Japonya mürşidi Abdürreşid İbrahim

Ömrünü dünyanın farklı coğrafyalarında İslam'ı anlatmakla geçiren Abdürreşid İbrahim, irşat faaliyetleriyle Japonya'da İslâm’ın resmen tanınmasında öncü rol oynadı.

Ekleme: 13.12.2022 12:25:04 / Güncelleme: 13.12.2022 12:34:50 / Güncel
Destek için 

Japonya’da İslâm’ın resmen tanınmasında öncü rol oynamış, 87 yıllık ömrünün büyük kısmını gurbette hasret içinde Müslümanlara faydalı olma gayesiyle tamamlamış olan Abdürreşid İbrahim, Nisan 1857’de Rusya’nın hakimiyetinde bulunan Sibirya-Tara’da doğdu.

Abdürreşid İbrahim, genç yaşta ailesinden ayrılarak başladığı tahsil hayatını çevredeki medreselerde sürdürür. 1871’de 14 yaşında iken kısa aralıklarla anne ve babasını kaybeder. Medreseden mezuniyet sonrası bir süre Kırgız kabileleri arasında imamlık yaptıktan sonra Rus takibine uğramış ve tutuklanarak 1 yıl hapis yatar.

1880 yılında Hacca gider ve Medine'de 4 yıl kadar kalır. Bu sürede fıkıh, kelam, hadis eğitimini tamamlayıp icazet alır, ardından doğduğu Tara’da kurduğu medresesinde uyguladığı ‘usûl-i cedid/ceditçilik’ yöntemiyle müderrislik yapar.

O; Arapça, Farsça, Rusça ve Japoncadan başka, kırk yaşından sonra Fransızca ve Latince öğrenmiş biridir.

1892 yılında Ufa şehrinde başladığı Şer’i Mahkemesi’ndeki kadılık vazifesinden Rus yandaşı müftü ile yaşadığı ihtilaf üzerine 1895’te istifa etmiştir. Oradan ayrılıp tekrar İstanbul’a giderek mücadelesine orada devam etmiştir. 1897’de İstanbul’dan başlayarak 3 yıl süren bir seyahate çıkmış; Mısır, Filistin, Hicaz, Bulgaristan, Avusturya, Fransa, Rusya üzerinden Doğu Türkistan’a oradan da 1900’de Sibirya üzerinden Tara’ya dönmüştür. 1902’de Petersburg’da yayımlamaya başladığı Mirat adlı dergi ile Rusya’daki Müslümanların meselelerini yeniden ele almıştır. Oradan İstanbul’a döndüğünde Rus elçisinin isteği üzerine tutuklu olarak Odessa’ya sürgüne gönderilmiş, fakat Rusya Müslümanlarının baskıları sonucunda serbest bırakılmıştır.

1905’te Rusya’da Meşruti yönetime geçilince Kazanlı Müslüman aydınlar ve zenginlerin girişimleriyle Türkistanlıları bir araya getirme faaliyetlerinde Müslümanların ittifak kurması için yoğun bir çalışma içine girer. Rus polisinin baskıları nedeniyle bu minvaldeki toplantı Oka nehri üzerinde bir gemide gerçekleşir. 1906’daki toplantıda Abdürreşid İbrahim ve arkadaşlarının hazırladığı ‘ittifak nizamnamesi’ oy birliğiyle kabul edilir. Ancak Rus baskısı artınca birçok kişi ya hapsedilir veya sürgün edilerek sıkı tedbirler alınır. Abdürreşid İbrahim’in gazete ve matbaası da kapatılır.

1915’te Anadolu’ya geldikten sonra Rusların Sarıkamış’ı işgali üzerine bu kez mücadele vermek üzere oraya gider. Ona göre “Anadolu, Müslümanların son kalesidir” bu kalenin düşmemesi gereklidir. 1915’te ise Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak Almanya’ya gider. Bilhassa Müslüman Rus esirleriyle iletişim kurarak onlardan Halifelik saflarında çarpışacak bir birlik kurmak için çalışır. Bu bağlamda Rus ordusu saflarındayken esir edilen Müslüman Türklerden oluşan Asya Taburu adıyla bir birlik oluşturur. Tabur, 7 Mayıs 1916’da İstanbul’a gelir ve İngilizlerle savaşmak üzere Irak cephesine gönderilir.

