Mehmet Sabri Çalak / Haber-yorum
Allah`ın adıyla
Mısır`ın en aktif İslami hareketi diyebileceğimiz Müslüman Kardeşler, gösteriler başladıktan belli bir müddet sonra sokaklara indi. Yani Mısır`da meydana gelen halk ayaklanması İslami bir devrim değildi. Şimdi bunları yazmak ile fitne çıkarma niyetinde değilim ama olayların başlangıcını bilirsek gelinen noktayı daha rahat değerlendirme şansımız olacaktır inşallah.
25 Ocak devrimi Mısır adına bir dönüm noktasıydı. El Hak doğrudur. Ama devrimi yaklaşık 6 ay boyunca idare eden Tantavi devrik diktatörün genel kurmay başkanıydı. Yani seçimlere kadar geçen yaklaşık 6 aylık süre diktatöre direnen halkın eliyle başa geçen askeri bir yönetim mevcuttu. Aslında eski diktatör gitmiş yerine yine ordunun zirvesinden bir diktatör adayı gelmişti. Daha sonra halkın meşru oyu ile yani demokratik seçimlerle Müslüman Kardeşler hareketinden biri olan Muhammed Mursi halk eliyle yüzde elli iki oyla cumhurbaşkanı seçildi. Bu noktaya gelindiğinde Müslüman kesimler İhvan hareketinin zaferinden söz etmeye başladılar. Halbuki ortada zafer filan yoktu! Bu noktaya ısrarla dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Müslümanlar iktidara filan gelmedi. Sadece seçimle iş başına geldiler.
Neden bu kadar önemli. Birincisi demokrasi denilen yönetim biçimine göre çoğunluk iş başına gelir. Belki bugün Ortadoğu coğrafyasında Suudi-Amerika ekseninde yer alan Yemen, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri gibi henüz Arap Baharı`nın ulaşmadığı totaliter rejimlerde krallıklarda da seçimler yoluyla iktidara gelinebilse İslamcılar çoğunlukla iktidara gelir. Yeter ki başkalarına istedikleri kadar kendilerine de demokrat olabilsinler. Ama mevcut şartlarda bahsettiğimiz kralların kendi ülkelerinde demokrasiye filan müsaade edecekleri beklentisi safdillik olur. Neyse esas konumuz bu değil zaten. Konumuz bu olsaydı şayet Suud-Amerika ekseninin Suriye`de halk direnişini neden desteklediklerini de sorgulardık. O da başka bir yazı konusu olarak şimdilik kenarda dursun.
Hasılı Mısır`da halk İhvan`a teveccüh gösterip seçimle onları iş başına getirdiler. Muhammed Mürsi Cumhurbaşkanı oldu. Yani zannedildiği gibi Mısır`da İslami bir devrim gerçekleşmedi. Seçimle gelen seçimle gider. Bu neredeyse demokrasinin tanımıyla eşdeğer bir ifadedir. Ama Mısır`da Müslümanlar İslami bir devrimle işbaşına gelseydi tüm kurumlarıyla ordusuyla yüksek yargısıyla tüm kurumlar İslami kesimlerin eline geçmiş olsaydı bugün zaten darbeyi konuşmayacaktık. Mısır`da Müslümanlar sadece yönetimin bir kısmını ellerine aldılar ve zaten bu dar çerçevede yapılabilecek bir şey yoktu. Yoksa bazı iyi niyetli (!) Müslümanların eleştirdiği gibi Müslümanlar yönetmeyi bilmiyor filan demem mümkün değil. Müslümanlar taktiksel olarak kendi öz değerlerini bir kenara bırakıp çağın gereklerine ayak uydurup demokrasiye sırt dayadıkları için bugün bu hallere düştüler. Bugünlerde İran İslam İnkılabını örnek göstermek bazı kesimlerce tekfir edilme gerekçesi olabiliyor. Yakın tarihimizde İran İslam İnkılabı olmasına rağmen bu örneği verip şimşekleri üzerime çekmek istemem. Ama Şiisiyle Sünni`siyle kimsenin itiraz edemeyeceği Allah Resulü`nün Medine İslam İnkılabına bakalım.
