HÜDA PAR'dan Gazze açıklaması

HÜDA PAR'ın haftalık gündem değerlendirmesinde Yeni ekonomik model, siyonist rejimin Gazze'ye yönelik saldırıları, hasta mahkumların durumu, KPSS skandalı ABD'nin Eymen el Zevahiri'ye yönelik saldırısı ele alındı

Ekleme: 08.08.2022 17:03:06 / Güncelleme: 08.08.2022 17:47:38 / Güncel
Destek için 

HÜDA PAR Haftalık Gündem Değerlendirmesi Genel İdare Kurulu Üyesi  ve Parti Sözcüsü Sayın Yunus Emiroğlu tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.

Değerlendirmede iç ve dış meseleler ele alındı

“YENİ EKONOMİ MODELİ” VE HEBA EDİLEN KAYNAKLAR

İhracatın artırılmasını esas alan “Yeni Ekonomi Modeli”ni hayata geçiren Türkiye enflasyonla mücadelede en ağır başarısızlığı yaşayan ülkelerin başında geliyor. Bununla beraber her ay açıklanan dış ticaret verileri, bu süreçte cari açığın da giderek daha fazla arttığını gösteriyor. Temmuz ayı verilerine göre dış ticaret açığı yüzde 144,5 artarak 10,6 milyar dolara yükseldi. Düşük tutulan politika faizine karşın reel faiz oranlarındaki tırmanış, cari açığın finanse edilmesinde kullanılacak finansal kaynakların finans kurumları ile bir avuç mutlu azınlık tarafından kullanıldığını göstermektedir. Merkez Bankası Başkanı’nın son açıklamaları, yatırım için devletin sağladığı düşük faizli kredilerin önemli bir bölümünün yatırım yerine ekonomik durumu daha da kötüleştirecek şekilde dövize yatırıldığını ya da üretilen malların stoklanarak iç piyasada fiyat artışlarına neden olunduğunu göstermiştir.

Sonuçta hayat pahalılığı, açlık ve yoksulluk bir tarafta dururken diğer tarafta bu kriz ortamında dahi tarihi kâr rekorları kıran bir bankacılık sektörü oluştu. Servet sahibi bir avuç mutlu azınlık servetlerine servet katıyor. Bu durumun farkında olan yetkililer hesap sorabilirlik ve denetim adına hiçbir tedbir ya da yaptırım uygulamıyorlar. Uygulamadaki ekonomik model, kamu kaynaklarının zengin elitlere peşkeş çekilmesinden başka bir işe yaramamıştır. Bu büyük adaletsizliğe rağmen sıradan vatandaşlara ellerindeki azıcık döviz miktarlarını ya da ziynet eşyalarını enflasyonla mücadele ya da kuru dengeleme adına bozdurma çağrılarının yapılması ise tuhaf bir çelişkidir.

BÜTÜN HASTA MAHKÛMLAR SERBEST BIRAKILMALIDIR

28 Şubat Darbesi’nin faillerinden Çevik Bir, geçirmiş olduğu hastalık sebebiyle geçtiğimiz günlerde tahliye edilirken çok daha ağır hastalıkları olan mahkûmların görmezden gelinmesi hukuk ve adalet adına üzüntü vericidir. Cezaevleri birer eza evleri olmaktan çıkarılmalıdır. Hasta mahkûmların, tedavilerinin daha rahat yapılabilmesi için işledikleri suçlara bakılmaksızın tedavi süreci boyunca mutlaka infazları ertelenmelidir. Bu hak, sadece seçkinler için değil, bütün mahkûmlar için uygulanmalıdır. Bu çifte standarttan vazgeçilmediği sürece hukuk mekanizmasına yönelik tartışmalar sona ermeyecektir.

