Oy uğruna nefret içeren söylemler SAHADA MÜLTECİLERE ŞİDDET OLARAK DÖNÜYOR

Seçimler yaklaştıkça mültecilere yönelik üslup ve tavırlar da gittikçe sertleşiyor. Bazı siyasilerin oy uğruna sarf ettiği sözler mültecilere sahada şiddete dönüşüyor. Konuyu gazetemize değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mahmut Şahin, “Medyada ve siyasette ırkçı saldırılara motivasyon sağlayan ayrımcı söylemlerin mutlaka terk edilmesi gerekiyor. Bu söylemlere dönük caydırıcı, yasal önlemler alınmalıdır.” ifadelerini kullandı. Mazlum Der Genel Başkanı Av. Kaya Kartal ise, “Muhalefet gerek oy kaygısıyla gerekse toplumda mültecilere yönelik başlayan söylemlerden oy devşirme düşüncesiyle birtakım söylemlerde bulunuyorlar. Bu söylemler sahada şiddete dönüşüyor.” şeklinde konuştu.

Ekleme: 15.12.2022 04:00:40 / Güncelleme: 15.12.2022 04:01:01 / manşetler
Destek için 

ENES DURMAZ - DOĞRUHABER

Savaş, baskı, işkence, yoksulluk, kötü yaşam koşulları… Bu ve benzeri sebeplerden yurdundan, edilen mülteciler sığındıkları ülkelerde de rahat yüzü görmüyorlar. Zaman zaman bazı siyasilerin milliyetçi ve ırkçı kesimden oy devşirmek uğruna kullandığı üslup ve dil sahada mültecilere yönelik saldırgan bir tavra dönüşüyor. Bir takım medyanın yardımıyla da körüklenen bu saldırganlık birçok yerde mültecilerin öldürülmesine, yaralanmasına kadar varıyor. Kullanılan dile ve mültecilere yönelik söylemlere dikkat edilmesi çağrısında bulunan siyasi parti ve STK temsilcileri önemli uyarılarda bulundular.

BU İNSANLARIN ÇATIŞMALARDAN KAÇARAK ÜLKEMİZE SIĞINDIĞINI GÖREBİLİYORUZ

Mültecilerin durumlarında iyileştirme yapılması çağrısında bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Av. Mahmut Şahin, “Resmi olmayan rakamlara göre, çeşitli sebeplerden dolayı (savaş, çatışma, işkence, kötü yaşam koşulları vs.) Türkiye’de 6 milyon mülteci yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Gelinen süreçte hem sayısal olarak hem de ülkenin içinde bulunduğu durumu dikkate aldığımızda ülkede bir mülteci sorunu vardır. Ancak bu insanlar çok zorlayıcı birtakım sebeplerden dolayı, özellikle çatışmalardan kaçarak ülkemize sığındığını görebiliyoruz. Halihazırda bu insanları ülkemize mülteci statüsünde veya sığınmacı statüsünde getiren sebepler ortadan kalkmış değildir. Dolayısıyla bu insanların ülke içerisinde var olan sorunlarının kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulması önemlidir. Ancak geçen bunca zamana rağmen hakikaten Türkiye bu anlamda, birçok Avrupa ülkesine nazaran veya coğrafyamızdaki birçok ülkeye nazaran insani temelli bir politika izlemiştir ve ciddi anlamda birçok mağduriyetin önüne geçmiştir. Siyasal iktidarın özellikle bazı yasal düzenlemeler yapması, muhalefet kanadının, diğer siyasi partilerin daha insani bir dil kullanması, sivil toplumun da buna destek çıkması ve bir bütüncül yaklaşım içerisinde durumlarının iyileştirilmesi önemlidir.” ifadelerini kullandı.

