Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Çocukluk ve ergenlik dönemine önem vermek lazım

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Pandemi ve sosyal medyanın etkisiyle çocukluk ve ergenlik depresyonu pik yapmış.  Bu çocuklar gelecek için kayıp vakalardır, ileride suç unsuru da olabilirler. Bu nedenle muhakkak çocukluk ve ergenlik dönemine önem vermek lazım." dedi.

Ekleme: 15.03.2023 20:09:17 / Güncelleme: 15.03.2023 20:09:17 / Güncel / İstanbul Haberleri
Destek için 

Üsküdar Üniversitesi ve Çocuk Gelişimi ve Eğitimcileri Derneği iş birliğinde düzenlenen Sağlık Alanında Koruyucu, Önleyici ve Destekleyici Çocuk Gelişimi Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması Sempozyumu’nda alanında uzman isimler çocuk gelişiminin önemini vurgulayarak bu alandaki eksikliklere dikkat çekti.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: "Günübirlik kararlar zaman ve enerji kaybına yol açıyor"

Programda konuşan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bazı konuların orta ve uzun vadede ihmal edildiğini belirterek "Günübirlik ve ani kararlarla ilerlemeye çalışıldığı zaman geriye dönüp bakıldığında aslında bir enerji ve zaman kaybı olduğu görülebilir. Hâlbuki karar verme esnasında stratejik düşünme becerisi vardır. Bu beceride stratejik hedef belirlenir, bu hedefe göre plan yapılır. Öncesinde kişi kendi zayıf ve güçlü yönlerini bilir. Belirlenen stratejik hedefe göre de kısa, orta ve uzun vadeli plan yapılır, bir yol haritası çizilir ve bu şekilde ilerlenir. Süreci bu şekilde yönetmek, stratejik hedef belirlemedeki en önemli zihinsel becerimizdir. Bu bir insanın hayatının sonuna geldiğinde nasıl bilinmek ve anılmak istiyorsa en baştan da o hedefe uygun düşünerek hareket etmesine benziyor. Bir gemi yola çıktığında nereye gideceğini bilmiyorsa onu meydana gelen olaylar sürükler. Eğer nereye gideceğini biliyorsa olayları o kontrol eder. Hedefi olmayan bir kişi de olayların nesnesi olur, güçlü kişilerin ve her şeyin etkisinde kalır." diye konuştu. 

"İnsan psikolojik ve sinir sistemi açısından prematüre doğuyor"

İnsan çocuğunun psikolojik ve sinir sistemi olarak prematüre doğduğunu belirten Tarhan, "Bir ördeğe baktığımızda, yumurtadan çıkar çıkmaz yürüdüğünü görebiliriz. Ancak insan doğduktan 1 yıl sonra yürümeye başlıyor, 12 yaşından itibaren bağımsız yaşayabiliyor, 15 yaşından sonra ergenliğe adım atıyor. Sosyal öğrenme ile zihni gelişiyor. Bu zihin gelişme sürecinde iki dönem var. İlki 0-3 yaş arası beynin her tarafında blooming yaptığı dönem. Bu dönem baharda her tarafın çiçek açmasına benziyor. İkinci blooming de beynin kaptan köşkü olarak tanımladığımız ön bölgede gerçekleşiyor. O dönemde beynin ön bölgesinde ciddi şekilde sinapsler yayılıyor ve hücre göçleri başlıyor. Bu da 2-3 yıl sürer. Eğer ergenlik döneminde genç, iyi bir anne ve baba kılavuzluğundan faydalanabilirse blooming sürecini de iyi yönetebilir. Aynı şekilde 0-3 yaş arasındaki çocuk da kendini güvende hissediyorsa ve sosyal ilişkileri iyiyse beynindeki sinapsleri doğru budayabilir. Bir çocuğun sevilip sevilmemesinin beyindeki karşılıkları bile yönetilebiliyor." dedi.