Japonya'da tebliğ çalışmaları

Abdürreşid İbrahim, Asya İslam coğrafyasını gezerek Alem-i İslam adıyla iki ciltlik eser çıkarmasının ardından 1900'de Japonya'ya geldi. O, Japonya’nın Asya devletleri arasında gücünü iyice hissettirmeye başladığı sıralarda Rus hükümetinin takibi sebebiyle uzun bir seyahate çıkmış, Japonya’ya ziyarette bulunmuştur. Henüz İslâm’ın taban bulmadığı Japonya’da İslâm’ın tanınmasında ve kabul görmesinde önemli bir yeri olmuştur. Japonların İslam’ı kabul etmesi durumunda hem İslam alemi bir kardeş ülke, hem de siyâsî arenada Osmanlı hilafeti emperyalist batıya karşı önemli bir müttefik kazanmış olacaktı. Abdürreşid İbrahim, Japonların sahip oldukları meziyetlerin de İslâm’ı kabullerini kolaylaştıracağını ümit etmiştir. Bunun için de yoğunlaşma ve samimi gayretkeşliğin gerektiği inancındaydı.

Gözlemlerinde İslâm âlimlerinin samimi gayretleri olursa Japonya’da İslâm’ın ya[1]yılacağını vurgulamakla beraber Hristiyan misyonerlerin her tarafta çalışmalarını, Müslüman âlimlerin ise bu hususta çok geri kaldıklarını üzüntüyle belirtmiştir.

Abdürreşid İbrahim, Japonya’da; Fransız, İngiliz, Alman, Amerikan vd. Hristiyan devletlerin hemen hepsinden pek çok misyonerin çalıştığını, ülkenin her beldesine yayıldıklarını vurgular. Misyoner Hristiyanlar, Kur’ân-ı Kerim ve Hazreti Muhammed hakkında “kötü” bir imaj oluşturma yoluna gitmişler. Abdürreşid İbrahim, misyonerlerin İslâm aleyhinde Japonca, Muhammed adında kitap hazırladıklarını ve 5 milyon nüsha bastırdıkları bu kitabı Japon köylerine kadar ücretsiz olarak dağıttıklarını ifade etmiştir.

Abdürreşid İbrahim kısa süre içinde, İslâm’ın tanıtılması ve insanları ikna hususun[1]da Japonya’da üniversite, okul, tiyatro, hapishane, kütüphane ve hastane gibi pek çok kurumu ziyaret etmiş, buralardaki insanlarla diyaloglar kurmuştur. Mesela, Tokyo’da hapishane ziyareti sırasında orada din/ahlak görevlisi olarak çalışan Takita, Abdürreşid İbrahim’den İslâm hakkında bilgi ister. Abdürreşid İbrahim, İslâm’ın sade bir din olduğunu, esasının tevhid ve nübüvvetten ibaret olduğunu belirtir. İnsanların her işte bir muallime ihtiyaç duymaları gibi dini konularda da bir muallime ihtiyaçları olduğunu, bu muallimin de Peygamber olduğunu ifade etmiştir.

Takita’nin mezheplere dair sorduğu soruya da Müslümanlarda asıl olarak bir mezhebin olduğunu, teferruattaki farklı görüşlerin Müslümanlar için ehemmiyetli olmadığını, Allah’ı bir bilen, Hazreti Muhammed’e Peygamber olarak inanan herkesin Müslüman olduğunu beyan etmiştir. İslâm dininde temel inançlarda ve ibadetlerde mezhepler arası belirgin farklar yoktur. Farklılıklar detaylarda ortaya çıkar ki bunlar da dini yaşamayı, değişik karakter ve coğrafyalardaki insanlara farklı imkanlar ve kolaylıklar sunar. Bir başka Japon Matsuura da Abdürreşid İbrahim’e, İslâm dininde gizli sırların bulunup bulunmadığını sormuştur. O’da İslâm’da gizli sırların bulunmadığını, her kesimin inanç hususunda eşit olduğunu ifade etmiştir. Tokyo dışında gerçekleşen bir davette Profesör Õshima, İslâm’ın geleceği hakkında kısa ve anlamlı bir konuşma yapmış ve herkesin heyecanla alkışladığı hitabını şu sözlerle bitirmiştir: “İslâm öyle âli/yüce bir dindir ki, işte örneği meydanda (Abdürreşid İbrahim’i işaret ederek) gözle görülür bir insaniyettir. Japonya’da İslâm’ın yayılmasını samimi bir kalp ile isteriz.” Ev sahibi Hayashida’nın da aynı meclisteki konuşmasında Abdürreşid İbrahim’i büyük biraderleri olarak takdim etmesi aynı intibaı teyit eder mahiyettedir.