SİYASİ PARTİ TEMSİLCİLERİNİN, LİDERLERİNİN KENDİ ÜSLUPLARINA SON DERECE DİKKAT ETMESİ GEREKİR

“Öncelikle mültecilerin de temelde insan olduklarını asla unutmamamız gerekiyor.” diye konuşan Şahin, “Dolayısıyla bu meseleye öncelikli olarak kim olursa olsun, bu ister mevcut iktidar ister muhalefet patileri, sivil toplum kuruluşları olsun veya fert planında olsun, temel yaklaşımın insani olması gerekiyor. İnsan temelli bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor. Bunu asla kaybetmememiz gerekiyor. İnsan odaklı bu meseleye yaklaşım sergiledikten sonra gerek iç hukuk gerekse de uluslararası sözleşmeler gerekse İslam’ın bizlere yüklemiş olduğu temel sorumluluklar üzerinden bu meseleye yaklaşım sergilediğimizde aslında çözüme yaklaşmış olacağız. Ancak seçim sathı mahalline girdiğimiz bu dönemde özellikle siyasi parti temsilcilerinin, liderlerinin kendi üsluplarına son derece dikkat etmesi gerekir. Toplumda, bazı siyasilerin kullanmış olduğu nefret söyleminden dolayı, dönemsel olarak bazı hassasiyetler gelişmiş. Ankara Altındağ’da Somalili esnaflara yönelik saldırılar, İzmir’de üç gencin yakılarak katledilmesi ve bazı mültecilerin boğazlarının kesilmesi gibi elim hadiselere baktığımızda aslında son derece mayınlı bir alan olarak durmaktadır. Özellikle bazı siyasi parti temsilcilerinin provokatif söylemlerine pervasız ve hayasız bir şekilde devam etmesi, medyada mültecilere yönelik kullanılan ayrımcı, küçümseyici üslup, gelişen olaylar karşısında idari mercilerin kayıtsızlığı ve tedbirsizliği, adli mercilerin cezasızlık politikası ve en önemlisi de hükümetin bu tür hadiseler karşısında çelişkili suskunluğu bahsetmiş olduğumuz mültecileri korunaksız bırakıp derin bir endişeye sevk etmiştir.” şeklinde konuştu.

IRKÇI SALDIRILARA MOTİVASYON SAĞLAYAN AYRIMCI SÖYLEMLERİN MUTLAKA TERK EDİLMESİ GEREKİYOR

Mültecilere yönelik hak temelli bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğine dikkat çeken Şahin, “Bu bağlamda hangi sıfatla olursa olsun ülke içerisinde bulunan Türkiye vatandaşı olmayan, mülteci, sığınmacı olarak nitelendirdiğimiz bu insanlara yönelik eğitim, sağlık, barınma ve çalışma gibi temel haklar bakımından vatandaşlarla eşit haklar tanınmalıdır. Medyada ve siyasette ırkçı saldırılara motivasyon sağlayan ayrımcı söylemlerin mutlaka terk edilmesi gerekiyor. Bu söylemlere dönük caydırıcı, yasal önlemler alınmalıdır. Nefret saldırıları karşısında güdülen cezasızlık politikası mutlaka terk edilmelidir. Bu konuda tereddütte asla mahal verilmemelidir. Yine mülteci ve göçmenlere karşı işlenen tüm suçlarda adaletin temini için gerekli mekanizmanın etkin bir şekilde çalışması sağlanmalıdır.” dedi.

EKONOMİK YÜK GETİRDİKLERİ NOKTASINDAKİ SÖYLEMLER ASLA GERÇEĞİ YANSITMAMAKTADIR

İktidara, mültecilerin durumlarını iyileştirici adımlar atması çağrısında bulunan Şahin, şöyle konuştu; “Bugün gelinen süreçte mülteciler ülkemizin ve toplumumuzun önemli bir parçası haline gelmiştir. Önemli oranda da siyasal, ekonomik ve sosyal hayata katkıları söz konusudur. Özellikle ekonomik anlamda ciddi bir yük getirdikleri noktasındaki söylemler, asla gerçeği yansıtmamaktadır. Aksine gerek sermaye gerekse emek itibariyle ciddi bir katkıları olduğunu bizler sahada müşahede etmekteyiz. Dolayısıyla toplumu bir parçası haline gelen mültecilere ilişkin siyasal iktidarın daha kalıcı ve barışçıl olan statüye kavuşması noktasında yasal düzenlemeler yapması ve en önemlisi entegrasyon, uyum sürecini daha etkin olarak geliştirmesi gerekiyor. Ayrıca özellikle mültecilerin kendilerinin bizzat oluşturmuş olduğu bir takım STK’lar ile de istişare mekanizmaları etkin bir şekilde işletilmelidir.”

