HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini paylaştı.
Son günlerde süte ve süt ürünlerine yapılan zamlarla gündem olan gıda fiyatlarının, Türkiye’de gıda enflasyonunda yaşanan aşırı yükselişi bir kez daha gözler önüne serdiğini belirten Ramanlı, "Maliyetlerdeki artışlarla birlikte fiyat yükselişinin neredeyse günlük bir hal aldığı temel gıda ürünlerinde Türkiye’nin dünyadaki sıralamasının da hiç iç açıcı olmadığını söyledi.
TÜİK’e göre yıllık enflasyonun yüzde 83,45; gıdada yıllık enflasyon da yüzde 93,05 olduğunu aktaran Ramanlı, "Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) raporunda ortalama yıllık yüzde 90 civarı ile Türkiye, dünyada gıda enflasyonunun en fazla yaşandığı ülke olmuştur. FAO’ya göre son altı ayda küresel gıda enflasyonu bir düşüş trendine girerek artış oranı yüzde 4 civarında seyrederken Türkiye’deyse tam tersine hızla yükselmektedir. Gıda fiyatları artışında yıllık AB ortalaması yüzde 14, OECD ortalaması yüzde 15 iken sıralamada Türkiye’ye en yakın ülke olan Macaristan’da artış oranının yüzde 33’te kalması, aradaki farkı daha çarpıcı kılmaktadır." dedi.
"Tarımda dışa bağımlılığı azaltacak ciddi adımlar atılmalı"
Ramanlı, "Bu tablo, Türkiye’de her ne kadar ithalata dayalı maliyet artışları ile izah edilmeye çalışılsa da yürütülen tarım ve hayvancılık politikasının ciddi bir revizyona ihtiyaç duyduğu gerçeğini gizleyememektedir. Gıda sektörünün hayati ve stratejik bir hal aldığı gerçeği artık idrak edilmeli ve tarımda dışa bağımlılığı azaltacak ciddi adımlar atılmalıdır. İkincil ihtiyaçlarını karşılamaktan zaten feragat etmek zorunda kalmış olan dar gelirliler hiç değilse gıda enflasyonuna daha fazla ezdirilmemelidir." şeklinde konuştu.
"Organizasyonlar ahlaki değerlerimize uygun bir formata kavuşturulmalı"
Son zamanlarda belediyeler ve bakanlık eliyle düzenlenen festivallere tepki gösteren HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı, şunları kaydetti:
Türkiye tezatlar ülkesi olmaya devam ediyor. Tezatların hükümet bürokrasisi içerisinde yaşanması sorunların çözülememesinin de en önemli nedenidir. Sayın Cumhurbaşkanı aile kurumunun korunmasına ve güvence altına alınmasına dair Anayasal değişikliklerden söz edip ilgili bakanlıklara çalışma yapmaları yönünde talimat verirken diğer yandan bunun tam tersi istikamette icraatlere imza atılması büyük bir tezat oluşturmaktadır.Yaz şenlikleri ve festivaller adı altında icra edilen etkinliklerden bazıları toplumun ar damarını çatlatacak bir keyfiyettedir. Ahlaksızlığın, müstehcenliğin, teşhirciliğin ve sapıklığın saf ve temiz dimağlı gençlerimize adeta dayatılmasının izah edilir bir tarafı yoktur. Kültür ve Turizm Bakanlığının, belediyelerin ve mülki amirlerin işbirliği ile eğlence adı altında icra edilen bu ifsat edici organizasyonlar ya bir daha yapılmamalı ya da inancımıza ve ahlaki değerlerimize uygun, kültürel değerlerimize katkı sunacak bir formata kavuşturulmalıdır. Gençleri etkilemenin yolu bu tarz faaliyetler olmamalıdır. Bilmek gerekir ki insanların nefislerine ve anlık heveslerine hitap etmek onları değersizlik, erdemsizlik ve hedefsizlik girdabına mahkûm etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hiç kimsenin bu millete üstelik bu milletin parasıyla hakaret etmeye ve böyle kötülükler yapmaya hakkı yoktur.
Antidepresan kullanımındaki artış
Türkiye'de antidepresan kullanımının her geçen gün arttığına işaret eden Ramanlı, 2017-2020 yılları arasında 15 milyon 405 kişinin psikiyatri kliniklerine başvurduğu bilgisini paylatı.
Yüzde 70 artan antidepresan kullanımının toplumdaki sosyal ve psikolojik çöküntünün boyutlarını gözler önüne serdiğine dikkat çeken Ramanlı, "Manevî boşluk, bencillik ve bireysel yaşam tarzının dayatılması ile toplum mutsuz, kaygılı, unutkan, sorumsuz, vurdumduymaz, stresli, saldırgan, cinnet geçirmeye ve intihara meyilli bir hal almıştır." dedi.
