizim tarımsal üretimimiz için olmazsa olmazımız. Su ikinci kaynağımız. Üretimini yapacak olan insan üçüncü faktördür.

11 ilin tarım açısından çok önemli bir coğrafya olduğunu belirtiyoruz. Burada tarımsal üretim alanının yüzde 17'si, bitkisel üretimin yüzde 17'si bu bölgede. Ekili alanların yüzde 16'sı, tarımsal hasılaya baktığınızda yüzde 15'i gibi paya sahibiz. Türkiye'de tarımla uğraşan 7 kişiden birisi bu 11 ilde şu anda tarımla iştigal ediyor. Canlı hayvan sayısının yüzde 17'si. Tarımsal ihracatta yüzde 22 gibi bir kabiliyeti var. Bitkisel üretim yüzde 17 diyoruz. Daha önceden kışlık olarak ekildiği için, buğday gibi ürünler bu depremde zarar görmedi. Özellikle fayların geçtiği coğrafyalarda açılmalar oldu. Ürün olgunlaştığında hasadı zor olabilir. İnşallah o konuda da rahatlama olacaktır. Oralarda ürün kaybı olduğunda, eksiklikleri tespit ettirip kendilerine destek vereceğiz. Tarla bitkilerinde çok ciddi hasar yok. Meyve sebze konusunda, bölgenin üreticilerinin kendileri tarafından hasat edilmeyen ürünlerle ilgili yaşadıkları sorunlar var.

HAYVAN POPÜLASYONUNDA PROBLEM YOK

17 milyon büyükbaş, 56 milyon küçükbaşı olan Türkiye var. 8 bin büyükbaş, 66 bin küçükbaş hayvan kaybı var. Hayvanların geri kalanları yaşıyor, vatandaşımızın himayesinde. Burada hayvan popülasyonu açısından büyük problemimiz yok. Oransal anlamda çok düşük telef olan hayvanlar. Küçükbaş hayvanlar da binde birine tekabül ediyor ancak.

Şu anda tespit çalışmaları devam ediyor. Biz ne yaptığımızı bilelim ve ne yapmak istediklerimizi ifade edelim. Kısa vadede mazot ve gübre desteği. 2. 9 milyar tutuyor 11 ilin desteklemeleri. 364 bin çiftçiye tekabül ediyor. Yem desteği verdik. 16 bin top yem dağıttık. 'Bu yemleri bulamıyorum' diyen vatandaşımıza yem desteğini bire bir sağladık. 58 bin ton ısınması için odun dağıttık. Bir kamyonun 10 ton odun aldığını düşündüğünüzde, 5800 kamyon odun dağıtmışız. 16 bin yem yeterli değil, depreme özel olarak 1.4 milyar liralık bir destek daha çıkarttık bedelsiz olarak. Birincisinde ayni olarak verdik ikincisinde bayilerin açılmalarını sağladık. Başta tarım kredi kooperatiflerimizin kendi yerleri olmak üzere. 473 milyon lira hayvancılık destek verdik. Topladığınızda 5 milyar liralık destek buraya gelmiş oldu.

Tespitler yapıldıktan sonra telef olan hayvanlarla ilgili olarak bire bir karşılayacağız. 12 Mart'taki kararda şu var; 1,5 milyon arılık kovana ihtiyaç olan şeker de var. Herhangi karşılık beklemeden veriyoruz. Bu destekleri verirken 'hayır yetmez başka desteklerimiz de olmalı' diyoruz. Eğer 14-15 Mart'ta bu yağışlar olmamış olsaydı Şanlıurfa'da kendi tünellerimizden o ovaya devam ediyor olacaktık. Yağışlar hem fazla hem de ihtiyacın üzerinde geldiği için su verme işini kestik. Kuraklığın verim düşüklüğünü öngörüyor idik. Şanlıurfa'nın bazı bölgelerinde aşırı selden dolayı seralar zarar gördük. Buğdayda da kısmi zarardan bahsediliyor. Sular çekilince tam tespiti yapmış olacağız.