Allah Resulü Medine`ye hicret ederek bir tarih başlattı. Bugün Müslümanlar Hicri Takvimi kullanırlar. Sahabeler olayları anlatırken hicretin 5. ayı veya hicretin 3. yılı diye bahsederler. Yani Resulullah s.a.v ve kutlu sahabileri hicreti tarihin dönüm noktası olarak gördüler ve bu gelenek hala devam ediyor. Bu gelenek 2. halife hz. Ömer döneminde Müslümanlar için tek ve geçerli takvim olarak resmen yürürlüğe kondu.
Peki hicreti bu kadar önemli kılan neydi? Hicret aslında Medine İslam devletinin ilanıdır. Hem de demokrasi yalanını alaşağı edecek bir şekilde bir devlet ilanıydı.
Medine şehrinin o günlerde adı Yesrib idi. Ama hicretle birlikte Medine`tür Rasul (Rasulullah`ın şehri) olan adı daha sonra günümüze kadar Medine olarak geldi.
Efendimiz s.a.v in bir yıllık uygulamaları ve o dönemin şehir yapısı hakkında biraz kafa yoralım. Muhacirlerin sayısı 180 veya en iyi ihtimalle 200 kişi Muhacir ve Ensar yaklaşık olarak kaynaklarda geçen şekliyle 1500 veya 1800 en iyi ihtimalle 2000 kişi diyelim. Müşrik Araplar yaklaşık 4000 kişi çevredeki 3 büyük Yahudi taifesi(kaynuka, nadir ve kurayza) ve yaklaşık 15 boydan oluşan Yahudilerin sayısı 4500-5000 kişi civarındaydı.
Yani nüfusun en iyi ihtimalle yüzde 20 sine tekabül eden kitle Müslüman kitleydi. Ama Rasulullah(s.a.v) seçilmeyi aday olmayı filan düşünmedi. Hicretin 7. ayında Evs, Hazrec ve irili ufaklı Yahudi kabileleri ve 3 büyük Yahudi kabilesiyle de görüşerek Medine İslam devletinin anayasasını oluşturdu. Merak edenler Medine vesikasını maddeleriyle inceleyebilirler. Açık ve net bir şekilde Müslümanların yönetimi ve Allah ve Rasulu`nun başkanlığında bir devlet ilanıydı. Aynı ayda Muhacirlerden oluşan seriyyeleri çıkarıp Medine çevresindeki kabilelere otoritenin artık Müslümanlar olduğu gösterildi. Demek istediğim Müslümanlar seçimle işbaşına gelmeyi bekleyedursunlar İslam geleneğinde seçimle işbaşına gelme yoktur. İslam`ın kendi gelişi de geliş şekli de devrimdir. Başka türlü demokrasi oyunlarıyla işbaşına gelinse dahi bunun bekası yoktur. İslam düşmanı şer ittifakı bugün ABD-İsrail-Suud ekseni olarak bildiğimiz bu şer ittifakı İslam`ın hakimiyetine göz yummayacaktır.
Muhammed Mürsi ve O`nunla aynı saflarda yer alan Müslüman Kardeşler`imiz umarız bu demokrasi-darbe oyunundan dersler çıkarıp bundan sonra yönetime gelirlerse tevhidin sancağını dalgalandıracak Mısır İslam inkılabını ilan edip Şer ittifakından teberi edeceklerdir.
Meydanlardaki Mısır`ın Muvahhid erlerinin direnişini selamlıyorum. Ve direnerek zaferi ve Mısır`ın İslam inkılabını gerçekleştireceklerine inanıyorum.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun
Selam ve dua ile…
Mehmet Sabri Çalak
dr79@hayrinyolculari.org.tr
dr79@hayrinyolculari.org.tr