Ömrünü Diriliş düşüncesine adayan Sezai Karakoç, kendi ifadesiyle dünya sürgününü tamamlamasının birinci yıldönümünde anılıyor.
Kendisini “Diriliş mefkuresinin bir eri” olarak tanımlayan Sezai Karakoç, Diriliş eylemini, “Kişiliğin gözler önüne serilmesi, sahip olunan kimliğin altının çizilmesi ve var olduğunu duyurma hâli” şeklinde tarif ediyor.
Diriliş Muştusu adlı eserinde Diriliş erlerine seslenen Karakoç, “Diriliş erinin dışarıya karşı tam özgürlük ve bağımsızlığı; içe, öze doğru ise teslim oluş üslubunu benimsemesi gerekmektedir. Tutkularının esiri olanlar, maalesef tutsaklığı özgürlük olarak algılamakta ve bu esaret anlayışı da nesilden nesile geçmektedir. Bu esaretten kurtulabilmek için Allah sevgisinin, bütün sevgi, şüphe ve vehimlerden arındırılmış ruhlara yerleşmesi gerekmektedir.” cümlelerine yer veriyor.
Müslümanların birliği konusuna büyük bir ehemmiyet veren Karakoç, dünya Müslümanlarının teritoryal, kültürel ve zihinsel emperyalizme karşı direnişini başarıya ulaştıracak ve alem-i İslam’da dirilişi muştulayacak yolun ittihadı İslam’dan geçtiğini vurgulamaktan ve her fırsatta Müslümanlara birlik çağrısı yapmaktan geri durmazdı.
Ramazan ve Kurban bayramı vesilesiyle her yıl yayınladığı mesajlarda ve yaptığı konuşmalarda, özellikle vefat etmeden önceki son yıllarda, Müslümanlara yönelik birlik çağrısı dikkat çekiyordu. Bu vesileyle vefatından önceki son Kurban bayramı vesilesiyle yayınladığı mesajı istifadenize sunuyoruz.
Geçmişte, Doğu ve Batı, imparatorluk olarak anılan büyük devletlerce yönetildi. Çin, Mısır, Roma gibi. Bunlara karşı, müminler, Hazreti Süleyman zamanında en güçlü dönemini yaşayan bir devletle bağımsızlıklarını korudukları gibi, daha sonra da, Peygamber Efendimizin kurduğu, hâlifelerinin devam ettirdiği, milâdi 1918 yılına kadar sürüp gelen büyük devletlerle esarete düşmemişler, kendi hayat ve varlıklarını korumuşlardır.
Fakat İslâm dünyası, yüz yılı aşkın bir zamandır dağınık ve sahipsizdirler. Her türlü saldırıya uğramışlar, başlarına gelmeyen felâket kalmamıştır. Halen, en acı şekilde, istilâ, işgal, yakıp yıkma, yok etme, çökertme saldırılarıyla boğuşup durmaktadırlar.
Yetmiş yıldır, yazılarımızla, konuşmalarımızla, bildirilerimizle, her türlü faaliyetlerimizle, müslümanların birliklerini kurmaları gerektiğini, başka bir çözüm, seçenek ve çare olmadığını, anlatmaya çalışıyoruz. En son 15 Mayıs 2021 tarihli parti bildirimiz, teferruatlı bir şekilde, mevcut kuruluşların çalıştırılarak sonuç alınması yol ve yöntemini göstermiştir.
Bugün, 57 devletin birliği olan İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLÂTI’nı, kendi düşünce, inanç ve isimlendirmelerimizle, bir nevi İSLÂM BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TOPLULUĞU, 10 devletin kurduğu EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLÂTI’nı da, bir nevi İSLÂM GÜVENLİK KONSEYİ, gücü yapmalıyız. Elbette bugünkü statüleriyle değil, değişmiş tüzük ve programlarıyla. Unutmayalım ki, BAĞDAT PAKTI’nı küçülte küçülte önce CENTO, sonra RCD, daha sonra da ECO yapmışlardı. Şimdi sadece ekonomik bir birlik olan teşekkülü, dediğimiz gibi askerî ve siyasî bir güç haline getirmek gerekmektedir.
Böylece, Doğu ve Batı arasında, dünyanın orta kesiminde, insanlık için kalıcı bir barış ve güvenlik gücü doğmuş olacaktır. Müslümanlar, kendilerini doğudan, batıdan, kuzeyden gelen tasallutlardan kurtaracakları gibi, insanlığın felâketi olacak olan korkunç Doğu-Batı nükleer savaşını da önlemiş olacaklardır. Müslümanların dirilip, geçmişte olduğu gibi birliklerini kurup, kendi güvenliklerini ve onunla birlikte dünya sulhünü de teminat altına almadıkları takdirde insanlık için büyük tehlike mevcut olacaktır. Batı ile Doğu arasında çıkacak bir savaş, insanlığı yeniden taş devrine döndürecektir. Taş üstünde taş kalmayacaktır. Bugün, batıdaki ve doğudaki büyük devletleri yöneten gizli-açık güçlerde sağduyudan, temkinden eser bulunmadığından, geleceği karartan bir görünüş, insanları umutsuzluğa düşürmektedir.
Umut, islâm’da ve uyanıp dirilirsek, biz müslümanlardadır.