Mısır’da Yaşananlar ve Demokrasi’nin İkiyüzlülüğü

Kendi diktatöryal gücünü kurup kurumsallaştıran küresel sistem, yönetim biçimi olarak benimsediği demokrasinin lütuflarından bahsededururken aslında daha önce yaşanan Cezayir deneyimi, demokrasi ile darbe olgusunun birbirleriyle ne kadar ilişkili olduğunu hatta iç içe geçmiş siyam ikizleri hükmünde olduğunu göstermişti

Ekleme: 06.07.2013 15:28:00 / Güncelleme: 06.07.2013 15:28:00 / Siyaset Gemisi
Destek için 
Hüseyin Sağlam / Analiz-haber / doğruhaber

Kendi diktatöryal gücünü kurup kurumsallaştıran küresel sistem, yönetim biçimi olarak benimsediği demokrasinin lütuflarından bahsededururken aslında daha önce yaşanan Cezayir deneyimi, demokrasi ile darbe olgusunun birbirleriyle ne kadar ilişkili olduğunu hatta iç içe geçmiş siyam ikizleri hükmünde olduğunu göstermişti

, Bugün için Mısır’da yaşananlar ise değişen dünyada demokrasi ile darbe kardeşliğinin halen sımsıkı ilişkilerinin sürdüğünü hatta daha da karmaşık bir kardeşlik ilişkisine dönüştüğünü göstermektedir.

Son zamanlarda Türkiye’de başlayan ve Mısır’la devam eden yeni bir “Demokrasi manifestosu”nun farkındasınız, “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” diye. Küresel sisteme angaje olanların sandıktan çıkarken her türlü zorba uygulamalarına göz yumulup tasarrufları sandıktan çıkan iradeyle izah edilirken kürsel sistemin kimi uygulamalarına itirazlar karşısında demokrasinin ana kutsallarından olan sandığa çöp kutusu muamelesinin yapılması, aslında kritik eşiklerde mimarlarının bile demokrasiye biçtikleri fahişelik rolünü izah etmeye yetmektedir.

Güçlü olunca sandığa kutsiyet atfedenlerin, farklı durumlarda sandığı tekmelemek anlamına gelen “sandıktan ibaret değildir” sözleri, mimarlarının bile demokrasi denen muharref batılı inanç sistemine biçtiği hiçlik değeri ortadayken, İslam dünyasında demokrasi putuna Müslümanlarca aşırı vurguların yapılması, bu kez de Müslümanlar açısından bir kısır döngüyü oluşturmaktadır.

Mimarları bile yeri geldiğinde tekme tokat dövdükleri demokrasiyi İslam dünyasında yüceltme gayretlerinin Müslümanlarca benimsenmiş gibi görünmesi, belki de bugün için İslam dünyasında yaşanan birçok sorunun da kaynağını teşkil etmektedir.

Normal şartlarda demokrasiye karşı darbe kozunu ortaya sürmek, Batılı inanca göre şirkin en büyüğü gibi muamele görürken, İslam dünyasında sözde demokrasilere karşı yapılagelen tüm darbelerin altında Batılı demokrasi mimarlarının doğrudan etkisinin bulunması görünürde bir çelişki gibi görünse de unutulmamalıdır ki muharref Batılı sistemlerin tümü çelişkiler üzerinden hayatiyet bulmaktadır.

Ne demek şimdi “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” kaidesi? Yani halkın çoğunluğunun desteğini alabilirsin, ancak benim sistemimle olsa olsa bana tabi olup benim bölgesel/küresel çıkarlarıma bekçilik yaparsın. Bunun dışına çıkarsan, kendi yerel şartlarına göre hareket kabiliyeti sergilersen işte o zaman halkın çoğunluğu da arkanda olsa yine de “sandık” denen kutunun hiçbir anlam ifade etmediğini görürsün. Yani batıcı azınlığın halk çoğunluğuna üstünlüğünün garantisi olarak darbe sopasıyla karşı karşıya kalırsın.

İşte Mısır’da yaşanan tam da budur. Son süreçte Türkiye’ye taşınmak istenen de aynısıdır.

Cezayir örneğinden sonra Mısır’da ortaya çıkan ve Türkiye’ye de taşınmak istenen tablonun izahatı, seçkin vatandaş hukukunun halk çoğunluğuna tahakkümünün demokrasi denen sahtekâr sistemin ana ilkesini teşkil ettiğidir. Şu çelişkiye bakın. Arap baharında diktatörlüklerin devrilmesi, halkların demokrasi özlemleriyle açıklandı. Mısır’da demokratik ölçülerle işbaşına gelen Mursi yönetiminin darbe ile yönetimden uzaklaştırılması da yine demokrasi özlemiyle izah edilme yoluna gidildi. Nasıl oluyor da bir yandan seçimlerle işbaşına gelen yönetimler demokrasinin nimetlerinden sayılırken, aynı yönetimin darbeye maruz kalması yine demokratik özlemlerle ifade edilebiliyor.

