CEZAEVLERİ HASTA MAHPUSLAR İÇİN ÖLÜM CEZASINA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA

Cezaevindeki hasta ve yaşlı mahkumların sorunlarına dikkat çeken MAZLUMDER Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal, “Cezaevleri hasta mahpuslar için ölüm cezası niteliğine bürünmüş durumdadır. İnsanlık onuruna aykırı, bizzat failini insan olmaktan çıkaran, aşağılık bir suç olan işkence, cezasızlıkla, hatta yer yer taltif ve özendirmelerle beslenerek tekrar hortlamıştır." şeklinde konuştu.

Ekleme: 12.12.2022 06:00:36 / Güncelleme: 12.12.2022 06:01:02 / manşetler
Destek için 

Mehmet Sait Çelik

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), İnsan Hakları Haftası nedeniyle her yıl düzenlediği "MAZLUMDER İnsan Hakları Gecesi ve Ödül Töreni" gecesinde 2022 yılı İnsan Hakları Ödülleri'ni sahiplerine verdi. 2001 yılından beri her yıl 10 Aralık İnsan Hakları Günü kapsamında farkındalık oluşturmak ve yaşanan hak ihlallerine dair genel bir bakış sunmak amacıyla "MAZLUMDER İnsan Hakları Gecesi ve Ödül Töreni" Ankara Ulucanlar Cezaevi Müzesi Konferans Salonunda düzenlenen program, MAZLUMDER Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal'ın katılımıyla gerçekleştirildi. Harun Aykaç'ın sunuculuğunu yaptığı program, MAZLUMDER Ankara Şube Başkanı Avukat Osman Yurt'un açılış konuşmasıyla başladı. Program, Av. Kaya Kartal'ın yaptığı konuşma ile devam etti.

"İŞKENCENİN ONURSUZLUK OLDUĞU BÜTÜN ZİHİNLERE KAZINMALIDIR"

Cezaevlerinin insan öğütme aracı haline geldiğini belirten Kartal, "Hapsetme ve bu bağlamda hürriyetten ve onunla bağlantılı haklardan yoksun bırakma; insanları diri öğüten adaletsiz, zulüm üreten, vahşi bir cezalandırma aracıdır. Vahşice ve yaygın bir şekilde uygulanan bedensel ceza tartışmaları ile hapis cezası icat edilmiş; ama geldiğimiz noktada hapsetme de vahşi bir cezalandırmaya dönüşmüş, kalıcı bedensel hatta zihinsel zararları olan bir hale bürünmüştür. Cezaevleri hasta mahpuslar için ölüm cezası niteliğine bürünmüş durumdadır. İnsanlık onuruna aykırı, bizzat failini insan olmaktan çıkaran, aşağılık bir suç olan işkence, cezasızlıkla hatta yer yer taltif ve özendirmelerle beslenerek tekrar hortlamıştır." şeklinde konuştu.

DEVLET VE SİYASET 15 TEMMUZ'LA BİRLİKTE TRAVMATİK BİR PSİKOLOJİYE SÜRÜKLENMİŞTİR

Kartal, "MAZLUMDER İnsan Hakları Gecesi" başlığıyla düzenledikleri programın bir gelenek haline geldiğini aktardı. Son 10-15 yılda yaşanan büyük değişim, dönüşüm ve kırılmalar neticesinde, "İnsan Hakları" söylem ve pratiğinin dünya genelinde ve Türkiye'de ciddi biçimde ivme kaybettiğini belirten Kartal, "İnsan hakları alanında çeşitli sorunlarla muhatabız. 90'lı yıllar boyunca verilen mücadelenin ve ödenen bedellerin karşılığında 2002 yılından bugüne; askeri ve bürokratik vesayetin kırılması, işkenceye sıfır tolerans, Kürt meselesinin çözümünde girilen riskler ve atılan olumlu adımlar, toplumun dindar kesimlerine yönelik 28 Şubatçı kısıtlamaların ortadan kaldırılması gibi önemli kararlar, eksikliklerine rağmen, toplumda ciddi bir karşılık bulmuştu. Ancak devlet ve siyaset 15 Temmuz'la birlikte travmatik bir psikolojiye sürüklenmiştir. Darbe girişiminin üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen OHAL dönemi psikolojisinden çıkılamamış, OHAL'in bazı uygulamaları çeşitli düzenlemelerle kalıcı hale getirilmiştir. KHK'lılar sorunu sürekli büyümüş, çözüm mekanizması olarak ihdas edilen mecralar işlevsiz kalmıştır." ifadelerine yer verdi.

"MÜLTECİLERİ BİRER SOPA HALİNE GETİREN SÖYLEMLER TEMEL İDDİALARLA ÇELİŞİYOR, NEFRET VE DÜŞMANLIĞI BESLİYOR"

Mülteciler konusunda birlikte yaşama perspektifi ile hareket edilmesi gerektiğini, hukuki ve sosyal zemininin inşa edilmesi gerektiğini belirten Kartal, devamında şöyle konuştu: "Bir takım muhalif siyasilerin, belediye başkanlarının oy beklentisi ile çeşitli basın organlarının reyting uğruna kullandığı ayrımcı, nefret içeren söylemler sahada mültecilere şiddet olarak dönüyor. İktidarın yer yer kullandığı ve mültecileri birer sopa haline getiren söylemler temel iddialarla çelişiyor; nefret ve düşmanlığı besliyor. Kötü muamele ve intihar iddialarıyla gündeme gelen, bazı yerlerde cezaevi standartlarının da altında olan geri gönderme merkezleri alarm veriyor. Bugün cezaevlerine girebilen avukatlar bile geri gönderme merkezlerine giremez duruma gelmiş. Mültecilere yönelik suçlarda gündeme gelen cezasızlık, Somali lokanta ve işletmelerine yönelik polisiye tedbirler ve dükkân tabelalarında yer alan diller…. Neticede mülteciler için yaşam her geçen gün daha da zorlaşıyor."

"KÜRTÇE’NİN TERÖRİZE EDİLMESİNİ ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMESİ ELZEMDİR"

Kürtçe’nin kullanılması meselesiyle ilgili de Kartal, "Kürt meselesi üzeri küllenmiş bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Kürtçe’nin kamuya açık alanlarda, tabelalarda kullanılması halen sorun olarak görülmekte, ortamlarda gerilimli bir havaya sebep olmaktadır. Kamunun, belediyelerin, eğitim kurumlarının Kürtçe’nin terörize edilmesini önleyici politikalar geliştirmesi elzemdir. Siyasilerin bu yönde toplumu değiştirmesi, topluma bu hususta cesaret vermesi elzemdir." ifadelerine yer verdi.

"İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE TOPLANTI GÖSTERİ HAKKI ÖNÜNDEKİ KISITLAMALAR HER GEÇEN GÜN ARTMAKTADIR"

Şiddet meselesi önemli sorunlarımızdan birisi olduğunu aktaran Kartal devamında şunları aktardı: "Ailede, okulda, sokakta, hastanede, adliyede, karakolda yani neredeyse her alanda şiddet sorununun temel bir sorun olduğunu dikkate alarak; her alanda şiddetin önüne geçecek, gerekli istişare süreçlerine tabi tutulmuş, muhataplarıyla tartışılmış, toplumsal uzlaşmaya dayalı düzenlemeler yapılması ertelenemez bir sorumluluktur. İfade özgürlüğü ve toplantı gösteri hakkı önündeki kısıtlamalar her geçen gün artmakta bazı şehirlerde süresiz yasaklamalarla toplantı ve gösteri yapılamaz hale gelmektedir."

"ADİL YARGILANMA HAKKI, CAN-MAL-AKIL-NESİL (IRZ-NESEP) VE DİN EMNİYETİNİN DE TEMİNATIDIR"

Kartal, "İnançta ve amelde referansımız olan adaleti titizlikle ayakta tutmamızı ve muhatabının zengin, fakir akraba, eş-dost-düşman olmasına bakılmaksızın adil şahitler olmamız gerektiğini emreden ayetler boşa inmemiştir. Bu referanslarla yürüttüğümüz mücadelede en önemli başlıklarımızdan birisi adil yargılanma hakkı olmuştur. Malumunuzdur ki bu hak özellikle: adil ve dürüst bir yargılama yapmaya koşullanmış, doğal, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin varlık ve işleyişini, iddia ve savunma hakkını, masumiyet karinesini ve lekelenmeme hakkını içerir. Masum bir insanın katil, terörist, tecavüzcü, hırsız olarak suçlanmasını empati yaparak düşünmek lazım… Bu haliyle adil yargılanma hakkı, can-mal-akıl-nesil (ırz- nesep) ve din emniyetinin de teminatıdır." dedi. Yapılan konuşmanın ardından Diyarbakır cezaevindeki vahşeti anlatan eski mahkûm Abdurrahim Semavi ve Ulucanlar Cezaevi sürecini anlatan eski mahkûm Prof. Dr. Ramazan Yelken birer konuşma yaptı. Konuşmaların sonunda, "Adil Yargılanma Hakkı ve Yargı Bağımsızlığı" konsepti ile yapılan gecede; İnsan Hakları Bireysel Mücadele Ödülü, İnsan Hakları Örgütlü Mücadele Ödülü, İnsan Hakları basın ödülü, Av. Aydın Durmuş Genç Hukukçu Ödülü ve Recep Vidin Vefa Ödülü verildi. Ödül töreninin ardından program şiir ve müzik dinletisiyle nihayete erdi. (İLKHA)