Deprem sonrası 'Hayatta Kalma Suçluluk Psikolojisi'ni nasıl atlatırız?

Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremde hayatını kaybedenlerin yakınlarına 'sonuca değil sürece odaklanılması' tavsiyesinde bulunan Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, 'hayatta kalma suçluluk psikolojisini' yenmenin mümkün olduğunu belirtti.

Ekleme: 23.02.2023 12:25:06 / Güncelleme: 23.02.2023 12:39:50 / Röportaj / Adana Haberleri
Destek için 

Türkiye'de son haftalarda yaşanan ve büyük acılara neden olan depremlerin insanlar üzerindeki olumsuz etkileri hafifletilmeye ve sağlanan psikososyal destekle de bireyler iyileştirilmeye çalışılıyor.

Pek çok insan son dönemlerde uyuyamama, sürekli deprem oluyor hissi yaşama, sevdiklerini kaybetme korkusunu içinden atamama gibi duygular yaşıyor. Bu durumda kişinin uzman yardımı alması büyük önem taşıyor.

Depremden etkilenen 10 ilimizden biri olan Adana'da depremi kendilerinin de yaşadığını ifade eden Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, deprem sonrası psikolojik danışmanlar olarak sahaya indiklerini ve depremzedelerle birlikte olduklarını belirtti.

Afetzede vatandaşlarla sürekli, birebir temas halinde olduklarını vurgulayan Akdağ, "Arama kurtarma faaliyetlerinden hemen sonra, ihtiyaçlarının da giderilmesiyle insanlar psikolojik açıdan yıprandıklarını fark ediyorlar. Özellikle ilk bir haftadan sonra depremzedelere psikososyal destek başladı." dedi.

"Rabbimiz, bizi empatik varlıklar olarak yaratmış"

Kişilerde, deprem sonrası hayatta kalma suçluluğu veya psikolojisi yaşandığına dikkat çeken Akdağ, "Birilerinin vefat ettiğini, acılar çektiğini bildiğimiz halde, biz evimizde çoluk çocuğumuzla oturuyoruz, yemek yiyoruz, bunun bir suçluluk tarafı var. Fakat bu gayet doğal ve tabidir çünkü biz empatik varlıklarız. Rabbimiz, bizi empatik varlıklar olarak yaratmış ve insan, kendisini başkasının yerine koyarak yaşar. Bunu yapamazsak bunu uygulayamazsak, ciddi manada bir problemimiz var demektir." şeklinde konuştu.

"İnsanı iyileştiren en temel şeylerden bir tanesi yardımdır"

Hayatta kalma suçluluğunun veya psikolojisinin atlatılabileceğini kaydeden Akdağ, şunları kaydetti:

"Bunu aşmak için en başta boş kalmamak ve onlar için bir şeyler yapmak önemlidir. Ne olursa olsun yardım babında yaptığımız her şey bizi iyileştirir. İnsanı iyileştiren en temel şeylerden bir tanesi yardımdır. Bu yardım imkânlar dâhilinde maddi olarak birileriyle birlikte yardım dağıtarak veya sosyal medyada yararlı bir bilgiyi paylaşarak da olabilir. Böyle yaparak insanlara katkı sunduğumuzu düşündüğümüz için kendimizi işe yarar hissederiz ve bu his, bizdeki suçluluk psikolojimizi azaltır. 'Birileri için bir şeyler yapmalıyım' demeliyiz. Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi Vesellem): 'Müminler bir vücudun organları gibidir, bir tarafı ağrırsa diğer tarafı da hisseder.' der. Bu harika bir duygu, bunu hissedemeyecek olursak zaten problem vardır. Krizi fırsata nasıl çevirebiliriz? En başta yardım faaliyetlerine gücümüz yettiğince katkı sunarak olabilir." ifadelerini kullandı.

"Deprem, korkutucu bir deneyimdir"

Deprem sonrası, depremzedelerin eve girememe, geceleri uyuyamama ve kâbuslar görme gibi şikâyetlerle geldiğine vurgu yapan Akdağ, "Deprem korkutucu bir deneyimdir. Haliyle bizim bu durumumuz, anormal bir duruma verdiğimiz normal bir tepkidir. Bunun ilk 1 ay içerisinde yavaş yavaş belirtisinin azalmasını bekleriz.  Olası yeni depremlerden dolayı zihnimiz bizi tetikte tutar. Bu nedenle en ufak bir ses veya sarsıntı da ona göre pozisyon almamızı sağlar. Aslında bu, hayatta kalma, yaratılışımızın içerisine konulmuş bir programdır. Bundan dolayı böyle bir şey yaşamamız gayet tabii ve doğaldır." diye konuştu.

