Yapılan araştırmalara göre; dünyada yeti yitimine neden olan 10 hastalıktan 5 tanesi ruhsal hastalıklardır. Bunlar; depresyon, alkol kullanımı, bipolar bozukluk, şizofreni ve obsesif kompulsif bozukluktur.
Türkiye’de nüfusun %18’inin yaşam boyu bir ruhsal hastalık geçirdiği, çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranının %11 olduğu bulunmuştur.
Depresyon, sürekli bir üzüntü ve ilgi kaybına neden olan bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon aynı zamanda majör depresif bozukluk veya klinik depresyon olarak da adlandırılır.
Konuyla ilgili İLKHA muhabirine konuşan Ergoterapist Cem Güze, ruhsal bunalımlarda en güzel çözüm yolunun çevredeki insanlarla dostlarımızla her şeyden önce kendi iç dünyamızla barışmak olduğunu söyledi.
“Sürekli problem çözmeye odaklı bir hayat sürüyoruz”
Avrupa ülkelerine göre en çok genç nüfusun Türkiye'de olduğunu belirten Güze, “Bu bağlamda çok değerliyiz. Ruhsal bunalım yaşayan gençlerde çevrenin, ailenin, eş ve dostun yaklaşımı çok önemlidir. Ruhsal bunalım yaşayan gençlerde en önemli sorun kendi iç dünyalarında kendi kendilerine nasıl yaklaşıyorlar. Hayatımızın bir dönemine kadar geçmişimize baktığımızda hepimiz mutlaka bu duyguyu hissetmiş ve yaşamışızdır. Çok olağan ve normal olduğunu bir yıl önceki kaygımızın, stresimizin ve moralimizin günümüzde unuttuğumuzu düşündüğümüzde hatırlamıyoruz. Hayatımızda sürekli problem çözmeye odaklı bir hayat sürüyoruz. Günlük işlerimizden gündemlerimize ilişkilerimize kadar her konuda bir genç olarak gün içinde ruh halimiz iki saatte bir değişebiliyor. Ömre baktığımızda durum tabii ki değişebilir.” dedi.
“Sosyal medyadan çok büyük oranda sürekli motivasyon pompalanıyor”
Hayat genelinde olağanlarını ve normallerini bir defa kesinlikle kabul etmemiz gerektiğini söyleyen Güze, “Kabul ettiğimiz anda gözümüzde büyütmediğimiz ve rahat gördüğümüz an hiçbir problem kalmıyor. Çözüm aşamasına geçme durumuna geliyoruz. Sosyal medyadan çok büyük oranda sürekli motivasyon pompalanıyor. Aslında o duyguyu yaşamamıza engel oluyor bu durum. Çabuk atlatmakta aslında bir engeldir. Mutlu haldeyken problem çözemeyiz problemlerimiz gözümüzün önüne gelemez. Ama stresliyken beyin derki senin çözmen gereken bir problem vardır. Stres altında olduğumuzda hayatımızı rayına ve yoluna koyabiliriz.” diye belirtti.
“Aile ve çevre olarak strese depresyona alıştıracak bir seviyeye getirmeden hafiflettirmeliyiz”
Güze, “Zamanımızdan geçmişe baktığımızda bin 300 ve bin 400’lerde de insanlar yaşadı. Aynı kaygı stresi ve bunalımı yaşadılar. Bir tanesinin adını hatırlayamayız. Bu perspektifte baktığımızda bunları basit görme bizi rahatlatıcı görmek manasına çıkıyor. Elbette insanlar bunalım yaşadığında psikolojik sorunları ve etkenleri olabiliyor. Her insan onay görmek değer görmek, kabul edilmek, aidiyet hissetmek, sevilmek ve sevgi görmek ister. Aileler, çevre ve yakın arkadaş olarak kendi o dönemlerimizi hatırlayıp karşımızdakine değer verdiğimizi hissettirmemiz strese depresyona alıştıracak bir seviyeye getirmeden onu hafiflettirmeliyiz. Tedavi için en güzel çözüm yolu çevredeki insanlarla dostlarımızla her şeyden önce kendi iç dünyamızla barışmaktır.” diye konuştu. (İLKHA)