Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, infazın ıslah edici, rehabilite edici fonksiyonunu öne çıkarmak ve denetimli serbestliği güçlendirmek için adımlar atılacağını, bu konularda çalışma yapılması talimatı verdiğini açıklamasının ardından yeni infaz yasasında hangi konuların ne şekilde yer alacağı konusu tartışılmaya başlandı.
Bakan Bozdağ'ın açıklamasını İLKHA muhabirine değerlendiren Ceza Hukukçusu İlhami Sayan, Türkiye'de en çok değişen ve değiştirilmesi konuşulan yasaların başında infaz yasasının geldiğini, ithal yöntemlerle tercüme edilip uygulanan kanunların bir değil bin defa dahi değiştirse bile düzelmeyeceğini, yasa düzenlemelerinde halkın değerlerinin esas alınması gerektiğini vurguladı.
"Türkiye'de en çok değişen yasa infaz yasası"
Sayan, "İnfaz yasası Türkiye'de son 20 yılda en çok değişen, en çok değişmesi gerektiği tartışılan yasalardan birisidir. İlginç olan yasayı yapan bu hükümet. 2005 yılında yasa tümüyle yeni bir infaz yasası yapıldı. Uygulama açısında da düzenleme açısından da eski infaz yasasından çok farklı bir yasa getirildi. Tamamen hükümetin istediği şekilde, hükümetin akademisyenleri tarafından hazırlandı. Buna rağmen her değişiklik döneminde de hükümet tarafından eleştirilen, uygulamasında sıkıntı olduğu söylenen, düzenleme değişikliği önerilen bir yasa oldu. Muhalefet hiçbir eleştiride bulunmazken kanunun yapıcısı olan hükümet kendi kendisini muhalefet yaparcasına, uygulamayı sanki başka cenah yapıyor gibi tekrar tekrar değişiklikler yapıyor." dedi.
"İnfaz yasasını eleştirmek adalet bakanı ve hükümetin değil halkın ve hukukçuların hakkıdır"
İnfaz yasalarının ciddi yasalar olduğunu ve çok sık sık değişiklikler yapılması nedeniyle caydırıcılık özelliğini kaybettiğini belirten Sayan, "İnfaz yasasının uygulaması caydırıcı değildir demek yanlış olur. Bugün insanların naifleşmesi ve teknolojiye aşırı bağımlılık karşısında infaz yasasının getirdiği mahkûmiyetler ve denetimli serbestlik gibi hususlar naifleştiği kadar zayıflayan insan unsuru üzerinde etkili ve caydırıcıdır. Sık sık çeşitli bahanelerle değişen, af benzeri infaz değişiklikleri, toplumda yasaların caydırıcı olmadığı algısı oluşturuyor. Ancak bunun faturasını infaz yasasına kesmek doğru değildir. Bunu infaz yasasını doğru bulduğum için değil hatalı olanın eleştirmesi sebebiyle söylüyorum. İnfaz yasasını eleştirmek bizim hakkımız, halkın hakkı olabilir ama bunu en son eleştirecek kesim hükümet ve adalet bakanı olmalıdır." diye konuştu.
"Ceza infaz yasasında bir değişiklik değil bin değişiklik daha yapılsa yine düzeltilemez"
Sayan, "Türkiye'de kanunların hemen hemen tamamında gördüğümüz en büyük sorun kültürümüze uygun olmayan ve tamamen dışarıdan taklit yöntemiyle, tercüme yöntemiyle getirilen yasalardır. Daha önceki ceza yasaları çeşitli araştırmalar yapıldıktan sonra yasayı yapan iktidar veya zihniyetin kendisine en yakın ülkenin yasaları bir bütün olarak tercüme edilmek suretiyle yapılıyordu. Bu manada Alman ve İtalyan yasaları örnek olarak alınıyordu. Bunları almak bir kusur olmakla beraber bir bütün olarak alınması en azından bir avantaj sağlıyordu. Yeni içtihatlar ve değişiklikler yönüyle o ülkeyi takip etmek mümkün oluyordu. İkincisi de en azından bir çatışma durumu söz konusu olmuyordu. Çalışan dersini iyi çalışmış, biz de ondan kopya çekiyoruz. Ancak son 15-20 yıl içerisinde yapılan yasalarda 'yerli yasa yapacağız' iddiasıyla Macaristan'dan Rusya'ya, Çek Cumhuriyetinden Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika'ya kadar… Hangisi rast gelirse, hangi akademisyen nerede okumuşsa hangi akademisyen veya bürokrat hangi ülkeyi takip ediyorsa onun savunduğunu getirip yasaya koymuş. Karma karışık, bir ahengi olmayan bir yasa çıkarıldı. Biz de bir bütünlük arz etmeyen yasanın maalesef sancılarını yaşıyoruz. Bu ceza infaz yasasında bir değişiklik değil bin değişiklik daha yapılsa yine düzeltilemez. Çünkü değişiklikler de tepkisel oluyor, algıya göre oluyor." şeklinde konuştu.