Cezaevleri mevcut koşullar itibariyle ya kronik hastalıklara sebebiyet vermekte ya da var olan hastalıkların ilerlemesini kolaylaştırmaktadır. Özellikle ağır infaz rejimi uygulanan mahkûmların kronik hastalıklarının da olması durumunda kendi bakımlarını sağlayabilmeleri, tedavi edilebilmeleri, tedavilerine paralel beslenme ve diğer imkânlardan yararlanabilmeleri mümkün değildir. Bu yüzden kanser gibi ağır hastalıkların cezaevlerinde pek çok ölüme de sebebiyet verdiği kamuoyunun malumudur. Burada devlete düşen görev, ağır hastalığı bulunan mahkûmların bakımlarının sağlanması ve son zamanlarını aile fertleriyle geçirebilmeleri adına infaz ertelemenin kolaylaştırılmasıdır. Bu anlamda Adli Tıp Kurumu siyasi saiklerle hareket etmekten vazgeçmeli, tam teşekküllü diğer hastanelerin de raporlandırma yapabilmesi sağlanmalıdır.

BEŞİNCİ İSLAMİ DAYANIŞMA OYUNLARI

İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde yapılan İslami Dayanışma Oyunları’nın beşincisi Konya’da başladı. İslam ülkeleri arasında sosyal, siyasal ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkı sunması beklenen program, anlam ve önemine aykırı bir şekilde icra edilen konserler, İİT’nin amacına yakışmayan sahneler ve spor müsabakaları ile daha çok ön plana çıktı.  İslam’ın mukaddesatlarını merkeze alarak kurulan bir teşkilatın bu şekilde yozlaştırıcı bir misyonla ön plana çıkarılması kabul edilemez.

Türkiye’nin, bütün İslam ülkelerine mal olmuş böyle büyük bir kuruluşla birlikte İslami değerleri yozlaştırıcı bir organizasyon görevini yüklenmesi ayrıca dikkat çekicidir.  Bahar şenlikleri ve festival adı altında valilik, kaymakamlık ve belediyeler tarafından yakın zamanda icra edilen ve halkın değerlerine saldırı niteliğindeki yozlaştırıcı etkinliklerden sonra bu sefer uluslararası bir platformda bu misyonun sürdürülmesi ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Türkiye, seküler bir yaşam tarzında İslam ülkelerine model olarak sunulmaya çalışılıyor. Türkiye bu oyuna düşmemelidir. Böyle bir rol modellik, Türkiye toplumunun da İslam ülkelerindeki toplumların da faydasına olmayacaktır.

HELALLEŞME LAFLA OLMAZ

CHP Genel Başkanı tarafından yapılan “helalleşme” çağrısı aslında toplumsal barış ve memleketimizin geleceği açısından önemlidir. Türkiye’nin geniş kapsamlı bir helalleşmeye ihtiyaç duyduğu tartışmasızdır. Ancak sadece bir seçim argümanı olarak kullanılacak samimiyetsiz bir helalleşme söyleminin yaralara tuz biber olmaktan başka bir getirisi olmayacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarından başlanmak üzere Tek Parti Dönemi boyunca ve de sonrasında Cumhuriyet Halk Partisinin imzasını taşıyan sayısız mezalim yaşandı bu coğrafyada.

CHP hangi dönem ve hangi hatalar için kimin adına ve hangi yetki ile helalleşme çağrısı yapmaktadır? CHP Genel Başkanı İstiklal Mahkemeleri’nin neden olduğu mezalimi, Şeyh Said Hadisesi’ni, Dersim ve Zilan Katliamları ile diğer zulümleri de helalleşme kapsamına dâhil ediyor mu? Kürtlere yönelik inkâr ve asimilasyon politikalarının neden olduğu tahribat için de helalleşme olacak mı?  “Tek Parti Dönemi”nde halkımızın inancını, kimliğini ve kadim kültürünü hedef alan çok ağır süreçler yaşanmıştır. Hatta CHP, bir reddi miras ile bugüne kadar siyaset yaptı. Bu da helalleşme kapsamına alınacak mıdır? Toplum, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bütün bu sorulara samimi bir şekilde cevap vermesini bekliyor.  Kısaca önce CHP geçmişi ile yüzleşmelidir. Ancak ondan sonra bir helalleşmeden söz edebilir.