SIĞINMA YA DA İLTİCA HAKKI BİR LÜTUF DEĞİL TEMEL BİR İNSAN HAKKIDIR

Sert söylemlerin daha da artacağından endişe ettiğini ifade eden Şahin, “Seçim sathı mahalline girdiğimiz bu dönemde özellikle ırkçı ve nefret söylemine ağırlık verip siyasal anlamda bir oy devşirmeyi planlayan bazı siyasi partiler ve siyasi parti temsilcileri söylemlerini belki daha sıklaştıracaktır. Buna azami derecede dikkat etmek gerekir. Bunlara yönelik de siyasal iktidarın hem denetim mekanizmalarını işletmesi hem de yargı mercilerinin açıkçası bu anlamda asla tavizkar davranmaması gerekir. Bu bağlamda herkesi ve her kesimi özellikle siyasi parti temsilcilerini, liderlerini insan odaklı, hukuk merkezli, Türkiye’nin gerek iç hukukundan kaynaklı gerekse de uluslararası imzalamış olduğu antlaşmalardan kaynaklanan sorumlulukları dahilinde hareket etmeye davet ediyorum. Bilinmelidir ki sığınma ya da iltica hakkı bir lütuf değil, temel bir insan hakkıdır. Mülteciliği temel bir hak olarak tanımlayan uluslararası sözleşmelere, belgelere ve ulusal mevzuata rağmen, mültecilerin hakları uygulamaya konularak artık mültecilerin hakları kağıt üstünde kalmaktan kurtarılmalıdır.” İfadelerini kullandı.

MİLLETİMİZİN HAMASET KOKAN, MASUM GİBİ GÖZÜKEN BU DİL VE ÜSLUP KARŞISINDA DİKKATLİ OLMASI GEREKİR

Şahin son olarak şöyle konuştu; “Sorunu derinleştirici bir dil ve üslup kullanan kimi siyasi aktörlerin mülteci Suriyeli, Afgan hangi kökenden gelirse gelsin karşıtlığı üzerinden güttükleri siyaset ile mevcut sorunları bağlamından soyutladığı ve yaşanan kimi hadiseleri manipüle ettikleri apaçıktır. Kullanılan argümanlar genelde milli çıkarlar, devletin bekası gibi görünüşte masum olsa da aslında bunun altında tartışmasız ırkçı, faşizan, tabiri caizse insanlığa karşı duydukları kin ve adavet yatmaktadır. Milletimizin hamaset kokan, masum gibi gözüken, bu dil ve üslup karşısında dikkatli olması ve sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ülkemiz açısından, toplumsal barış açısından son derece önemlidir.”

BU SÖYLEMLER SAHADA ŞİDDETE DÖNÜŞÜYOR

Mültecilere yönelik saldırı girişimlerini değerlendiren MAZLUM DER Genel Başkanı Kaya Kartal ise “Hem iktidar cephesinden hem de muhalefet cephesinden bakan boyutu var. İktidar tarafından bakıldığında mültecilerle ilgili ciddi işler yapıldı, bedeller ödendi. Ama öyle bir noktaya geldi ki bazen kullanılan dilde mültecileri, Avrupa’ya, Batı’ya karşı sopa olarak kullanma noktasında bir zemin oluşuyor. Özellikle Cumhurbaşkanının yer yer bu minvalde açıklamaları oldu. Bu da alandaki mültecilere yönelik kardeşçe ilerlemesi gereken duyguları zedeliyor. Toplumun bakışını, insanların bakışını neticede etkileyen bir şey. Diğer taraftan muhalefet açısından baktığımızda onlar da gerek oy kaygısıyla gerekse toplumda mültecilere yönelik başlayan söylemlerden oy devşirme düşüncesiyle birtakım söylemlerde bulunuyorlar. Bu söylemler sahada şiddete dönüşüyor. Toplumumuzda zaten bu anlamda bir birikim var. Çeşitli mecralar üzerinden mültecilere yönelik kin güttürülüyor. Siyasilerin diline de bu şekilde yansıyınca vatandaşın şiddete yönelmesinin önüne geçilemiyor maalesef. Böyle bir risk barındırıyor. Bu da her fırsatta itiraz ettiğimiz bir konu.” ifadelerini kullandı.

HİÇ ALAKASI OLMAYAN OLAYLARDA BİLE ‘MÜLTECİLER YAPTI’ DENİLEREK TOPLUM MANİPÜLE EDİLEBİLİYOR

Bazı medya gruplarının da bu ateşe benzin döktüğüne dikkat çeken Kartal, “Medyanın da mültecilerle ilgili yaptığı haber tarzı ve kullandığı dil de problemli. Bir vaka vatandaştan geldiğinde bir kişi ölmüş oluyor. Ama bu olayda mülteciler varsa hemen işte bakıyorsunuz Suriyeli, Afgan şu kişiyi öldürdü deniyor. Baskılanarak ve vurgulanarak bu yapılıyor maalesef. Bu da aslında nefret dilini besleyen bir diğer önemli konudur. Çoğu zaman da bakıyorsunuz hiç alakası olmayan olaylarda bile ‘mülteciler yaptı’ denilerek toplum manipüle edilebiliyor. Toplumlar algı ve manipülasyonla yönlendirildiğinde ister istemez lince ve bakıya açık hale geliyor. Buna karşı çıkmak, önüne geçmek gerekir.” şeklinde konuştu.