"Korku bizi dondurur, aktif olarak harekete geçmemizi engeller"

Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ

Kişinin korktuğunu kabul etmesinin, normalleşmede önemli bir adım olduğuna vurgu yapan Akdağ, "Korkumuzu insanlarla paylaşalım. Korktuğumuzu saklamaya çalışırsak, bastırırsak korku bizi dondurur, aktif olarak harekete geçmemizi engeller. Bundan dolayı korktuğumuzu kabul edelim, insanlarla bunu paylaşalım ve diğer insanların da bizimle duygudaş olduğunu gördüğümüzde, bu bizi rahatlatacaktır." dedi.

Deprem hususunda çocuklarla konuşma dilinin güven verici olması gerektiğini söyleyen Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çocuklar yaşadıkları şeyi anlamlandırmaya çalışır"

"Üslubumuz güven verici olsun ama asla yalana da başvurmayalım. 'Bir daha asla deprem bir daha hiçbir sıkıntı olmayacak' gibi bir yaklaşım içerisinde olursak, çocuklarımız ufak bir sarsıntıda ki artçılar devam ediyor, bize olan güvenlerini sarsmış oluruz.  Bundan dolayı önemli olan, bizim deprem gerçeğini çocuğa nasıl anlattığımızdır çünkü çocuklar yaşadıkları şeyi anlamlandırmaya çalışır. Siz olayı biliyorsunuz ve ona göre bir psikolojiye giriyorsunuz; çocuklar ise olan şeyi tam olarak anlamlandıramıyor. Biz ona nasıl aktarırsak, çocuk ona göre bir pozisyon alıyor. Çocuklar yaşanan şeyi sorduğunda; anne baba bu yaşadığımız şey nedir? Diye, bizlerin vereceği cevap şu şekilde olmalıdır: 'Oğlum kızım, olan şeyin adı deprem. Biraz daha devam edebilir. Biz bu süreçte güvende olacağız. Sizlerle neler yapacağız? Çök-kapa-tutun şeklinde yaptığımız hareketleri yapacağız. Elbette bizde biraz korkuyoruz ama bunları yaparsak inşallah bir şey olmayacak' gibi cümlelerle sakin bir şekilde konuşursak, çocuklarımız bu anlamda rahat ederler. Çocuklar bizim bu yaklaşım içerisinde olduğumuzu gördüklerinde de, bu durumu anlamlandırmış olur ve olaya çok hızlı bir şekilde adapte olurlar. "

"Televizyonun sürekli açık kalması en başta bize sonra da çocuklarımıza olumsuz olarak yansır"

'Televizyonlarda ve sosyal medyada sürekli depreme dair şeylerin izlenilmesi ve izletilmesinin hem çocuklarda hem de ebeveynlerde olumsuz etkiler oluşturduğu' uyarısında bulunan Akdağ, "Bizlerin, şu süreçte bilgi çeşitliliği ile bilgi kirliliği arasındaki farkı bilmemiz lazım. Bilgi çeşitliliği bir yere kadar iyidir. Birkaç kanal ve yer belirleriz, oralardan bilgilerimizi alırız ve bunun dışında televizyonun sürekli açık kalması, oradaki yorumları görmemiz en başta bize sonra da evlatlarımıza olumsuz olarak yansır. 'Bu konuya çok dikkat etmemiz lazım' diyerek anne ve babaların buna dikkat etmesi gerektiğini kaydetti.

Alışmak duygusunun iyileşmede önemli bir rolü olduğunu ve kişinin bu sürece kendisini teslim etmesi gerektiğini söyleyen Akdağ, şu ifadeleri kullandı:

"Vatandaşlarımızın sonuca değil, sürece odaklanmalarını tavsiye ediyorum"

Rabbimizin fıtratımıza koyduğu çok önemli bir silahımız, donanımımız var. Bunun adı; 'alışmak.' Kendimizi ona bırakırsak hızlı bir şekilde adapte oluruz ve iyileşiriz. Vatandaşlarımızın sonuca değil sürece odaklanmalarını tavsiye ediyorum. Yani bu süreç yardım zamanıdır. Aktif olmak, boş kalmamak ve kendimizi bir işle meşgul etmek gerekir. Aynı zamanda hızlı bir şekilde iyileşmeyi, hedef olarak önümüze koymayalım. Hızlı iyileşmek çok istediğimiz bir durum değildir. Önemli olan küçük yani minik adımlarla, alışarak devam etmektir. Bu iki noktayı vatandaşlarımız uygulamaya çalışırsa, sonuca değil sürece odaklanmak ve minik adımlarla gitmek, bu süreçte alışmak adlı programımız, silahımız hızlı bir şekilde devreye girer ve tesirli bir şekilde hayata adapte olmamızı sağlar."

Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerde hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Akdağ, "Rabbim beterlerinden korusun. Daha esnek daha güçlü bir psikolojiyle yolumuza devam etmeyi nasip etsin." dedi. (İLKHA)