ÇOCUKLARIMIZ GÜVENDE DEĞİLDİR

TÜİK'in verilerine göre olaya karışmış olmaları sebebiyle Emniyet Müdürlüklerine giden veya götürülen çocukları sayısı, 2021 yılında bir önceki yıla oranla %10,8 artarak 499 bin 319 olmuştur. Suça sürüklenen çocuklar yaralama, hırsızlık, uyuşturucu madde kullanmak veya satmak, cinsel suçlara karışmak veya bütün bu suçların mağduru olarak kolluk birimlerinin önüne çıkmışlardır. Toplumun her geçen gün yozlaştığının göstergesi olan bu tablo endişe vericidir. Ülkemizde çocukların hem fail hem de suç mağduru olarak karıştıkları suç oranlarının her geçen gün artış göstermesi eğitim sistemini de ciddi anlamda sorgulamamız gerektiğini göstermektedir.

Aile kurumunun çözülmesi, boşanmaların artması, manevi boşluk, sosyal medyanın denetimsiz olması uyuşturucu maddelere kolay ulaşılması, geleceğimiz olan çocuklarımızı suça sürüklemektedir. Ailevi, manevi değerlerden ve sağlıklı bir eğitim sisteminden mahrum kalan çocuklar, saldırı ve tuzaklara karşı savunmasız bir durumdadır. Paylaşılan veriler sokaklarımızın güvenli olmadığını gösteriyor. Bu sonuçlar iyi analiz edilerek suç ve suçlu ile etkin mücadele yöntemleri gözden geçirilmelidir. Suça teşvik eden nedenlerin ortadan kaldırılması ve çocuklarımızın birer suç makinesi haline gelmemesi için herkesin üzerine düşen sorumluluklar vardır. Manevi bir savunma mekanizmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu nedenle aile-okul-cami eksenli bir çalışma başlatılmalı ve gerekli tedbirler bir an evvel alınmalıdır.

EMEK HIRSIZLIĞI SON BULMALIDIR

31 Temmuz 2022’de yapılan KPSS, soruların sızdırılması iddiasıyla iptal edildi. 17 Eylül tarihine kadar olan diğer sınavlar ise ertelendi. ÖSYM Başkanı görevden alındı ve soruşturma halen devam ediyor. Bir yıllık emek birkaç hırsız yüzünden heba edildi. FETÖ operasyonlarından sonra bir daha emek hırsızlığının olmayacağı yönünde toplumda bir umut oluşmuştu. Ancak öyle olmadı. Milyonlarca gencimizin emeği çalındı, çocuklarımızın psikolojileri alt üst oldu. Eğitim ve istihdam sistemine güven ciddi anlamda yara aldı.

Emek hırsızlığını yapanlar kadar, bu fırsatı onlara verenler de sorumludur. Hükümet sonuna kadar bu olayın üzerine gitmeli, sorumlulara en ağır cezalar verilmelidir. Bu tür hırsızlıkların olmaması için gerekli tedbirler en üst düzeyde alınmalıdır. Bununla birlikte sınava giren öğrencilerin mağduriyetleri giderilmelidir. Acıdır ki eğitim sistemimiz yazboz tahtasına dönüşerek her gelenin kendi sistemini uyguladığı bir şekil aldı. Bu durum sürdürülebilir değildir. Dokunulmazlara artık dokunulmalıdır. Sınav odaklı eğitim sisteminde bu tür skandalları engellemek mümkün değildir.

Eğitimin esas amacı; bedenin ve aklın geliştirilmesi, iradenin güçlendirilmesi, ruh ve bedene edebin verilmesi, güzel ahlak sahibi, iyi ve olgun insan yetiştirilmesi, yeni neslin hayata ve geleceği hazırlanmasıdır. Bu temel gaye iyi idrak edilmeli, eğitim buna göre planlanmalıdır.

IRAK’TA YAŞANAN SİYASİ KRİZ SONA ERMELİDİR

Irak'ta, uzun bir süredir hükümetin kurulamaması ve başbakan adayına itiraz eden Sadr Hareketi destekçilerinin parlamentoyu basmaları sonucu ülke adeta kaosa sürüklenmiştir. Yıllarca ABD işgalinde kalan, bir milyon insanın hayatını kaybettiği ülkede bugün yaşanan siyasi güç mücadelesi kaygı vericidir.