FİYATLARDA YÜKSELME OLACAK MI?

Bitkisel üretim kısmında stoklarımız var. Buğdayla ilgili stoklarımız var. Regülasyon kurumlarımız var. Toprak Mahsülleri Ofisi, Et Süt Kurumu, Türk Şekeri gibi. Bunlar devrede. Fiyatlarda bir yükselme açıkçası beklemiyoruz. Bu yüzde 127.76'lık oran bir önceki ay yüzde 142'lerdeydi. Aylık artış 6'lara düştü. Genel ekonomiden tarımsal ekonomiyi ayırmak mümkün değil. Temel girdileriniz var. Girdi fiyat endeksine baktığınızda görürsünüz. ÜFE bu. TÜFE değil. Bu da zaman içerisinde tüketici fiyatlarına kaçınılmaz olarak yansıyor. Genel ekonominin seyrindeki iyileşme devam ettiği müddetçe buraya da yansıyacak. Buralarda bir endişemiz, kaygımız yok. Yağışların düzensizliği var. Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu. Atatürk Barajı'nda su mesafemiz 300 bin metreküp arttı. Bu önemli bir şey. Tabii ki taşkın, sel olmasın. Üç günde bu kadar yağış olsun elbette istemeyiz.

GIDA ARZINDA SORUNUMUZ OLMAYACAK

Bakanlık olarak görev sahamız üretimle alakalı. Bizim stratejik ürünlerimiz var. Ben bunlara un, yağ, şeker diyorum. Bunların bulunurluğu konusunda en ufak problem olmayacak. Bunlara erişebilirlik konusu bizim biraz da ötemizde kalıyor. ÜFE'yi elbette görmezden gelemeyiz. Bunları yok sayarak üreticiye 'bu fiyattan ürünlerini sat' diyemeyiz. Onların da faaliyetini sürdürülebilir kılmak lazım. Üreticinin üretme kabiliyetinin sürekliliği artı vatandaşın alım gücünün dengelenmesi sozkonusu. İlgili bakanlıklarımız çalışmaları var. Gıda Komitesi, Ekonomik Koordinasyon Kurulumuz var. Deprem ve sel taşkınından kaynaklı gıda arzında sorunumuz olmayacak.

ATATÜRK BARAJI 10 ŞİDDETİNDE DEPREM OLACAK ŞEKİLDE DİZAYN EDİLDİ
11 ilin içinde yer aldığı coğrafyada 140 adet baraj ve göletimiz var. Depremle ilgili olarak bunları sürekli takip etmemiz gerekiyor. Halihazırda uygulanan sistemlerimiz var. Biz dedik ki, bu ölçümler yetmez, teknolojinin imkanlarını kullanarak barajlarda acil durum ve kumanda sistemi. Barajlarda şöyle problemimiz oluyor. Büyük miktarda suyu tutmak için gövdenin dirençli olması gerekiyor. Gövde zarar görürse, tarım arazisini alıp götürebilir. Baraj güvenliği çok önemli. Gövde barajlar yapılırken hesapların hepsi yapılıyor. Deprem büyüklüğü 10'un üzerinde olacak şekilde Atatürk Barajı gövdesi ona göre dizayn edilmiştir. Gövdede en ufak çatlakta, gelen suyun bulanıklığıyla ölçüyoruz. Barajın seviyesini kontrol ediyoruz. Baraja ilişkin gözlemlerimizin olması gerekiyor. Deprem veya başka felakette mutlaka bize sinyal vermesi gerekiyor. Deprem anında vanalar savakların açılmasını sağlıyor. Veya kendinden sonraki yerlere gerekli uyarılarda bulunuyor. Biz bunları fiziki olarak yapıyoruz. Şu anki barajlarımızda ölçümleri yapıyoruz.

Etiketler: