İnternet kullanıcısının art niyetli kişilerin şantaj, tehdit, kişisel bilgileri ele geçirme gibi çeşitli istenmeyen fiziki ve psikolojik etkileri bulunan eylemlere maruz kalmasıyla yaşadığı Siber zorbalık, günümüzde birçok insanı tehdit etmektedir.
Bu tür eylemlerin birçoğu yüzeysel olurken bazı durumlarda internet kullanıcısı daha ciddi şiddetlere maruz kalmakta ve bunun sonucunda da psikolojik etkileri büyük olan sıkıntılarla yaşamaktadır.
İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Medya Uzmanı Kurtuluş Kılınç, sosyal medyanın, internet kullanımının, çevrimiçi sohbetlerin, dijital mahremiyet sınırlarının ebeveynler tarafından, mutlaka çizilmesi ve denetim altında tutulması gerektiğini söyledi.
"Çocuklarımızı, oyunlarla etkileyen bir sanal zorbalık görmekteyiz"
Siber zorbalığın, bilgi teknolojileri kullanılarak bir kişiye veya gruba yönelik zarar verme, psikolojisini bozma ve kişiyi yanlış yönlendirme olduğunu ifade eden Kılınç, "Özellikle son zamanlarda, çocuklarımızı oyunlarla etkileyen bir sanal zorbalık görmekteyiz. Geçtiğimiz günlerde Bakanlık, bir oyunda yer alan ve çocukları çok kötü bir şekilde etkileyen, bir oyuncağın satışını yasakladı. Aslında baktığınız zaman masum bir çocuk oyunu gibi gözüküyor ama oyun içerisinde ortaya çıkan karakterler çocuklarımızın korkmasına, gece yataktan uyanmasına, bazı zamanlarda altını ıslatmasına, en önemlisi de okul çağındaki çocuklarımızın derslerini bir kenara bırakarak kendisini, daha çok sosyal medyaya ve oyunlara vermesine neden oluyor." dedi.
Çocukları sosyal medyadan uzaklaştırmanın bir çözüm olmayacağı ve denetim sistemi kurarak kontrollü kullanım yaptırılması gerektiğini vurgulayan Kılınç, "Hangi oyunları oynuyorsa; 'Hadi birlikte oynayalım.' diyerek o çocuğun oynadığı oyunların nasıl oyunlar olduğunu, okuduğu kitapların ya da internet üzerinde izlediği çizgi karakterlerin neler yaptığını, bundan ne amaçladığını ne vermeye çalıştığını, anne-babalar olarak iyi bir şekilde anlayabilmemiz ve anlatabilmemiz lazım. Bu nedenle internette, sosyal medyada çocuklarımıza belli bir zaman kısıtlaması belirlemeli ve müsaade ettiğimiz, olur verdiğimiz oyunları, dizileri, programları ya da çizgi filmleri izlemelerini sağlamamız gerekiyor." diye konuştu.
"Özellikle 'LGBTİ' propagandası yapılıyor ve çocuklarımız olumsuz yönde etkilenebiliyor"
Youtube gibi mecraların, video kriterleri belirlemede kişiye tercih hakkı vermiş olsa dahi sistemlerinde kendilerine ait belirlemiş oldukları kriterlere de dikkat edilmesi uyarısında bulunan Kılınç, "Bizim 'Nasıl olsa çocukların kanalı denetimden geçiyor.' dediğimiz birçok çizgi filmde birçok anlatıda, özellikle LGBTİ propagandası yapılıyor ve çocuklarımız olumsuz yönde etkilenebiliyor. Yayınlanan çocuk videolarında bazı cinsel çağrışımlar olabiliyor. Ahlaki anlamda bizim örf ve adetlerimize toplumun geleneklerine uymayan birçok şey orada yer alabiliyor. Bu tür tehlikelere karşı çok dikkatli olmamız ve yarıyıl tatilini bu şekilde geçirmelerini sağlamamız gerekir.
Anne-babalara çocuklarla kaliteli zaman geçirmeleri tavsiyesinde bulunan, çalışan anne babaların çocuklarla ilişkilerinde daha hassas davranmaları ve onları sosyal mecradan uzak tutacak aktiviteler üretmeleri gerektiğini söyleyen Kılınç, "Çocuklarla konuşmamız lazım. Evde fırsatınız varsa, çok kısa bir zaman bile olsa, çocuklarla birlikte zaman geçirmeli ve oyunlar oynamalıyız. Eğer yine vaktimiz varsa, özellikle hafta sonları çocuklarımızı alıp doğada, insanlarla tanıştırıp oradaki konuşmaları ve ortamı onlara yansıtmamız lazım. Yine milli ve manevi değerlerimizi yansıtan yerler gezilebilir. Zaman zaman tarihi ve turistik yerler olabilir. Bu aktivitelerin tamamının anne ve babanın kontrolü altında olması lazım." şeklinde konuştu.
