KAMU KAYNAKLARI HALKIN REFAHI İÇİN KULLANILMALI

HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, "Ekonomi yönetiminin bundan sonra yoğunlaşması gereken asıl hedefin alım gücünün yeniden yükseltilmesi ve gelir dağılımındaki adaletin sağlanması olmalıdır. Sayıştay raporlarına bile konu olan ve aleni bir hal alan savurganlığın önlenmesi, rant ekonomisinin ve yolsuzluğun önlenerek kamu kaynaklarının halkın refahını yükseltmek için kullanılmasına gayret edilmelidir." dedi.

Ekleme: 05.10.2022 06:32:46 / Güncelleme: 05.10.2022 06:33:02 / manşetler
Destek için 

Abdulselam Altun / DOĞRUHABER

HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, partisinin iç ve dış gündeme ilişkin değerlendirmesini paylaştı. Salgın süreci, Rusya-Ukrayna krizi derken dünya genelinde ekonomi alanında sancılı bir süreç yaşandığını belirten Ramanlı, enflasyonun yıllık yüzde 80’i aştığı Türkiye’de ise bu sürecin daha sancılı geçtiğini söyledi. Resmi rakamlar yıllık enflasyonu yüzde 80’ler şeklinde ifade etse de talebin yoğun olduğu başta gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddelerindeki gerçek enflasyon oranlarının çok daha yüksek olduğunu ifade eden Ramanlı, "Ekonomi yönetiminin bundan sonra yoğunlaşması gereken asıl hedefin alım gücünün yeniden yükseltilmesi ve gelir dağılımındaki adaletin sağlanması olmalıdır. Sayıştay raporlarına bile konu olan ve aleni bir hal alan savurganlığın önlenmesi, rant ekonomisinin ve yolsuzluğun önlenerek kamu kaynaklarının halkın refahını yükseltmek için kullanılmasına gayret edilmelidir." dedi.

"UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE ANCAK KAPSAMLI BİR PLAN VE PROGRAM UYGULANARAK BAŞARIYA ULAŞABİLİR"

Uyuşturucu kullanımı ve madde bağımlılığının, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir problem olarak varlığını sürdürdüğünü belirten Ramanlı, bu bataklık, kişileri suç işlemeye de teşvik ederek cinayet, yağma ve kundakçılık gibi suçlarla toplumsal huzuru da baltaladığına işaret etti. Bunun son örneklerinden biri de annesinin canına kast eden bir uyuşturucu müptelasının, herkesin kanını donduran o vahim cinayeti olduğunu hatırlatan Ramanlı, önünün alınamaması durumunda maalesef bu vakaların yenilerinin yaşanmasının mümkün olduğuna dikkat çekti. Ramanlı, "İnsan aklını dumura uğratan alkol ve uyuşturucu ile mücadeleyi tek boyutlu düşünmemek gerekir. Bu mücadelenin, sosyo-ekonomik ve psikolojik boyutu da vardır. Bu sebeple aile kurumunun güçlendirilmesi, eğitimde sadece maddi değil manevi değerler temelli bir modelin benimsenmesi ve devlet tarafından insan onuruna yaraşır ekonomik koşullar oluşturulması son derece önemlidir. Uyuşturucu ile mücadele sadece polisiye tedbirlerle değil, ancak kapsamlı bir plan ve program uygulanarak başarıya ulaşabilir." diye konuştu.

"ÇEVRENİN KORUNMASI VE İSRAFIN TERK EDİLMESİ HEPİMİZİN ORTAK VAZİFESİDİR"

Ramanlı, son birkaç yüzyıllık endüstrileşmenin, fosil yakıtlardan yararlanma ve doğayı ve çevreyi kirletmenin, dünyayı önü alınamayacak felaketlerle karşı karşıya bırakacağının açık olduğunu belirterek, "İnsanların yararlanması için Allah'ın hizmetimize sunduğu dünyanın doğal düzeni, kapitalizmin açgözlülük ve israf kültürünü dayatması sonucu bugün çeşitli tehlikelere maruz kalmaktadır. Bu tehlikelerden en büyüğü şüphesiz kuraklık ve köklü iklim değişikliğidir. Bugün Kuzey Yarım Küre’de buzulların eridiği, iklim dengesinin bozulduğu ve bu gelişmelere bağlı olarak kuraklığın yaşandığı görülmektedir." dedi. Ramanlı, şunları ekledi: Rabbimizin bütün insanlara mutlak surette yetecek ölçüde sunduğu kaynaklar, bugün insanların ihtirasları yüzünden ölçüsüzce kullanılmakta ve mutlak zenginlik adına belli sermayedarları zengin etmektedir. Böyle giderse milyarlarca insan, bu açgözlülüğün fiziki sonuçlarıyla karşı karşıya kalacaktır. Çevrenin korunması ve doğal kaynakların ölçülü kullanılması israfın terk edilmesi hepimizin ortak vazifesidir. Aksi takdirde gelecek nesillerin doğal afetler, kıtlık ve kuraklık gibi büyük felaketlerle daha fazla imtihan olması kaçınılmaz olacaktır.