Japonların İslam'a yatkınlıklarına dikkat çekti

Abdürreşid İbrahim’in Japonya’da görüştüğü insanlardan birisi de Prens İtõ’dur. İtõ Hirobumi, Dışişleri dairesinden Maliye ve Sanayi bakanlığı ve Başbakanlık görevleri yapmış, Meiji Dönemi siyasetine yön veren devlet adamlarındandır. Prens İtõ’nun daveti üzerine yaptıkları uzun bir konuşmada İtõ, Abdürreşid İbrahim’den bir ihtiyar olarak, Japonya kadar uzak bir memlekete ciddi bir masraf ve emek sarf ederek neden geldiğini öğrenmek istemiştir. Abdürreşid İbrahim, açıklamaya siyasî bir giriş yaparak Tatarların sürekli bir şekilde Rusların baskısına maruz kalmasının, kendisini bu soruna çare bulacağını düşündüğü Japonya’ya getirdiğini belirtmiştir. Arkasından, Avrupa’nın bütün siyasetinin İslâm aleyhtarlığı üzerine kurulduğunu ve Avrupalıların da farkında olduğu üzere Müslümanlardaki siyasî şuurun dinden kaynaklandığını ifade etmiştir. Abdürreşid İbrahim, Japonya’ya İslâm’ın girmediğini ancak İslâmi uygulamaların Japonlarda tabii bir şekilde bulunduğunu söyleyince Prens İtõ şaşırarak bunların neler olduğunu sormuştur. Abdürreşid İbrahim de temizlik, sadakat, emniyet, yere oturmak, kadın-erkek ilişkileri şeklinde sıralamış, bu özelliklerin Japonlarda adet/gelenek, Müslümanlarda ise din olduğunu ifade etmiştir. Abdürreşid İbrahim’in buradaki yaklaşımı çarpıcıdır; Japonların ahlak, erdem ve insanlar arası ilişkilerinde zaten Müslüman gibi yaşadıklarını vurgulamış, Müslüman olmakla bir kayıplarının olmayacağını, aksine kazançlı çıkacaklarını ifade etmiştir. Bu arada Prens İtõ, Japonların İslâmiyet hakkındaki malumatlarının çok az olduğunu, fakat otuz-kırk sene önce İbrahim Efendi gibi insanlar gelmiş olsa Japonya’da İslâm’ın yayılmasında büyük mesafeler alınabileceğini dile getirmiştir.

Onun Japonya’da yakın ilişki içinde olduğu isimler arasında İslâm’ı kabul edenler olmuş, Õhara Bukeiji da bunlardan biridir. Õhara’nın Müslüman olmakla birlikte Ja[1]ponya’daki tebliğ faaliyetlerinde özel bir yeri olduğu da anlaşılmaktadır. İbrahim Efendi, Müslüman olduktan sonra “Ebubekir” adını tercih eden Õhara’dan övgüyle bahseder. Onun, Japonya’da görüştüğü diğer insanlar gibi Õhara da statü olarak ‘sıradan’ birisi değildir, çeşitli resmi görevler almış yüksek rütbeli bir askerdir. Õhara, Tokyo’da bir cami inşası için azami derecede gayret göstermiş ve İslâm’ın Japonya’da daha hızlı yayılması için ciddi bir mücadele sarf etmiştir. Õhara’nın düzenlediği ve eski Japon iş adamı Tõyama, parlamento üyelerinden Kaveno, eski İçişleri Bakanı ve parlamento üyesi Inukai Ki, Nakano ve Nakayama’nın bulunduğu bir ziyafette Õhara, Abdürreşid İbrahim’i İslâm ulemâsından, kendilerinin üstadı ve Japonya’da İslâmiyet’in müessisi olarak takdim etmiştir.

