Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada 100 milyondan fazla mülteci var. Savaş ve doğal afet başta olmak üzere ekonomik, siyasi sebepler gibi birçok farklı nedenle bulundukları bölgelerden farklı ülkelere göç eden milyonlarca kişi zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor.
Varlıklı olan veya bulundukları bölgelere uyum sağlayarak yeni bir hayata atılan mülteciler olduğu gibi gittikleri ülke yönetimleri tarafından sınırdan geri çevrilen veya ülkeye alınsa bile belli bir statü tanınmayan miyomlar, hala ciddi sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.
Mültecilerin yaşadığı sorunlar ve son dönemde Rusya-Ukrayna arasında yaşanan savaş sebebiyle mülteci durumuna düşen Ukraynalılara batılı ülkelerin pozitif ayrımcılık göstermesi gibi durumları İLKHA muhabirine değerlendiren Uluslararası Mülteci halkları Derneği (UMHD) Başkanı Av. Abdullah Resul Demir, mültecilerin ırkına, diline ve rengine göre uygulanan çifte standarta dikkat çekti.
"Avrupa ülkelerine yalnız gitmek zorunda kalan çocuklar hayatta kalma mücadelesi veriyor"
Bütün sıkıntıların özellikle Avrupa'ya gitmekle başladığını hatırlatan Demir, "Daha çok Afrika ülkelerinden, Suriye vatandaşı ve biraz da Afgan halkı, çocukları ile birlikte Avrupa'ya gitmek istiyorlar. Gitme sebeplerinin başında, bulundukları ülkelerde kendileri için yeterli insanı şartların bulunmadığını düşünmeleridir. Hukuki statünün olmadığını belirtiyorlar. Bizim yapmış olduğumuz raporda ortaya çıkan sonuç budur. Onlar, daha iyi bir hayat standına sahip olmak ve en azından Avrupa'nın vermiş olduğu hukukî statüye sahip olup ileriye dönük hayallerini gerçekleştirmek için gidiyorlar. Bunu yaparken bazen çocuklar kimsesiz de kalabiliyor. Çünkü bu öyle bir durum ki, sınırları geçmek için bazı aileler kaçakçılara ödeme yapmak zorunda bırakılıyor. Bu ödemenin çok pahalı olması sebebiyle çocuklarını tek başına veya 17-18 yaşlarındaki çocuklarıyla birlikte göndermek zorunda kalıyorlar. Çocuklar gittikleri ülkelerde tek başlarına kalarak hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Sonunda da ekseriyetle Avrupa Birliği ülkeleri tarafından koruma altına alınıyorlar. Tabiki çocukların bir kısmı koruma altına alınıyor. Bir kısmı da Avrupa sokaklarında dolaşmaya devam ediyor. Koruma alınanların birçoğu farklı tip ailelerin yanına kontrol edilmek veya evlatlık olarak gönderiliyorlar. Böylece bir kayıp nesil oluşuyor." dedi.
"Avrupa'da mültecilere hukuki statü verilmemesi kayıp bir neslin oluşmasına sebep oluyor"
Avrupa'da hukuki statüye sahip olmayan çocukların çok farklı problemlerle karşılaşabildiklerini belirten Demir, "Aileler, çocuklarını okula göndermiyorlar. Çünkü birçok ülkede ve Yunanistan'da onlara hukukî statüyü verilmiyor. Sürekli zor şartlarla karşılaşmalarına sebebiyet vererek ülkelerini çekici hale getirmemeye çalışıyorlar. Özelikle de Yunanistan bunu yapıyor. Yunanistan da Avrupa'ya açılan ilk kapı. Kayıp nesillerimizin bir problemi de hayatı tehlike ile karşılaşmalarıdır. Bizim bildiğimiz, televizyona yansıyan belki de bir kaçı. Mülteci botlarının, teknelerinin Yunanistan tarafından bastırılması veya sınırı karayolu ile geçmeye çalışanların çoluk çocuk demeden geri itilmesi, çırılçıplak soyularak geri itilmesi ya da soğukta donmaya terk edilmesi gibi problemler yaşıyoruz. Özellikle son zamanlarda söyleyebileceğim bir husus da kayıp çocuklar.
Avrupa kayıp çocukların raporunu açıklıyor ama onların niçin nereye gittiğine ilişkin herhangi bir şey de yapamıyor. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi de itme politikası ve kayıt altına almak istememeleridir. Kayıt altına alınamayan çocuklar şuan da aileleri tarafından kayıp ihbarı yapılmış durumda ama Avrupa Birliği, Europol bu sayının ne kadar olduğu konusunda net bir bilgi veremiyor. Ancak böyle somut bir delilin var olduğunu söylüyor. Sonuç olarak insanlar insani yaşam koşullarını değiştirmek için yola çıkıyorlar ama belki de hayatlarını kaybediyorlar. Eğitimden uzak kalıyorlar, hukuki statülerine sahip olamıyorlar. Bunun en büyük sebebi de özellikle kendi coğrafyamızın insanlarına burada hukuki statü verememek, gerektiği gibi sahip çıkamamaktır. Bu da o insanların gelecek kaygısıyla yollara çıkmasına sebep oluyor. Kendimizi onların yerine koyalım. Buradan, zorlu yollardan, tekneler, botlar veya karayollarıyla, silahlara karşı sınır değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Bunu yaparken de hayatta kalma düşüncesi sebebiyle çocuklarıyla birlikte ciddi sıkıntıya maruz kalıyorlar. Belki hayatlarını kaybedebilecek olma riskini görüyorlar, biliyorlar ama ne yazık ki bu onların önünde engel olmuyor. Çünkü kendi coğrafyalarında ki hayat şartının daha zor olduğunu düşünüyorlar ve bir umut geleceklerini en azından koruma altına almak için bu tehlikeli yolculuğa çıkıyorlar." diye konuştu.