"YERLİ ÜRETİM ARTIRILMALI VE İLAÇ TAKİP SİSTEMİ DAHA CİDDİ BİR ŞEKİLDE UYGULANMALI"

İlaç tedarikinde yaşanan sorunlar ve buna bağlı olarak yükselen ilaç fiyatlarının hastaları mağdur ettiğini belirten Ramanlı, "Bilindiği üzere Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl ilaçların fiyatlandırılması için sabit bir Euro kuru belirlenmektedir. Ancak belirlenen sabit Euro kur tutarı 7,86'ya yükseltilmesine rağmen reel Euro kurunun artması ile aradaki fark giderek artmaktadır. Reel Euro kurunun 18 TL'nin üzerinde olduğu göz önüne alındığında, firmaların zarar etmemek için ülkemize ilaç tedarik etmekten imtina etmeleri kaçınılmazdır. Bu da ilaçta stokçuluğu beraberinde getirmektedir." değerlendirmesinde bulundu. HÜDA PAR Sözcüsü Serkan Ramanlı, "Mevcut veriler ışığında kurda yükselme devam ettikçe ilaç tedarikinde aksaklıklar meydana gelmeye devam edecektir. İlaçta tedarik sorunu giderek büyürken bu durum hastaların tedavi süreçlerinde daha büyük aksamalara yol açacaktır. Sağlık Bakanlığı'nın hastaların mağdur olmamaları için gerekli düzenlemeleri yapması gerekmektedir. Bu bağlamda reel kur ile sabit kur arasındaki makasın kapanması için çalışmalar yapılmalıdır. Sorunun nihai çözümü için mutlaka ilaçta dışa bağımlılık azaltılarak yerli üretim artırılmalı ve ilaç takip sistemi daha ciddi bir şekilde uygulanmalıdır. Halkın sağlığı sermaye sahiplerinin çıkarlarına kurban edilmemeli, ilaç sıkıntısı giderilerek fiyatlardaki artışlar durdurulmalıdır." şeklinde konuştu.

"MÜLTECİ SORUNU, BARIŞ ORTAMININ SAĞLANMASIYLA ÇÖZÜLÜR"

Neredeyse her hafta mültecilerle ilgili yeni bir ölüm veya facia haberinin, ülke veya dünya gündemine geldiğini belirten Ramanlı, geçtiğimiz hafta Akdeniz açıklarında batan mülteci teknesinde en az 94 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. Ramanlı, Suriye’deki iç savaştan kaçan mültecilerin, sığındıkları komşu ülkelerdeki hayat şartları veya dışlanma baskısı sebebiyle Avrupa ülkelerine geçmek istediğine işaret etti. Ramanlı şunları söyledi: Zenginliğini ve refahını yüzyıllar boyunca Asya ve Afrika ülkelerini sömürerek elde eden pek çok Avrupa ülkesi, ülkelerine geçmeye çalışan mültecilere açık denizlerde insanlık dışı müdahalelerde bulunmaktadır. Bu müdahaleler neticesinde mülteci kadınlar, erkekler ve çocuklar ya açlıktan ölmekte ya da boğularak can vermektedirler. Söz konusu olan Müslüman mülteciler olunca medeniyete dair hiçbir belirti göstermeyen Avrupa devletlerinden, bundan sonra da insanlık değerlerine dönmesini beklemek gerçekçi değildir. Yeni bir göç dalgasının yaşanmaması ve mültecilerin kendi topraklarına dönebilmesi, Suriye halkının olduğu kadar bölge ve dünya devletlerinin de faydasına olacaktır. Bugüne kadar çözümün adresi olarak gösterilen emperyalist devletler, barış için değil hem kendilerinin hem de siyonist işgal rejiminin çıkarları doğrultusunda savaşın ve istikrarsızlığın devamı için çalışmaktadır. Bu nedenle bölge ülkelerinin, sorunları artık emperyalistlere havale etmeden müzakere kanallarını zorlaması ve çatışan tarafları kalıcı bir barış için ikna etmesi zaruridir. Zira mülteci sorunun tümüyle ortadan kalkması, Suriye’deki barış ve huzur ortamının sağlanabilmesine bağlıdır.

SİYONİST İŞGALCİLERE KARŞI FİİLİ YAPTIRIMLAR UYGULANMALIDIR

Siyonist işgalcilerin, silahlı birliklerin korumasında 26 Eylül’den bu yana Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlar gerçekleştirdiğini belirten Ramanlı, "Mukaddes mabede yönelik artan saldırılara karşı İslam dünyasından kınama dışında bir tepki gelmemektedir. Müslümanların sessizliğinden cesaret alan siyonistler, Mescid-i Aksa’yı muhafaza etmek isteyen ve işgale direnen Filistinlilere yönelik saldırılarını artırmıştır. Son olarak 7 yaşındaki Filistinli çocuk işgalcilerden kaçarken şehit düşmüştür." dedi. HÜDAR Sözcüsü Ramanlı, "İslam dünyasının gözleri önünde gerçekleşen soykırıma rağmen katillerle iş birliği yarışına girenler bu katliam ve ihlallerden de sorumludurlar. İşgal rejimi ile ilişkiler geliştirildikçe işgal ve katliamın boyutu daha da artmaktadır. İşgal altındaki topraklara son 20 yılın en büyük Yahudi göçü gerçekleşmiştir. Göçlerle Filistin nüfusunu azınlıkta bırakarak, işgalcilerin sayısını artırmak ve Filistin'i tamamen Yahudileştirmek hedeflenmektedir Yaşanan bu işgale ve zulme sessiz kalınmamalı, siyonist işgalcilere karşı fiili yaptırımlar uygulanmalıdır." diye konuştu.