AYM'den hak ihlali kararı

Anayasa Mahkemesi (AYM), bel ağrısı şikayetiyle gittiği hastanede iğne yapılmasının ardından topallamaya başlayan kişinin açtığı davada "gerekli araştırmalar yapılmadan" maddi tazminat talebinin reddiyle "kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı"nın ihlali edildiğine hükmetti.

Ekleme: 05.01.2023 11:57:52 / Güncelleme: 05.01.2023 11:57:52 / Güncel
Destek için 

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, 2012'de bel ağrısı şikayetiyle Karabük Devlet Hastanesine başvuran kişiye, ağrı kesici ve kas gevşetici iğne yapıldı. Bunun ardından topallamaya başlayan başvurucu, iğneyi yapan personel hakkında Karabük Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulundu.

Soruşturma kapsamında alınan Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda zararının tazmini için Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna başvuran kişi, buna cevap alamaması üzerine Kastamonu İdare Mahkemesine dava açtı.

Mahkeme, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğuna dair tıbbi bir delil tanımlanmadığını, yapılan tıbbi işlemle ilgili sağlık personelinin kusurunun bulunmadığını ancak hastanenin kayıt tutmaması nedeniyle tedaviyi uygulayan personelin tespit edilemediğini belirledi. Mahkeme, hiçbir zaman maddi gerçeğe ulaşamayacak olmasından duyduğu üzüntünün karşılığı olarak başvurucuya 10 bin lira manevi tazminata hükmetti, diğer yönlerden ise davayı reddetti.

Temyiz isteminin de Danıştay tarafından reddedilmesi üzerine başvurucu, olayda idarenin sorumluluğu olduğunu savunarak AYM'ye bireysel başvuruda bulundu.

Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 17'inci maddesinde güvence altına alınan "kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı"nın ihlal edildiğine hükmetti ve yeniden yargılama yapılmak üzere karar örneğinin yerel mahkemeye gönderilmesini kararlaştırdı.

Kararın gerekçesinden

AYM'nin kararında, mevzuata göre bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda maddi tazminata hükmedilebileceği ifade edildi ve mahkemenin, hizmet kusurunun tespitine yönelik Adli Tıp Kurumuna ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırmadığı kaydedildi.

Kişilerin, idarenin işlem, eylem ve ihmalinden kaynaklanan maddi ve manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlendiğine işaret edilen kararda, bunun devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma şeklindeki pozitif yükümlülüğü olduğu vurgulandı.

Mahkemenin hazırlık soruşturmasında aldırdığı ve karar gerekçesini dayandırdığı adli tıp raporunun tıbbi belgeler kısmında "alkol yoksunluğu sendromu", "düşme", "çekilen akciğer filminde kırığa rastlanmadığı" gibi davayla ilgisi olmayan hususlardan bahsedildiği aktarılan kararda, "Bu bağlamda raporun güvenilirliği hakkında ortaya çıkan şüphenin giderilmesi için yeni bir rapor alınması gerekir." değerlendirmesi yapıldı.

Yeni rapor alınmasının, başvurucunun bacağında kalıcı hasar olup olmadığının tespiti bakımından da önemli olduğu kaydedilen kararda, başvurucuda kalıcı sakatlık meydana gelmesi durumunda maddi birtakım zararların tazmininin gerekebileceği vurgulandı.

Kararda, şu ifadeler kullanıldı:

"Somut olayda başvurucunun maddi nitelikte birtakım zararları olabileceği dikkate alındığında bu yönde inceleme ve araştırma yapılmadan sadece manevi tazminat talebinin kabul edilmesi kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı bağlamında yeterli bir giderim olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun maddi zararlarının tazmin edilmesi yönündeki iddialarının anayasal güvenceleri gözeten özenli bir yargılama ile karşılandığı söylenemez. Bu nedenle somut olayın koşullarında kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün gereğinin yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17'nci maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."