Tarhan, yaptığı yazılı açıklamada, yaşlılara gereken saygının ve ilginin gösterilmediğini, bunda modernizmin büyük etkisi olduğunu belirtti.
“Modernizm bize birçok olumlu şey kazandırdı ama kültürümüz üzerinde olumsuz etkileri oldu. Bu etkilerden birisi de yaşlıları yük gibi gören anlayış oldu." diyen Tarhan, bu kültürel etkilenmenin toplumun bazı kesimlerine de yansıdığını aktardı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları kaydetti:
“Benmerkezciliğin yaygınlaşması, özellikle gençler arasında sadece kendi zevkini ve konforunu düşünen insanların çoğalması nedeniyle yaşlılarla olan diyalog zayıfladı. Bağları zayıfladı, koptu. Bunda geniş ailenin zayıflaması ve eskisi gibi bilge yaşlıların olmamasının etkisi var. Eskiden aileyi derleyip toparlayan, sorunları çözen, doğru kararlar verebilen bilge yaşlılar vardı. Ama yine de bizim kültürümüzde, o kadar yıpranmaya rağmen yaşlılarla ilgili güzel yaklaşımlar devam ediyor.”
Prof. Dr. Tarhan, yaşlıların en büyük sorununun yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunu olduğunu ifade ederek, “Dünyada özellikle de Batı ülkelerine göre bu sorun bizde daha azdır. O azalma da aslında bizim kültürel kodlarımızla ilgilidir. Zaman şimdi çok hızlı değişiyor. Daha önceki sosyolojik değişimler, 30 senede bir oluyordu. Şimdi artık üç senede bire düştü sosyolojik değişimler.” yorumunu yaptı.
Yaşlılık tanımının yeniden yapıldığını belirten Tarhan, "(Batı) Yeniden yaşlılara değer vermeye başladılar. Yaşlıların sosyal hayata katılması için çalışıyor. Yaşlılığı yeniden tanımladı. UNESCO’nun harika bir yaşlılık tanımı var. ‘Bir insan ne zaman yaşlanır? Bir insan konfor alanının dışına çıkamıyorsa yaşlıdır’ diyor. İkincisi yeni şeyler öğrenemiyorsa, şaşırmıyorsa ve çoğu şeyi bildiğini düşünüyorsa yaşlıdır. ‘Ben her şeyi biliyorum’ diye düşünüyorsa, sorup öğrenmeye kapanmışsa, merak etmiyor, keşfetmiyorsa ve geçmişte anılarını yaşıyorsa, gençlik anılarını yaşıyorsa ve sürekli eskiyi tefekkür ediyorsa yaşlıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
Tarhan, kişinin yeni şeyleri öğrenme motivasyonu, şaşırması, merak etmesi, hayret etmesi, risk almasının beyni genç tutan şeyler olduğunu aktararak, “Vücudumuzu bir devlete benzetirsek beyin hükümettir. Beyin sağlıklı çalışırsa bütün organlar sağlıklı çalışır. Bu nedenle yaşlılık da beyinden başlıyor aslında. Bir insan ‘Ben yaşlandım’ dediği zaman beyin kendini yaşlanma tanımlamasına sokuyor. Onunla ilgili pozisyon alıyor, onunla ilgili kaçınmalara başlıyor. Onunla ilgili bağlantılar kuruyor ve algılamalar yapıyor.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dört grup yaşlanmanın olduğunu, bunların kronolojik, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yaşlanma olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kronolojik yaş nüfus kâğıdımızdaki yaştır. Biyolojik yaş bedenimizle ilgilidir. Eğer kendimize iyi bakıyorsak, yememize, içmemize, yaşam tarzımıza dikkat ediyorsak kronolojik yaş 70-80 olur ama kişi 50-60 yaşında gösterir. Psikolojik olarak da aynı kişi 70-80 yaşındadır ama bakarsın psikolojik olarak enerjiktir. Yeni şeyler öğreniyor, bilgisayar öğreniyor, yeni programlar öğreniyor. Dinamikse, işine gidip geliyor, üretkenliği devam ediyorsa kronolojik yaşına göre psikolojik yaşı gençtir ya da tam tersidir.”
Sosyolojik yaşın ise kişinin yaşadığı toplumla uyumlu davranabilmesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zihinsel esnekliği olmayan kişilerin de daha çabuk yaşlandığını bildirdi.
Tarhan, ileri yaştaki kişiler için alıştığı ortamda yaşamanın tavsiye edildiğini ancak bazen yaşlı bakım evlerinde de kalınabildiğini aktararak, “Bizim toplum olarak da devlet kurumları olarak da başarılı bir şekilde yaşlı kişileri sokakta bırakmamayı çok rahatlıkla sağlayabilen sistemimiz var. Birçok yaşlı bakım kurumları ve Darülaceze gibi kurumlar bulunuyor. Yaşlı bireylere güzel konfor sağlayarak onların zihinsel ihtiyaçlarını gideriyor. Hatta psikolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Konforunu sağlamaya çalışıyor. O insanlar orada güzel şeyler üretebiliyor. Ürettiği zaman da kendini daha iyi hissediyor.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Tarhan, ileri yaştaki bir insan için en önemli şeyin kendi fikrinin sorulması, onun fikirlerine ihtiyaç duyulmasının belirtilmesi olduğunu belirterek, “O kişiye herhangi bir durumla ilgili düşüncesinin sorulması, onun tecrübelerinden yararlanılmaya çalışılması çok önemlidir. Onun için dede torun çok iyi anlaşır. Dedelerde, anneannelerde ya da babaannelerde anlatma, paylaşma arzusu ve dürtüsü vardır. Çocukta da sorup öğrenme arzusu vardır. Bu ikisi birleşiyor. Orta yaşlardaki anne ve baba hep meşguldür. Çocuklarla ilgilenemez. Burada devreye büyüklerin tecrübesi girer.” değerlendirmesinde bulundu.
Bazı ebeveynlerin çocuğunu aile büyükleriyle görüştürmediğini aktaran Tarhan, “Bazı anne ve babalarda ileriki yaştaki kişilerle çocuğun temas kurmasını desteklememek vardır. ‘Annem ve babam çocuğumun huyunu değiştiriyor’ şeklindeki düşüncelerle hareket ederler bu kişiler. Oysa çocuk aile büyüklerinden hayatı öğrenecek. Çocuğu cam fanusta büyütemeyiz ki.” dedi.
Tarhan, yaşlı bireylerde ortaya çıkan bir başka durumun yenilik korkusu olduğunu kaydederek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bazı ileri yaştaki kişiler yeni şeyleri tehdit gibi görüyorlar. Böyle durumlarda yeni deneyime kapalı oluyorlar. Onun için yeni deneyimlere açık olan kişi, hangi yaşta olursa olsun yaşlanmamıştır. Yaşlılık psikolojisi demiyoruz yaşlanma psikolojisi. Yaşlanma yavaşlatılabilir, durdurulabilir, geciktirilebilir ama yaşlılık dediğin zaman sanki muhakkak kader gibi görülüyor.
Yaşlı bireyler için sosyal bir gruba dahil olmak önemli. Onun için sosyal gruba dahil olamayan yaşlılar hızla çökerler. Aile büyüklerimizle ilgilenmek, onlarla sohbet etmek, teşekkür etmek onlara ilaç gibi gelir. Onlara duyulan minnettarlığı ifade etmek, bugünlere gelmesinde onlara teşekkür etmek, takdir ve onay sözleri söylemek onlar için hediye gibidir ve çok kıymetlidir.”