Ramanlı, "Materyalist yaşam şekli hayatın bütün evrelerine sirayet edip kalabalıklar içinde yalnızlık yaşayan bireyler üretmektedir. Dış müdahalelerle içi boşaltılan ve değersizleştirilmeye çalışılan aile kurumunun manevi işlevini yerine getirememesinin bir sonucu olarak da, gelecek kaygısı yaşayan ve hayata karamsar bakan bireyler, çözümü antidepresan ilaçlarında aramaktadır. Toplumda depresyon halinin artması ile birlikte suç oranları da artmakta buna paralel olarak madde bağımlılığı, alkol, kumar ve ifsat etkinlikleri toplumun duyarsızlaşmasına neden olmaktadır." ifadelerini kullandı.
Bugün temel ihtiyaçların dâhi lükse girmesinin de bir ölçüde toplumda geleceğe yönelik umutları zayıflattığını söyleyen Ramanlı, "Yüksek oranda antidepresan kullanımı toplumda bir anomali halini ortaya çıkararak sorunun asıl kaynağına inilmesi gerektiğini ve Avrupa’nın 20 yıl önceki depresyon halinin bugün bizim toplumumuzda görülmesi Avrupai yaşam tarzının toplum psikolojisini bozduğunu göstermektedir. Bu sebeple toplumu antidepresan kullanımına sürükleyen sebepler doğru tespit edilip çözüm odaklı adımlar atılmalı, inanç değerlerimize uygun yeni bir toplumsal ihya çalışması başlatılmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Avrupa Adalet Divanı’nın başörtüsü kararı
Avrupa Adalet Divanının, şirketlerin bazı koşullar altında başörtüsü takılmasına yasak getirebileceği yönündeki kararıyla yeni bir skandala imza attığını belirten Ramanlı, son yıllarda İslam düşmanlığının merkezi haline gelen Avrupa ülkelerinde, bu türden kararlarla faşizmin legalleştirilmeye çalışıldığını vurguladı.
Ramanlı, "Yakın zamanda başka bir ülkenin iç işlerine başörtüsü üzerinden müdahale etmeye kalkan Avrupa’da İslam düşmanlığı ve İslami değerlere yönelik saldırılar ‘özgürlük’ olarak lanse edilirken, başörtüsü ve ibadet özgürlüğü ise faşist kararlarla yasaklanmaktadır." dedi ve şunları ekledi:
Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların hayatını her geçen gün zorlaştıran bu yasaklara karşı İslam ülkeleri tepkilerini ortaya koymalıdır. Müslümanların temel haklarını ve ibadet özgürlüklerini kısıtlayan ülkelere karşı uluslararası toplumu harekete geçirmek için gayret göstermelidir. İslam’ı Avrupa’dan silmeye çalışan faşist rejimlerle mücadele edilmedikçe bu yasakların kapsamı her geçen gün genişletilecektir.
"Türkiye, inisiyatif alarak Afganistan yönetimini tanımalı"
Afganistan’da 20 yıl süren ABD işgalinin sona ermesinin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçtiğini hatırlatan HÜDA PAR Sözcüsü Ramanlı, işgale karşı direnen Afgan halkının, bu süre zarfında İslam Emirliği'ni kurarak ülkede can güvenliği başta olmak üzere huzur ve istikrarı sağlamaya çalıştığına dikkat çekti.
ABD ve Batı dünyasının, Afganistan’da silah zoruyla ve işgalle yapamadığını, ekonomik ve siyasi ambargoyla yapmaya çalıştığına işaret eden Ramanlı, "Kendisi İslam Emirliği’ni tanımadığı gibi hiçbir ülkenin tanımasına da izin vermemektedir. Ayrıca Afganistan halkına ait olan milyarlarca doları da banka hesaplarına bloke koymak suretiyle gasp etmiştir." diye belirtti.
Ramanlı, "Türkiye ve Afganistan kardeş iki ülkedir ve ilişkileri kadimdir. Buna rağmen Türkiye de İslam Emirliği’ni tanımadığı gibi maalesef resmi olarak diyalog dahi başlatmış değildir. Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Astana'da 'Asya İşbirliği ve Güven Konferansı Zirvesi'nde ‘Afganistan'ı kendi kaderine terk etmemeli, insani yardım konusunda uluslararası camia olarak desteğimizi sürdürmeliyiz’ şeklinde önemli bir çağrıda bulunmuştu. Ancak Salt insani yardımlarla bir ülke kendi ayakları üzerinde duramaz. Türkiye, inisiyatif alarak Afganistan yönetimini tanımalı, başta siyasi ve ekonomik olmak üzere her alanda ilişkilerini geliştirmeli, bu konuda diğer İslam ülkelerine örnek ve öncü olmalıdır. Türkiye ve Afganistan arasındaki ilişkiler, hem iki ülke hem de ümmet coğrafyası için oldukça önemlidir." ifadelerini kullandı. (İLKHA)