"Ukraynalı mültecilere verilen önem diğer ülkelerdeki mültecilere verilmeli"
Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte batılı ülkelerin Ukraynalı mültecilere hemen kapılarını çatığını ve her türlü yardımı yaptığını vurgulayan Demir, "Özellikle savaş başladığı andan itibaren Polonya sınırında olan arkadaşlarımız vardı. Uluslararası Mülteci Hakları Derneği olarak orada din, dil ayrımı yapmaksızın Ukraynalı mültecilere elimizden geleni yapmak için oradaydık. Çünkü varsayımımız Suriyeli halkın, Afganistanlıların veya Afrika'nın çeşitli ülkelerinden göç eden insanların karşılaştığı problemler ile Ukraynalıların da karşılaşacağıydı. Ancak oraya gittiğimizde gördük ki sınırlara tel örgüler çeken, botları geri çeviren, batırmaya çalışan, insanları çırılçıplak soyarak donmaya terk eden ülkelerin Ukraynalı mültecilere bunu yapmayıp tam tersine onlar için özel araçlar tahsis ettiğini, kendi ülkelerine çektiğini, bütün liderlerin 'Ukraynalılara kapımız açık' dediğini birçok medya organlarında duyduk. Sarı saçlı, mavi gözlü diye ayrıt ettikleri bir mülteci kitlesi var.
Ukraynalı mültecilerin bu şekilde koruma altına alınması bir STK olarak bizi mutlu ediyor. Gerçekten uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde Ukraynalı mültecilere davranılmış, yaklaşılmış ve koruma altına alınmışlardı. Ancak bunların aynısının savaştan kaçan Suriyelilerin veya siyasi sebeplerle, kıtlık sebebiyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlara da yapılmasıdır. Avrupa bu uygulama ile bize pozitif ve negatif yönleriyle uluslararası hukukun nasıl uygulanması ve nasıl uygulanmaması gerektiğini gösterdi. Bu iki örnek Avrupa'nın ikiyüzlülüğünü bize göstermiş oluyor. Bir kez daha altını çizmek istiyorum! Biz, din, dil, ırk ayrımı yapmıyoruz ve Avrupa'nın Ukraynalı mültecilere karşı gösterdiği tutumu saygıyla karşılıyoruz. Söylemek istediğimiz şey kendi ülkelerine sığınmak zorunda kalmış diğer mültecilere de Ukraynalılara uygulanan politikaların uygulanması gerektiğidir. Bunu uluslararası camia olarak nitelendirirsek bugün Rusya-Ukrayna savaşında problemin, savaşın kaynağı Rusya olarak görülüyor. Rusya'ya bin bir çeşit yaptırımlar uygulandı. Bunu spor müsabakalarına kadar indirdiler. Maddi anlamda bazı yaptırımlar uygulandı. Aralarındaki ticari ilişkiler kapandı, uçaklar uçmadı. Biz diyoruz ki en azından bu yaptırımların savaşlara sebep olan diğer ülkelere de uygulanmasıdır. Mesela Arakan'daki mülteciler, Çin'in Doğu Türkistanlılara yaptığı zulüm, Suriye rejiminin yaptıklarına karşı yaptırımlar uygulanabilirdi. Bu yaptırımları yapmadığınız sürece savaşın çözülmesi ile ilgili bir sonuç alamayız." şeklinde konuştu.
Ukraynalı mültecilerin Antalya'da yoğunluk oluşturmalarına ilişkin de konuşan Demir, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'ye gelince; Avrupa'nın kapılarını açması sebebiyle Türkiye'ye gelen Ukraynalıların sayısı tabiki de az. Özellikle gelenlerin de maddi açıdan bir güçleri var. Kendi oluşturdukları topluluklar var. Bu toplulukla birlikte Avrupa'dan gelen fonlarla Türkiye'de bu tür organizasyonlar yapılabiliyor. Ancak şunu da söylemek lazım. Sadece Ukraynalılara güzellik yapıldı diyemeyiz. Bugün 5.5 milyon Suriyeliyi ülkemizde ağırlıyoruz. Kayıtlı kayıtsız belki bunlarla birlikte belki 3.5, 4 milyon kişi sınır ötesinde bir şekilde STK'larımız aracılığıyla destek olmaya çalışıyoruz. Bu da büyük bir özgüven. Tabiki Ukraynalıların sayısının az olması ve seçtikleri bölgelerin Antalya gibi bölgeler olması yoğunlukların orada olması bu tür organizasyonların daha kolay yapılabilmesini sağlıyor. Umarız uzun vadede diğer milletlere ilişkin de bu tür aksiyonlar alınır." (İLKHA)