Irak’ta yaşanacak bir kriz sadece Irak’ı değil tüm bölgeyi olumsuz yönde etkileyecektir. Ülkede siyasi gruplar arasında devam eden mevcut gerginliğin sona ermesi için liderlerin sorumlu davranması, hükümetin kurulması için ortak bir çalışma yürütülmesi elzemdir. Ülkede ayrışmaya ve gerilime neden olan mevcut siyasal sistemde reform gerekliliği de görülmektedir. Türkiye ve İran başta olmak üzere komşu ülkeler de Irak’ta yaşanan gerilimin tırmanmaması için garantör rolü üstlenmelidir. Zira ülkede yeniden yaşanacak bir çatışmanın etnik ve mezhepsel gerilimi tırmandıracağı, tüm bölgeyi etkisi altına alacağı unutulmamalıdır.

SİYONİST REJİMİN GAZZE’YE YÖNELİK SALDIRILARI

Siyonist işgal rejiminin Gazze’ye yönelik başlattığı saldırıda aralarında kadınların ve çocukların da olduğu en az 45 Filistinli şehid olmuş, 360 Filistinli ise yaralanmıştır. Siyonistlerin kendi aralarındaki siyasi çekişmeden Filistinlilerin kanıyla kazançlı çıkmayı hedefleyerek başlattığı bu saldırıları lanetliyoruz.  Bugüne kadar işgalin ve katliamlarının hesabını vermeyen işgal rejimi, saldırılarının dozunu her geçen gün artırmaktadır.

ABD Başkanı Biden’in son ziyaretiyle katliam ruhsatı alan Siyonist rejim tüm barbarlığına rağmen bölge ülkeleriyle normalleşme anlaşmaları imzalamakta, cephesini her geçen gün genişletmektedir. İşgali ve katliamı meşrulaştıran, Filistinlileri katil sürüsüne teslim eden bu iş birliği anlaşmaları derhal sonlandırılmalıdır. Kuru kınama açıklamalarıyla sorumluluktan kaçmaya çalışan bölge ülkeleri işgal sonlanana kadar direniş güçlerini her açıdan desteklemeli, Siyonist rejimle tüm ilişkiler kesilmelidir. Aksi takdirde bugün Filistin’de, Suriye’de gerçekleşen, Lübnan’ı tehdit eden işgal tüm bölgeye yayılacaktır. Müslüman kamuoyu, yönetimlerin yaptırım gücünü kullanması için ivedilikle ayağa kalkmalı, Filistin meselesi gündemden düşürülmemelidir.

EYMEN EL ZEVAHİRİ’NİN KATLEDİLMESİ

ABD’nin işgal ettiği Afganistan’dan çekilmesi ve yeni yönetimin ülkeyi devralmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Bu süre zarfında Afganistan’da can, mal emniyeti, eskisine oranla kıyaslanamayacak bir şekilde düzeldi. Bu durum Afganistan’a ve bütün coğrafyanın huzur ve istikrarına katkı sağlamaktadır. İşgalci ABD ile ülkenin yönetimini devralan İslam Emirliği arasında Katar’ın başkenti Doha’da varılan anlaşmada ABD’nin Afganistan’a saldırı yapmayacağı taahhüdü olmasına rağmen geçen hafta içerisinde ülke, ABD’nin SİHA saldırısına maruz kaldı.

Kabil’de bir eve yapılan saldırıda El Kaide’nin lideri Eymen el Zevahiri’nin katledildiği bütün taraflarca teyit edildi. Bu saldırıda vefat eden Eymen El Zevahiri’ye Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu saldırı bir terör eylemi ve bir cinayettir. Hangi gerekçe ile olursa olsun, ABD’nin İslam coğrafyasına saldırması, kendi hukukuna göre terörist ilan ettiği şahsiyetlere suikastler düzenlemesi kabul edilemez. Bu saldırı bağımsız bir ülkenin egemenliğinin ve uluslararası hukukun açıkça ihlalidir. Bu saldırıyı kınıyoruz. ABD bu saldırıyla bir daha gösterdi ki kendisini bağlayan uluslararası hiçbir kural ve kaide yoktur. Altına imza attığı anlaşmaların da onun için hiçbir kıymeti ve bağlayıcılığı yoktur, sözüne güvenilmez. BM ve uluslararası kurum ve kuruluşları bu cinayete sessiz kalmamaya ve tepki göstermeye davet ediyoruz.