Âlem-i İslâm’da geçen Honjõ Yasutarõ isimli bir Japon da evine davet ettiği Abdürreşid İbrahim'le yaptığı sohbetler sonrası İslam dinine girmiştir.

Teşkilatlanma çalışmaları

O süreçte Japonya’da Japonlardan meydana gelen çekirdek bir Müslüman kadro oluşmaya başlamıştır. İslâm’ı Japonya’da yaymak gibi ciddi bir faaliyetin teşkilatsız yürütülmesi beklenemezdi. Nitekim Abdürreşid İbrahim ve dostları Japonya’da İslâm’ın yayılmasına hizmet etmek üzere Tokyo’da bir cemiyet kurulmasına karar verirler. Olumsuz tepkilere sebep olabileceğini düşünerek, ihtiyatlı davranıp cemiyete ‘İslâmiyet’in Yayılması Cemiyeti’ gibi bir isim vermeyip ‘Asya Kuvve-i Müdafaası’ ismini verdiler.

1909’da Japonya’dan ayrılan Abdürreşid İbrahim, 1910’da refakatindeki Japon Müslüman Hacı Ömer ile İstanbul’a gelir. Daha sonra Abdürreşid İbrahim, 1933-34 yılında ailesiyle birlikte Japonya’ya giderek oraya yerleşir ve ölümüne kadar İslâmiyet’in burada yayılması için çalışır. 1928’de Tokyo’da Mekteb-i İslâmiyye adlı bir okul açtıklarını da belirterek Tokyo Camii de Onun 1934’te Tokyo’ya tekrar dönmesinden sonra 1938’de inşa edilebilmiş ve ibadete açılmıştır. Camiinin ilk imam hatibi Abdulhay Kurban Ali olup 1938-1943 yılları arasında vazifeyi Abdürreşid İbrahim yürütmüştür.

Tokyo'da Müslüman mezarlığına defnedildi

Japonya’da İslâm’ın resmen tanınmasında öncü rol oynamış, 87 yıllık ömrünün büyük kısmını gurbette hasret içinde Müslümanlara faydalı olma gayesiyle tamamlamış olan Abdürreşid İbrahim, 17 Ağustos 1944 günü Tokyo’da vefat etmiş ve Tokyo’daki Tama Müslüman Mezarlığına defnedilmiştir.

Abdürreşid İbrahim, müderris bir müellif ve münevver bir dava adamıdır. Ömrünü İslâmi mücadeleye vakfetmiş aksiyoner ve teşkilatçı bir kişiliktir. Hilafetin ihyası[1]na çalışmış, Osmanlı’ya umut bağlamışsa da hayal kırıklığına uğramıştır. Türkistan’ın istiklaline ve dinin ihyasına gayret etmiştir. Emperyalizme karşı savaşmış, Japonya’da İslâm’ın yayılmasına hizmet etmiştir.

Eserleri

Eserleri Livaü’l-hamd (İstanbul 1885), Çalpan/Çoban Yıldızı (İstanbul 1895), Bin Üçyüz Senelik Nazra (Petersburg 1905, Müslümanlar arasında bir ittifak kurma zaruretini dile getiren ve ittifak programının ana fikirlerini ihtiva eder.), Vicdan Muhakemesi ve İnsaf Terazisi (Misyonerlerin Hıristiyanlığı yaymak maksadıyla yazdığı Açık Mektup adlı risaleye reddiye olarak yazıldı.), Aftonomiyaya ki İdare-i Muhtariyye (Petersburg 1907), ed-Dinü’l-Fıtrat (İslâm’ın insanın yaratılışına en uygun din olduğunu anlatır.), Tercüme-i Halim ya ki Başıma Gelenler, Âlem-i İslâm ve Japonya’da İntişar-ı İslâmiyet.

(İLKHA)

Bu analiz, Sidar Ergül'ün Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM) için kaleme aldığı "Mürşid-i Seyyah Abdürreşid İbrahim ve Japonya’da İslam" konulu analizinden derlenmiştir.