"Yasa değişikliklerinde algılara değil halka kulak verilmeli"
Hükümet ve hükümetin adalet bakanının algıları ve lobileri dinlediği kadar halkı hiçbir zaman dinlemediğini vurgulayan Sayan, algılarla hareket edilmesini eleştirerek şu ifadeleri kullandı:
Dikkat ederseniz adalet bakanı bir istatistiğe, bir araştırmaya, bilimsel bir veriye dayanarak konuşmuyor. Toplumda suçlar cezasız kalıyor gibi bir algı oluştuğunu söylüyor. Adalet bakanı bu açıklamayı yapınca adama 'günaydın' derler. Senin adalet bakanı olduğun dönemde çıkan yasa, senin hükümetinin olduğu dönemde çıkarılan bir yasa, hükümetinin olduğu yeniden düzenlemelerle getirilen denetimli serbestlik, infaz değişikliğiyle olan hususlarda algıya dayanarak yeni bir değişiklik istiyorsun. Bir kere hukuk algıya dayanmaz. Hukuk bir bilimdir ve bilimsel verilere dayanır. Peki, adalet bakanının esas aldığı algı kimindir, kime karşıdır? Algıyı oluşturanlar kimlerdir? Adalet bakanını ve çevresini, AK Parti kurmaylarını 'bir cezasızlık var' algısına götüren algı kime aittir. Bu algıyı yaratanlar halkım hemen hemen her hareketine magandalık, cehalet, hırsızlık ve dolandırıcılık olarak bakan bir anlayış. Halkın hapiste tutulması gerektiğini düşünen bir anlayış bu algıyı oluşturuyor. Adalet bakanının bu algıyı esas alması çok yanlış. Eğer bir değişiklik yapılacaksa algılara değil halka kulak verilmeli. Bir değişiklik yapılacaksa bilimsel çalışmalara ve araştırmalar sonucu elde edilen istatistiklere dayanarak bir düzenleme yapılmalı.
"Bir değişiklik yapılacaksa kültürümüz dikkate alınmalı"
Kanun çıkarılırken çalışma yapan kurulda sadece bürokratlar ve akademisyenlerin değil cezaevi müdürlerinin, gardiyanların hatta mahalle muhtarları ve kanaat önderlerinin dahi bulunması gerektiğini hatırlatan Sayan, son olarak şunları kaydetti:
"Bu çalışmayı yapan ve bakanlık ile meclisin önüne koyan bilim kuruludur. Bilim kurulu denilen şey sadece bürokratlardan ve akademisyenlerden oluşuyor. Akademisyenler de bürokratlar da toplumdan kopuk lojmanlarda ve toplumdan izole edilmiş üniversitelerde faaliyet gösteren ve oturan insanlar. Halkın içerisinde değiller. Bunların suçla, suç çevreleriyle veya suç işlediği iddia edilen çevrelerle, halktan kişilerle bir irtibatları yok. Halk ile birebir alakalı olan bir meselenin bu iki guruba düzenlettirmek çok yanlış. Bilim kurulunda mutlaka avukatların, hatta ceza avukatlarının bulunması gerektiğini düşünüyorum. Emekli cezaevi müdürlerinin bulunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü emekli cezaevi müdürleri eğriyi doğruyu ayırt etme yeteneğine sahip olmuş, tecrübesiyle bilgilerini süzmüş ve vicdanen de bir olgunluğa ulaşmıştır. Hatta emekli gardiyanların, emekli hâkim ve savcıların bulunması gerektiğini düşünüyorum. Hatta belki muhtarlara, toplumun kanaat önderlerine bile bu kurullarda yer verilmeli ki halkın sesi duyulabilsin ve algılarla hareket edilmesin. Eğer bir değişiklik yapılacaksa kültürümüz dikkate alınmalı. Algıya değil toplumun ihtiyaçlarına göre bir düzenleme yapılmalıdır." (İLKHA)