Mısır özelinde demokratik sahtekârlığı irdelersek, Mursi yönetiminin işbaşına gelmesi demokrasinin zaferi olarak lanse edilip demokratik düzene kutsiyet atfedildi. Oysa demokrasiyi asıl işlevi olan küresel tahakkümün kirli aracı olarak pazarlayanlar, Mursi yönetimi üzerinden İslami renge boyanmış bir kirli model üretme derdine düştüler. Hareketlenen Arap sokaklarını İslami renge boyanmış sahte demokratik bir modelle yeniden çevrelemek derdine düştüler. Bu amaç için bir yıllık süre tanıdılar. Ancak gelinen noktada Mursi yönetimine karşı darbe yöntemine başvurmaları, beklentilerini karşılayacak kirli modeli oluşturamamanın oluşturduğu tepkiselliğin sonucu oldu.

Şu anda herkes darbeye aracı olan, destek çıkan, teşvik eden yerel ve uluslararası güçlere odaklanmış durumdadır. Oysa asıl mesele, güçlerin bir istila aracı olarak kullandıkları sistematik demokrasi sahtekârlığını ön plana çıkarıp bu gerici yönetim sahtekârlığına odaklanması daha evla olacaktır.

Demokrasi, Batı medeniyetinin oluşturduğu bir “değer” olarak dolaşıma sokulmakta ve bununla övünülmektedir. Oysa darbeyi demokrasiyi kurtarmak adına meşrulaştırma gayretleri, “değer” olarak kabul gören bu düzenin küresel sömürü ve dayatma politikaları için temel “değer” teşkil ettiği gerçeğini fark etmeyi zorunlu kılmaktadır.

Bu aşamadan sonra özellikle İslam âlemindeki aktörlerin kendi konum ve öngörülerini demokrasi denen sahtekârlık kavramı üzerinden açıklamaları, İslami kavramlara olan güvensizliğin işaretleri olarak algılanmalı ve Müslümanlarca derhal mahkûm edilmelidir. Müslümanlar kendi inanç değerlerinden kaynaklanan kavram ve sistemlerle kendilerini ifade etmekten kaçındıkları oranda Batının sahtekâr kavram ve sistemlerine esir düşmekten kurtulamayacakları gibi sahte sistemlerin ürettiği gerici yöntemlerle darbelenmeleri de kaçınılmaz olacaktır.

Demokritos denen vatandaş, herhalde bu kavramın temellerini atarken Müslümanların maslahatını düşünmediği gibi demokrasiyi küresel hegemonyanın tahkim aracına dönüştüren Batı haydutluğu da bunu sadece işgalin yumuşak gücü olarak algılayıp anlamlandırmış bulunmaktadır.

İnsanlığa kan, gözyaşı, katliam, işgal ve talandan başka bir katkısı olmayan mucitlerin nasıl oluyor da yönetim sistemleri olarak demokrasi, Müslümanlara eşitlik ve özgürlük getirebilsin!

Esasında kravatlı haydutların değer birikimi olarak öne çıkan demokrasi, Mısır örneğinde de sergilendiği gibi ancak vaatlerinin kapsama alanına seçkinci, laik, ulusalcı elitler gibi İslam dünyasına hiçbir şekilde aidiyet hissi duymayan satılmış zümrelerin menfaatlerini garantileyen bir sistem olma özelliğine sahip olduğunu bir kez daha ispatlamış bulunmaktadır.

Cezayir’den ders alamamak 28 Şubatlara yol açtı. 28 Şubatlardan ders alamamak Mısır’da darbelere zemin hazırladı. Mısır’dan ders alınmazsa kim bilir daha nice yerlerde aldatılmışlık serüvenlerine kapı aralanacaktır.

Mademki mimarları “sandıktan ibaret değildir” diyerek demokrasi sahtekârlığına yeni bir “Manifesto” giydirdiler, o halde Müslümanlar da demokrasinin sahtekâr ruhunu açığa çıkaracak bir manifesto geliştirmek zorundadırlar.

Demokrasinin zalimlerin zulüm maskesi olduğu gerçeği tüm çıplaklığıyla açığa çıkarılarak kendi alternatif sistemlerini asıl kavramıyla zikretmek, Müslümanların yeni demokrasi manifestolarının özünü teşkil edebilmelidir.

İslam’a toz kondurmayanların iş yönetim biçimine geldiğinde İslam şeriatı yerine demokrasiden dem vurmaları, belki de demokrasinin ruhuna eşdeğer bir sahtekârlığa giden yolun ilk adımı olmaktadır. Her şeyden önce Müslümanlar kendilerini bu sahtekârlıktan kurtarmayı artık öğrenmelidirler.