Eğitim-Bir-Sen, bu yıl ikincisini gerçekleştirdiği uluslararası eğitim sempozyumunu "Krizlerin Gölgesinde Eğitimin ve Emeğin Geleceği" başlığıyla düzenledi.
Küçükçekmece'de bir otelin konferans salonunda düzenlenen sempozyuma, Lübnan, Mali, Sırbistan, Tacikistan, Malezya gibi 54 ülkeden eğitim sendikaları temsilcileri ve eğitimciler katıldı.
1-2 Eylül tarihleri arasında farklı dillerde çok sayıda panel oturumuyla devam edecek olan sempozyumun açılışında konuşan Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, dünyada gelir dağılımı adaletsizliğinden kaynaklanan sorunların eğitimi de olumsuz etkilediğine vurgu yaptı.
"Bir avuç sermayedar önemli ölçüde zenginleşirken, emek kesimi fakirleşiyor"
Yaşanan tüm sorunların sistemsel adaletsizliğin sonucu olduğunu belirten Yalçın, "Dünya nüfusunun en zengin yüzde 10'u yeryüzündeki servetin yüzde 76'sına sahip. Yani kişi başı ortalama 771 bin 300 dolar. Buna karşılık, en yoksul yüzde 50'si toplam zenginliğin sadece yüzde 2'sini elinde bulunduruyor. Bu da kişi başı ortalama 4 bin 100 dolara denk geliyor. Kapitalizmin son teorisi neoliberalist modelin uygulandığı 40 yılda bir avuç sermayedar önemli ölçüde zenginleşirken, dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan emek kesimi fakirleşiyor. Tam bu noktaya gelmişken, bir başka çelişkiyi, iklim krizi üzerinden sizlerle paylaşmak isterim. Gelir dağılımında en üstte bulunanlar iklim değişikliğinde de en büyük sorumluluğa sahip ama bir bakıyorsunuz, bazı söylemlerle, deyim yerindeyse günah çıkarma niteliğindeki teorilerle bu gerçekliğin üzeri perdeleniyor. En zengin yüzde 10'luk kesim emisyonların yaklaşık yüzde 50'sinden sorumlu. Buna karşın en yoksul yüzde 50'lik kesim toplam emisyonun ancak yüzde 12'sini oluşturuyor" dedi.
"Ya kriz söylemleriyle karamsarlık anaforunu besleyerek geleceğe kör kalacağız ya da gerçekliği doğru yorumlayıp umut ilkesini derinleştireceğiz"
Böylesine çelişkilerin olduğu bir sistemde, eğitimde de aynı sorunlarla, benzer uçurumlarla karşılaştıklarını dile getiren Yalçın, "Eğitime ulaşma, okullaşma ve nihayet eğitim altyapısına ilişkin çelişkiler, kapatılamaz bir şekilde devam edip gidiyor. Hatta öyle ki, sistemin geçmiş zamanlardaki vaatlerinin hiçbirinin gerçekleşmediğine hepimiz şahit olduk. Bizler hem eğitimciyiz hem de sendikacıyız. Nasıl ki, emek konusunda mücadele ediyorsak, eğitim konusunda da küresel elitlerin oluşturduğu sisteme karşı da mücadele ediyoruz, etmeliyiz de! Önümüzde iki yol var: Ya kriz söylemleriyle karamsarlık anaforunu besleyerek geleceğe kör kalacağız ya da gerçekliği doğru yorumlayıp umut ilkesini derinleştireceğiz ve bütün insanlığa ulaşacak şekilde genişleteceğiz. Gerçeklikle yüzleşmek, hatta onun oluşturduğu güçlükleri ortadan kaldırmak iradesine sahip olmak, umudun doğru bir zemine oturmasını sağlar. Biz eğitimciler tam da bu noktada duruyoruz. Bugün eğitimin yeryüzü ölçeğinde büyük sorunları olduğunu hepimiz biliyoruz. Nasıl ki, bugün, dünya ölçeğinde sistemsel bir kriz yaşanıyorsa, eğitim alanında da, eğitime ulaşmadan okullaşmaya, eğitim altyapısından eğitim kalitesine ve müfredata kadar birçok konuda fikirlerimizi, eylemlerimizi ortaya koyuyoruz. İşte bu bizim, hem eğitimci olarak hem bir sendikacı olarak en büyük gücümüzdür." diye konuştu.
"İnsanı dar bir perspektife indirgeyen eğitim anlayışını masaya yatırmak zorundayız"
İnsanı dar bir perspektife indirgeyen eğitim anlayışını masaya yatırmak zorunda olduklarının vurgulayan Yalçın, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
Örneğin, insanı gelecek için bir proje olarak gören eğitim anlayışı insanı endüstrinin bir ürünü olarak ele alıyor. Aslında içinden geçtiğimiz krizi oluşturan, hatta krizi derinleştiren en temel sebeplerden biri işte bu ve benzeri anlayışla daraltılan eğitim anlayışıdır. Bu anlayış, gençleri büyük ekonomik sistemin hem ürünü hem de müşterisi olarak görüyor. Oysa hayat bir bütündür. Parçalayıcı mantık, belirlenimci bir anlayış, hem öğreticiyi hem de öğreneni daraltılmış bir kimliğin içine hapsetmektedir. Ben burada yerel bir sorundan değil, yerküreye yayılmış sistemsel krizden bahsediyorum. Okul yalnızca bilen insanın değil, meraklı insanın da yaşayıp kıymet göreceği bir atmosfer olmalıdır. Müfredata sıkıştırılmış bilgi yığınlarının dayatıldığı bir genç öğrenmeyi mi yoksa güdülmeyi mi öğrenir? Eğitim-Bir-Sen olarak, karşımızda her ne sorun olursa olsun, sadece eleştirmek değil, çözüm üretmek ve müzakere geliştirmek gibi bir ilkeye sahibiz. Kriz noktasında da aynı ilkeyi ortaya koyuyoruz ve umut ilkesini derinleştiriyoruz. Biz gerçeğin farkındayız. Biz sistemin ürettiği çelişkilerin de farkındayız fakat bir şeyin daha farkındayız. Bugün, dünyada yaşanan krizin müsebbiplerine karşı, eğitimden ekonomiye kadar her alanda dayanışma sergileyerek geniş kitlelerin umudu olacağız.
2 gün boyunca devam edecek olan sempozyumun takvimi şu şekilde açıklandı:
1 Eylül 2022- Perşembe
11:30-13:00 I. Panel "Krizlerin Gölgesinde Eğitimin Geleceği" (Hawaii Salonu)
14:30-16:00 II. Panel "Krizlerin Gölgesinde Emeğin Geleceği" (Hawaii Salonu)
2 Eylül 2022- Cuma
(10:00 - 13:00) Çalıştaylar
Rusça- Küresel Bir Kriz Olarak Pandeminin Eğitime ve Sendikalara Etkileri
Arapça- Ekonomik Krizler Odağında Eğitim ve Eğitim Çalışanları
Fransızca- Bölgesel Çatışmalar ve Göçler Ekseninde Eğitimin Temel Problemleri ve Sendikal Sorumluluk
İngilizce-Kriz Dönemlerinde Uluslararası Sendikacılığın ve Sendikal Dayanışmanın Önemi
İngilizce-Çevre ve İklim Krizlerin Odağında Eğitimin Geleceği ve Sendikal Dayanışmanın Önemi
16:00-17:00 Serbest Kürsü Konuşmaları. (İLKHA)