"Duygusal istismar çocuğu fiziksel istismardan daha çok etkiliyor"

Kişilik temellerinin çocukluk çağında atıldığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Psikiyatride çocukluk çağı travma ölçeği kullanılıyor. Neredeyse vakaların yüzde 90’ında bu ölçeği uyguluyoruz. Ölçekte fiziksel istismar, fiziksel ihmal, duygusal istismar, duygusal ihmal ve cinsel istismar gibi son derece önemli konular var. Bir çocuğu duygusal olarak ihmal ve istismar etmek onu fiziksel istismar etmekten daha çok etkiliyor. Çocuk fiziksel istismara uğradığında en azından ebeveynlerinin kendi varlığının farkında olduğunu düşünüyor. Tüm bu ihmaller ve istismarlar erken çocukluk çağında oluyor ama çoğu anne ve baba bunun farkına varamıyor. Neyse ki Allah tarafından yaratılışta annelere çocukla bağlılığı kuran oksitosin hormonu verilmiş. Bu en çok da çocuğunu emziren annelerde salgılanıyor. Oksitosin anne ve çocuk arasında ciddi bir bağ oluşturuyor. Emziren anneler doğal olarak çocuklarına karşı şefkatli oluyor. Örneğin eğer bir anne ilk 6 ayda bebeğini emzirdikten sonra hastalanırsa ve sağlıklı sütü olan bir anne tarafından o bebek emzirilmeye devam edilirse ilk 6 aydaki mRNA’lar ve RNA onarıcı genetik unsurlar sağlıklı annenin sütüyle düzelebiliyor. Yeni bilimsel gelişmeler bu yönde."

"Uzaktan öğrenim ile çocuk gelişim uzmanı olunmamalı"

Çocuğun yetiştiği dönemleri ihmal eden sağlık politikalarının çok şey kaçırdığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Geleneksel olarak aile bağlarımız kuvvetli. Çocuğa değer veren bir toplumuz ama son yıllarda hane kırılganlığımız çok arttı. Son 20 yılda 5 kişilik haneler azaldı, 1 kişilik haneler arttı. 20-30 yıl sonra çocuk ruh sağlığı sorunları ile daha çok uğraşan bir toplum olacağız. ABD’de 2012 yılından sonra özellikle de pandemi ve sosyal medyanın etkisiyle çocukluk ve ergenlik depresyonu pik yapmış.  Bu çocuklar gelecek için kayıp vakalardır, ileride suç unsuru da olabilirler. Bu nedenle muhakkak çocukluk ve ergenlik dönemine önem vermek lazım. Bunun için de uzman kişiler yetiştirmek gerekiyor. Özellikle çocuğu kucağına almayı bile bilmeyen, açık öğretimde sadece kitaptan öğrendikleri ile çocuk gelişimciler yetişiyor. Bunlar çocuk gelişimci olamaz ancak adayı olurlar." ifadelerini kullandı.

"Üçlü koruma Türkiye’de ihmal ediliyor"

Prof. Dr. Nevzat Tarhan; tıpta birincil, ikincil ve üçüncül korumalar olduğunu söyledi ve sözlerini şöyle tamamladı: "Birincil korumada toplumun genelinin hasta olmaması için eğitim vermek vardır. Asıl önemli olan insanların hasta olmaması için uğraşmaktır. En önemlisi de budur. Polikliniklerdeki insanların çoğunda yüzde 60-80 oranında beslenme ve yaşam stili hatası görülüyor. Bunlar düzeltildiği an birçok hastalık ortadan kalkacaktır. Koruyucu sağlık, psikiyatride de genel tıpta da önemli. İkincisi önleyici korumadır. Risk grupları belirlenerek o gruplardaki kişilerin hasta olmaması için çalışmaya dayalı bir koruma sistemidir ve biraz daha uzmanlık gerektirir. Burada erken tanı ön plana çıkıyor. Üçüncül koruma ise travma yaşayan, hastalık yaşayan bir kimsede rahatsızlığın nüksetmemesi için çalışılır. Bu üçlü koruma Türkiye’de çok ihmal ediliyor. Psikiyatrik hastalıklar alanında yıllardır çok çabaladık, başvurular yaptık ama henüz bir noktaya varamadık. İran da bile bağımlılıktan üçüncül koruma rehabilitasyon merkezi var ama bizim yok. Bir bağımlılık hastasını tedavi edip taburcu etmek fayda sağlamıyor. Bu noktada üçüncül koruma şart. Gelişmiş ülkelerde bağımlı kişiler 3-6 ay rehabilitasyon merkezinde kalıyor ve orada bazı şeyler yeniden inşa ediliyor. Bizim ülkemizde de olmalı, zararın neresinden dönersek kardır." (İLKHA)