"Hem kendimizin hem ailemizin hem de çocuklarımızın mahremiyetine dikkat etmeliyiz"
İnternet ve sosyal medya kullanımında en çok dikkat edilmesi gereken hususların başında 'dijital mahremiyet' konusu olduğuna vurgu yapan Kılınç, "Zamanında herhangi bir hanımefendiden ya da beyefendiden bir fotoğraf istemekten çekinilirken insanlar şimdi çok aleni bir şekilde bunu sosyal medya üzerinden ki biz kendimiz yapıyoruz, kendi fotoğraflarımızı, üstelik belki de hiç kimsenin görmeyeceği ya da görmesini istemeyeceğiniz şeyleri dahi paylaşıyoruz. Biz, anne ve baba olarak bunlara dikkat etmezsek, zaten çocuklarımıza söyleyecek bir şeyimiz de kalmıyor. Dolayısıyla önce hem kendi mahremiyetimize hem aile mahremiyetine hem de çocuklarımızın mahremiyetine saygı duymalı ve dikkat etmeliyiz." ifadelerini kullandı.
Sosyal medyada paylaşılan her şeyin kayıt altına alındığını söyleyen Kılınç, "Şunu hiçbir zaman unutmayalım: 'Sosyal medyada ne yaparsak yapalım, mutlaka kayıt altına alınıyor ve bir gün karşımıza çıkabilir.' Çocuklarımız için de bu böyle. Çocuklarımızın mahremiyetini koruyabilmek açısından, her çektiğimiz fotoğrafı ya da videoyu sosyal medya atmamız, çocukların gelecekteki hayatını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu yüzden, her şeyimiz dijitalleşirken çocuklarımızın mahremiyetine saygı göstermemiz gerekir. Bazen ailecek çocuklarımızın, ailemizin fotoğraflarını, videolarını sosyal medyaya koyabiliyoruz ama bunları da yaparken ileride onların da utanacağı bizim de utanacağımız toplumsal örf ve adetlere, ahlaki normlara uygun bir şekilde olmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum." dedi.
"Çocuğumuza doğru olanı anlatmamız lazım"
Medya Uzmanı Kurtuluş Kılınç
Çevrim içi sohbet ortamlarında, ahlaki anlamda çok kötü şeyler konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor ve söyleniyor diyen Kılınç, şunları kaydetti:
"Çocuk, ailesinden veya çevresinden daha önce hiç duymadığı şeyleri ilk kez orada duyup görebiliyor. Bu anlamda bu ortamlardan uzak durmasını sağlayacak, gerekirse o programları, çevrimiçi toplantıları ya da konuşmaları engelleyecek programları, mutlaka kendi telefonumuzdan yönetmemiz lazım. Aynı zamanda çocuğumuzla bunları konuşmamız gerekiyor. Çocuğunuzun yaşı kaç olursa olsun, eğitim aslında anne karnında başlar, küçük dememiz, onlarla mutlaka doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini mutlaka konuşmamız lazım. Siber zorbalığı yapan insanlar defalarca aynı şeyi söylüyor. İşte bu noktada bizim de ısrarlı bir şekilde çocuklarımızla doğru bir iletişim kurarak, kaliteli zaman geçirerek, doğruyu anlatarak ve ısrarla bunları söyleyerek, onları denetim altında tutarak; 'Çocuklar bugünkü saatiniz doldu artık, bu programlarının, oyunların dışında zaten başka bir program kullanmayacaksın.' diyerek çocuğumuza doğru olanı anlatmamız lazım."
"Tamamen yasaklamaktan ziyade, denetimli bir serbestlik sağlanmalı"
Duyarlı ve bilinçli insanların zamanın ihtiyacına duyarsız kalamayacağını ve kaldığı takdirde ortaya çıkacak sonuçlardan en çok onların etkileneceğini ifade eden Kılınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Matbaanın ülkemize gelmesi noktasında çok geri kalınmış. Sonra hayatımıza gazeteler girmiş. Bunlara şeytan aleti, şeytan işi demişiz vazgeçmişiz. Televizyonlara, radyolara aynı şekilde şeytan işi demişiz. Bu toplumun duyarlı bilinçli insanları olarak elbette içerisinde kötü şeyleri de barındıran bu mecralardan hep uzak durmuşuz. Ama sonrasında en büyük zararı ise bizler görmüşüz. Sosyal medya günümüzün artık yadsınamaz bir gerçeği; hepimizin elinde, cebinde ve çocuklarımızda dahi var. Bunun olması da gerekiyor. 'Bu mecra içerisinde her şey çok kötüdür.' diye düşünemeyiz. Zaten yüzde 100 bundan korunabilmek söz konusu değil. Bugün şehirler arası herhangi bir otobüse binseniz, seyahat yapacak olursanız dahi orada bile hemen karşınıza sosyal mecralar çıkabiliyor. Dolayısıyla bu noktada, tamamen yasaklamaktan ziyade, denetimli bir şekilde serbestlik sağlayarak, çocuklarımıza iyinin, güzelin ve yanlışın ne olduğunu öğreterek, onların hayatlarını şekillendirmemiz gerekiyor. Hazreti Ali'ye atfedilen bir söz var; 'Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların zamanına göre yetiştirin.' diyor. Yapabileceğimiz en güzel şey; madem tamamen uzak duramıyoruz, o zaman en doğru şekilde kullanmamız ve insanlara da en doğru bir şekilde ulaşmamız lazım. Biz de sosyal medyayı kullanacağız. Oralarda güzel şeyler paylaşacağız, güzeli yayacağız. Bu şekilde görevimizi de yapmış olacağız inşallah." (İLKHA)